Küçükken her çocuk gibi ben de oldukça salaktım. (Şimdi "Hiç de bile, ben salak değildim" diyenler olursa onlara mutfağın yerini göstermekle yetineceğim. Çaydanlık üstten ikinci dolapta). Evet, salaktım. Özeleştiriyi çok iyi yaparım ben. Pek çok çocuk gibi yığınla oyuncağım vardı. Yolda yürürken vitrinde beğendiğim bir oyuncağı alması için babamın başında et bırakmazdım. Dükkanın içinden zaferle ayrıldıktan sonra o oyunca ertesi güne kalmaz, paramparça olurdu. Bunu gören babam da bana bir daha oyuncak almayacağının sinyallerini gözleri ile verirdi. Çünkü bunu ilk defa yapıyordum. Haklı, adam da bıkmış olmalı. Ancak suç benim değildi. İnanın ki değildi. Küçüklüğümden beri otomobillere ilgim olmadığı için benim oyuncak koleksiyonum mümkün mertebe sevdiğim kahramanların oyuncaklarından oluşurdu. İçlerinden en sevdiğim oyuncağım da Batman'di. İşte tüm suç bu oyuncağındı, daima! Çünkü alınan her yeni oyuncağı akşam okuldan eve geldiğimde Batman ile dövüştürürdüm. Ancak başta da belirttiğim gibi salaktım, Batman'in rakibini kırıp atmadan savaşı Batman'e kazandıramazdım. İşte kısır döngü bundan ibaretti. Hatta, şimdi hatırladım, ben bu oyuncağı okula bile götürürdüm. Öğretmen ders anlatırken ben "Çuv, dıkşın" nidalarıyla oyuncakları kavga ettirirdim. Yok yok, ben salaktan da öteydim, maldım biraz...
1940'lı yıllarda DC Comics tarafından ortaya çıkan bir çizgi roman kahramanıdır Batman, nam-ı diğer Thomas Wayne'den olma, Nancy Wayne'den doğma Bruce Wayne. Çocukken çizgi roman okumanın zarafetinden bihaber olduğum için ancak çizgi filmleriyle büyüyebildim ben bu karakterin. Belli bir yaşa gelince de oyuncaklarının yanına fazlasıyla çizgi romanları da yığıldı.
Tüm süper kahramanların aksine son derece varlıklı bir ailenin çocuğudur Batman. Burjuvadir yani bir bakıma. Tek korkusu yarasalardır küçük Bruce Wayne'in. Bir gece anne ve babası gözleri önünde bir sokak çetesi tarafından öldürülünce kara bir perde iner Bruce'un gözleri önüne. Kendi kendine söz vermiştir. Büyüdüğü zaman yaşadığı ve giderek yozlaşan Gotham şehrini içinde barındırdığı pisliklerden arındıracaktır. Bunu yapabilmesi de ancak farklı bir kimlikle makuldür. Kendi korkularının başkalarının da korkusu olması adına o artık Batman'dir. (Çok da gaza getirici yazarım). Evet, Batman benim çocukluğumun kahramanıdır. Üstelik o Superman ve Spider-Man gibi uyduruk bir süper kahraman değildir. Onlar gibi tanrı vergisi yetenekleri yoktur. Onlar kadar şanslı değildir. Batman en sevdiğim süper kahramanı sorgulayacak bir ankette oyumu adına kullanacağımdır.
Birçok Batman filmi yansıtıldı beyaz perdeye. Zincirin ilk halkasını 1989 yılında çile çekse izleyeceğim, rastık çekse bekleyeceğim, niyet çekse inanacağım, halay çekse katılacağım yönetmen Tim Burton'ın Batman'i oluşturur. Bu film bir çizgi roman kahramanının beyaz perdeye yansıtıldığı en iyi yapımdır o zamanlar. O filmde Batman'i beterböceğimiz Michael Keaton canlandırmıştır. Batman'in en azılı düşmanı The Joker'i usta oyunca Jack Nicholson karakterin hakkını vererek oynamıştır.
Bu filmi 1992'de yine Tim Burton'ın sinemaya aktardığı Batman Returns takip etti. Bu yapım da ilki kadar başarılı bulunmasa da kimilerine göre ilk filmden de iyiydi. Filmde Batman'i yine Michael Keaton canlandırırken, Batman'in en bilinen düşmanlarından Penguin'i Danny DeVito canlandırmıştı.
Yıl 1995 olduğunda Kara Şövalye bu kez sinemalara Batman Forever filmiyle döndü. Yönetmenlik koltuğunda ise artık Joel Schumacher vardı. Batman'i Michael Keaton'dan sonra bu kez Val Kilmer canlandırdı ve pek de başarılı olamadı.
Bu filmden iki yıl sonra, 1997'de, en kötü Batman uyarlaması olan Batman&Robin yine Joel Schumacher imzasıyla beyaz perdeye taşındı. Kara Şövalye'ye hayat veren aktör ise bu kez George Clooney oluyordu. Filmdeki kötü adam Mr.Freeze rolünde ise odun adam Arnold Shwarzenegger'i gördük. Bu filmle birlikte Batman'e uzunca bir süre ara verildi. 2005'e kadar...
2005 yılında ise The Prestige, Insomnia ve Memento gibi yaptığı bütün işler başarılı olan yönetmen Christopher Nolan Batman hayranlarının beklediklerine değecek müthiş bir iş çıkardı. O yıl çekilen son Kara Şövalye uyarlaması olan Batman Begins vizyona girdi ve büyük kesim tarafından Batman'in sinemaya en iyi uyarlandığı yapım kabul edildi. Bence de öyleydi. Gerek oyuncu seçimi, gerek yansıtılan Gotham şehri, gerekse Batman'in son derece uyumlu öyküsü Batman Begins'in Batman'e çağ atlatmasına olanak tanıdı. Bu filmde Batman'i The Prestige'in Alfred Borden'i, çok sevdiğim aktör Christian Bale canlandırdı. Uşak Alfred rolünde ise usta oyuncu Michael Caine'i izledik. Bu isimlere Liam Neeson, Katie Holmes, Gary Oldman, Ken Watanabe ve Morgan Freeman gibi oyuncular eşlik etti. Filmde en beğendiğim şey ise sonunda bırakılan açık kapıydı. Ne miydi o açık kapı? 2008 yazında vizyona girecek olan devam filmi The Dark Knight'da Batman'in düşmanının The Joker olacağının ipucuydu. Kendisi zamanında kıramadığım tek kötü adam oyuncağımın ta kendisidir. Israrla bekliyorum...
Avrupa’nın geleceği belirsizleşiyor
-
Avrupa Birliği entegrasyonu sürecini taşıyan *“Fransa-Almanya motoru”*,
fena halde tekliyor. Bu iki ülke büyük ekonomik siyasi zorluklarla, aslında
...
3 gün önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder