12 Ocak 2008 Cumartesi

Dead Poets Society

Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 romanını hatırlamak gerek. Eserde öyle bir hükümet vardır ki ülke genelinde kitap okunmasını bırakın evinizde herhangi bir kitap bulundurmak bile suçtur. İnsanlar tavan aralarında, şöminelerinde saklar kitapları. Bu insanların sayısı da bir hayli azdır. Beyinleri yıkanmış olan halkın geneli okumanın tamamen zararlı bir şey olduğunu düşünmekte ve kitap bulunduran birini gördüklerinde ilgili makama ihbar etmektedirler. Kitapsız bir toplumu refahın sağlanması için gerekli görürler. Buna benzer olaylar Orwell'a büyük ün kazandıran 1984'te de rastlamak mümkündür. Katı bir iktidarın pençesinde kıvranmaktadır insanlar. Büyük göz ne söylüyorsa odur. Özgür iradeye darbe vurulur.
1989 yapımı olan Ölü Ozanlar Derneği yukarıda bahsini ettiğim eserlerden ziyadesiyle ayrılır. Ancak benzerlikleri de vardır. Hikâye dini bir yatılı okulda geçer. Öğrenciler fazlasıyla öğretmenlerin emri altındadır. Kısacası okulun öğrencileri üzerinde çok yoğun bir baskısı vardır. Uymayanın cezası da okuldan atılmaktır. Bu yüzden öğrenciler istedikleri hiçbir şeyi gerçekleştiremezler. Özgürce düşünmeyi bile... Evet, bu da yasaklanmıştır onlara. Ancak tüm bu olaylar silsilesi okulun eski mezunlarından olan yeni öğretmen John Keating'in okula gelmesiyle değişmeye başlar. Öğrencilerin şiir bile okumasının cezalık olduğu okulda bazı tabular yıkılmalıdır. Ölü Ozanlar Derneği yeniden açılmalıdır...
6 kez Oscar'a aday olan ancak henüz kucaklama fırsatını bulamayan Peter Weir'in yönetmenlik koltuğundan yer aldığı Ölü Ozanlar Derneği bir grup gencin çehresini değiştirmek için kollarını sıvayan bir öğretmenin hikâyesi olması kadar daha da fazlasıyla öğrencilerinin de öyküsüdür. Keating filmin olmazsa olmazıdır ama öğrenciler daha fazla ön planda olmak zorundadır.
Filmin oyuncu kadrosunda görmekten haz duyulacak isimler var. Bir kere öğretmen John Keating rolünde Robin Williams'ı görüyoruz. Kendisi yine her filminde olduğu gibi muazzam bir grafik çizmiştir. Williams'ın haricinde filmde çok genç bir (19 yaş kadar) Ethan Hawke var. Bu film onun yıldızının yavaş yavaş parlamaya başlamasına sebebiyet vermiştir.
Zaman zaman güldüren, zaman zaman gözleri yaşartan bu film bir vakte damgasını vurmuştur. Şiddetle izlenmesi gerekir.

2 yorum:

bilog dedi ki...

bir hocamız, yanlış hatırlamıyorsam ingiliz dili ve edebiyatı bölümünü okumuş. öğrenciyken hocaları öğrencileri toplamış ve bu filmi izlemek için sinemaya götürmüş. o kitap var ya robin williamsın yırttırdıgı, hepsinin kucaklarındaymış. kopmuşlar sinemada haliylen:) ama sordum, yırtmamışlar. yememiştir:)

Anıl dedi ki...

Bak en sevdiğim sahnelerden biridir o. Öğrenciler cesaret edemez. Sonra arka sıralardan bir fırlama yırtınca gerisi gelir zaten. Filmin bu sahneyle alakalı sonu da güzeldir. Sahi, sen ne diyordun ki? :)