"İnsanın yoksulu, üstelik çocuksa benim gibi, barıştan yanadır yani umuttan yana."
Her insanın belli bir beklentisi vardır hayattan. Amaçlar farklı da olsa çoğumuzun gözünden kaçsa da ortak bir yola çıkar gayelerimiz. Ne kadar fazla şeye ulaşmak için çabalasak da nadiren durumun farkına varıyor da olsak aslında gün doğduğunda ve gece yastığa başımızı koyduğumuzda midemizi rahata erdirebilmektir ortak maksadımız. Her insan ve canlı arasında kurulabilecek en kolay bağdır bu. Ötesi olamaz.
Türk sinemasının en iyilerinden kabul edilen 1990 yapımı ve Tunç Başaran imzasını taşıyan Piano Piano Bacaksız'da da işlenen en önemli olgu budur. Herkesin ayrı bir hikâyesi ama ortak birer gayesi vardır bu filmde de. Tek bir evde yaşayan akrabaların ve komşuların güldüren ama güldürürken de insanı derin düşüncelere sevk eden hikâyesidir Piano Piano Bacaksız. Belli bir ana karakter yoktur ama yine de nereden baksanız 10 yaşında olan Kemal'in gözünden aktarılır ev halkının yaşadıkları. Ev ahalisi son derece yoksuldur. Evde kalanlar içinde hasta ve bakıma muhtaç olanı da vardır, ayakları yere basan ama iş güç aramak için çaba sarfetmeyeni de. Bunun dışında hepsinin hayali başkadır. En son ne zaman ayakkabısı olduğunu hatırlamayan Kemal'in hayâli Kerim dayısının odasında gördüğü İtalya bayrağına doğru orantılı bir çizmeye sahip olmaktır. Yine Kerim dayısının amacı da sahte para basıp hem ev halkını yoksulluktan çıkarmak hem yıllardır hayalini kurduğu Napoli'ye yerleşmektir. Sonra adını hatırlamadığım bir ev sakini daha vardır. Canı gibi koruduğu iki ekmek kapısı, atları, vardır. Bir tanesinin ayağı kırılınca öldürülmek zorunda kalır. Annesine bakmaktır amacı. Tek atla zordur işi. Ayrıca Kemal'in sağlıklı olmasına karşın çalışmayan, her şeyi oğlunda bekleyen ancak kumar oynamayı iyi beceren, ailesine de bu yolla bakmayı hedefleyen bir babası babası vardır. Çok karakter vardır filmde. Yağ bulamadıkları için çorba yapamazlar. Komşunun tavuğunu çalarlar. Komşu kapıya dayandığında "Çalacak duruma düşmüşüz ki çalmışız" diye yanıtlarlar. Kemal simit satan arkadaşının yanına gittiğinde arkadaşı simitlerden birini almasını söyler. O da "Sat daha iyi" diye yanıtladıktan sonra tepsinin dibinde kalan susamları yutmaya başlar. Askerin çarşı da yemek dağıttığı haberi gelir. İki tas alırlar. Yemek sulandırılıp evdeki 10 kişiye yedirilir. Yine de anlattığım kadar acıklı değildir bu film. Eğlendirir izlerken ama yine dediğim gibi düşündürür de. Bir sinirle kızdığımız hırsızlar hakkında bile "İhtiyacı olmasa..." dedirtebilir herkese. Dedim ya evdeki herkes yoksuldur, bir şeylere tutunmaya çalışmaktadırlar ama her şeyden öte umutları vardır ve bununla mutlu olabilmektedirler. Kötü bir şey olduğunda gözlerini kaparlar ve bunun geçtiği düşünürler.
Filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda sinemamızın pek çoğumuz tarafından yüzü bilindik ama ismi hatırlanmayan emektarlarını görmek mümkün. Ancak hepsinde öte bir Rutkay Aziz var bu filmde. Kendisi herkesin umudu Kerim dayıyı başarıyla canlandırmaktadır. Kemal karakterini ise dönemin çocuk oyuncularından Emin Sivas canlandırmış. Belirtmekte yarar var bu aktörün 1990 yılında yer aldığı Journey of Hope isimli film en iyi yabancı film dalında Akademi Ödülü'nün sahibi olmuştur. Bu iki ismin dışında filmde az da olsa rolü olan, erken yaşta kaybettiğimiz oyuncu Yaman Okay'ı görmek de sizi mutlu edecektir. Tüm bu isimlerin dışında bir isim daha var ki filmde görünmemesine rağmen sesiyle yetmiştir. En güzel, en kadife sesli Türk tiyatrocu kimdir? Cevabı verdiğinizi biliyorum da yine söyleyeyim. Müşfik Kenter de dış ses olarak filme renk katmış.
Efendim uzun lafın kısası, ölmeden önce izlenmemesi ayıp olan bu filmi izleyin.
Avrupa’nın geleceği belirsizleşiyor
-
Avrupa Birliği entegrasyonu sürecini taşıyan *“Fransa-Almanya motoru”*,
fena halde tekliyor. Bu iki ülke büyük ekonomik siyasi zorluklarla, aslında
...
3 gün önce
1 yorum:
Umutları yeşerten film...Biraz once bilmem kaçıncı milyon kez izleyip bütün dertleri tasaları ittim aklımın gerilerine.Birçok kişi tarafından yaşamın gerçek değerleri diye tabir edilen ve yine birçokları tarafından asla da uygulanmayan, hissedilmeyen, yaşanmayan bunca duyguyu Kemal'in gözlerinden görmek muhteşem.Kalbine dokunuyor insanın.
Yorum Gönder