mim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2009 Çarşamba

My Life According To "Radiohead"

Harıl harıl mim aradığım falan yok fakat güzel bir tane geldiğinde yan cebime konsun istiyorum. Bilog'a gelmiş bir tane. Okuması gayet zevkli bir mim yazmış. Sonra da sepete üç sayılık bir asist yapmış. Kabul ediyoruz tabii ki...
Bu pek bir güzel mim aynı zaman da pek bir enteresan. Şöyle ki; belirlenmiş birkaç soru var ve bize düşen bu sorulara cevap vermek. Yalnız cevaplama yöntemi biraz farklı bir sanatçı ya da müzik grubunu seçip, her bir soruya o sanatçı/müzik grubunun şarkı isimleriyle yanıt veriyoruz. Bilog, Abaragandi'de bu mime Pink Floyd parçalarıyla cevap verirken, benim tercihim Radiohead'dan yana oldu. Bu kadar laf yeter. Başlayalım!

Male or Female?
Vegetable

Describe Yourself:
Optimistic

How Do You Feel?
How Do You?

Describe Where You Currently Live:
Inside My Head

If You Could Go Anywhere, Where Would You Go?
Where I End and You Begin

Your Favorite Form of Transportation:
Creep

Your Best Friend Is:
Paranoid Android

What's The Weather Like:
High and Dry

Favorite Time of Day:
Go to Sleep

If Your Life Was A TV Show, What Would It Be Called?
Anyone Can Play Guitar

What Is Life To You?
In Limbo

Your Fear:
Bodysnatchers

What Is The Best Advise You Have To Give:
True Love Waits

Thought For The Day:
How To Disappear Completely

How I Would Like To Die:
Thinking About You

My Soul's Present Condition:
Climbing Up The Walls

My Motto:
Prove Yourself


Okuması nasıl bilemem, fakat yazması çok keyifliydi. Beenmaya ve Arcoiris'e paslar benden...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Ah Keşkem Vah Keşkem

Sevgili Sinem birkaç gün önce blogunda bana pasını atmış, ben ise ancak fırsat bulabiliyorum bu pası almak için. Üstelik kendisi beni cevaplanmayı bekleyen bir mim ile görevlendirmişken, farkında olmadan garip bir olayın yaşanmasına da neden oldu. Neydi bu olay? Aklı biraz kıt olan bendeniz, mimin konusunu tam olarak kavrayamamış, çareyi Sinem'e e-posta atmakta bulmuştu. Çünkü bildiğim kadarıyla bir mim paslanmışsa, pası alan kişi aynı mimi yanıtlar. Üzerinde herhangi bir değişiklik yapmadan yani... Hoş, Sinem oyunu kendi kurallarına göre oynayıp, daha zevkli bir hale getirmek istemiş olabilirdi, iyi de ederdi. Her neyse... Peki ben ne yaptım, kendisine attım sandığım e-postayı hiç alakasız başka birine gönderdim. Üstelik o kişi de Sinem çıkmasın mı! Kim olduğu hâlâ gizemini koruyan şahıstan ağzımın payını bir güzel aldıktan sonra olaya döndüm. Meğer yanılmamışım, bana paslanan mimde birtakım oynamalar yapılmış ve kanımca tadından yenmeyececek bir hâl almış. Peki görevim nedir? Şudur; içinde olmak istediğim, bana "Bu gerçek olmalıydı" dedirten hikâye/dizi/filmlerden bir TOP 5 oluşturmak. Ben de aklıma ilk gelen beş taneyi sıraladım. Madem öyle, buyurun sizi şöyle alalım...

5) 24
Geriye sayıma başlıyoruz. En bi' süper dizi 24 listemin beşinci sırasında kendisine yer buluyor. Bana göre dizi aleminin kralıdır 24. Üstüne de çekilmemiştir. Buna Lost dahil, Prison Break dahil, Oz dahil. Belki bu açıklamadan sonra namlularun hedefi konumuna düşeceğim ama ben öğrendim Jack Bauer abiden korkusuzluğun ne demek olduğunu. Hepiniz birleşseniz vız gelir bana yahu! Hem madem ki "Keşke"lerimden bahsediyoruz, o halde Jack Bauer benim kayınbabam olsun. Kim Bauer de benim zevcem olsun. Ondan sonra ver elini Los Angeles. Ah ah...





4) Edward Scissorhands
Tim Burton kral adamdır. Bu adam halay çekse izlerim, şınav çekse izlerim, hatta kredi kartından nakit avans çekse onu dahi izlerim. Ve bana sorsanız ki "En beğendiğin Burton eseri nedir?" diye, hiç düşünmeden "Edward Scissorhands" derim. Küçükken bazı yerlere karın neden yağmadığını düşünür dururdum. Herhangi bir coğrafya kitabı suallerime cevap olamıyordu ne yazık ki? Nereden bilebilirdim zavallı Edward'ın kolunun her yere ulaşamadığını...






3) Back to the Future
Herkesin hayali değil midir, samimi olalım şimdi! Hangimiz zamanda yolculuk etmenin hayalini kurmadık ki? Back to the Future hepimize bu ütopyadan bir tutam tattırmadı mı? Ancak tadı damağımda çok fena kaldı, bunu itiraf etmeliyim. Zira üzerinde çalışmalarım devam ediyor, bu "Keşke"yi yakın bir zamanda gerçeğe çevireceğim. Tüm dünya beni konuşacak. Evet evet, hepiniz göreceksiniz! Uzay zaman kavramını yerle bir etmezsem beni de neler yapmasınlar!








2) Jumanji
Dün gibi aklımda. Annem ve teyzem yerinde duramayan 4 gencin evin altını üstüne getirmesine daha fazla dayanamamış ve çareyi bu yorulmak nedir bilmez veletleri sinemaya götürmekte bulmuştu. Antalya'da Kaleiçi'de tarihi bir sinema vardır. Bilen bilir Oscar Sineması'nı... Şimdilerde tarih oldu, ne yazık! Bir kardeş ve iki kuzen ile iki saat boyunca kilitlendiğim o beyaz perdeye sanki şu an bakıyorum. Robin Williams'ın altına iyi ki de imzasını attığı Jumanji'ydi izlediğimiz. Bir insan kaç tane hikaye için "Gerçek olmalıydı" diyebilir ki! Sayısını bilmek zor ama listenin içinde Jumanji'nin kafaya oynadığını görmek zor değil. Yıllar yılı hayalini kurdum... Keşke biri Jumanji'yi piyasaya sürseydi, keşke Jumanji tanrının bir mucizesi olarak iniverseydi yeryüzüne... Gergedanları, sel baskınını, maymunları, avcısını, yarasasını düşünmeden sallardım zarları vallahi de billahi de... Ölmeden önce yapılması gereken bilmemkaç şeye eklenmesi gerekir bu oyunun. Ah ulan, masal kahramanı olmalıymışım ben! Yerim bu dünya değil benim.

1) The Lord of the Rings
"Yol hiç bitmez, uzar gider
Başladığı kapıdan
Az gittik uz gittik ama
Gücüm yettikçe yola devam
Bacaklarım yorulsa da
Yürürüm varana dek anayola
Yollarla işler birleşir orada
Bilmem yolculuk sonra ne yana"


İnsan bir zamanlar yaşanmış olduğuna tüm kalbiyle inandığı bir öykü için "Keşke" der mi? En önemli "keşke"m gerçek olmasını istediğim bir öykü için değil, gerçek olduğunu bildiğim ama içinde bulunamadığım için son derece hayıflandığım bir öykü için. Ne olurdu yıllar yıllar önce gelseydim bu dünyaya? Elfler Valinor'a göç etmeden önce mesela...

4 Şubat 2009 Çarşamba

Ne Yapar Bu Adam?

En bir komik bloglardan Abaragandi'nin yazarı Bilog birkaç hafta önce blogunda bana pek bir süper pas atmıştı. Kendisine gelen ara pasında sağ kanatta topla buluşan Bilog ceza sahası içine hızla ilerleyen beni harika bir muz orta ile görmüştü. Topun hedefi bulması epey uzun sürmüş olacak ki ancak bu ortayı değerlendirebileceğim.
Bu blogda uzun süredir bir mim yazılmıyordu. Yazmak isteyen de yoktu ama bu pas öyle güzel geldi ki vurmamak olmaz. Baştan söyleyeyim... Ben topu bencil oynarım, kimseye de pas atmam. Şimdi ben bu gelen muz ortaya sağ voleyi kapatacağım. Umarım gol olur (Bkz: O harfini kalın okumak).
Peki nedir bu aşamada benden istenen? Bilog'un işi kolaymış. Ona pası atan Sinem'in de işi kolaymış. Sinem futbol sahalarında en beğendiği futbolcuların ilk 11'ini sıralamakla yükümlüymüş. Görevinin tek zorluğu aynı numaraya sahip oyuncuları kullanamayacakmış ve haliyle "Tüh"müş... Bilog'unki (Bkz: Bilog'unki) de kolaymış ve bir o kadar da zevkliymiş esasında. En beğendiği markaları 4-4-2 şablonuna uyarlamak zorundaymış. Fakat onun için de bir zorluk söz konusuymuş; meğer Bilog'un favori markası yokmuş. Ve sıra bende tabii... Bilog'un bana bahşettiği görev, dışarı çıktığımda en çok yaptığım 11 şeyi maddelemek... Şayet bundan sonra okuyacaklarınızdan zevk almazsanız bunun yegâne sorumlusu daha zevkli bir konu vermeyen Bilog'dur. Bu da böyle biline... Zaten yazacaklarım beğenilmezse "Ben daha yazmam mim"...

1) Her Zaman İzlenecek Bir Film Mutlaka Bulunur: Evet, tahmin etmesi pek de güç olmasa gerek. Eğer ki dışarıdaysam yapmaktan en çok haz aldığım şeylerden biri de sinemaya gitmektir. Tek başıma olursam daha bir güzel olur tabii. Film hakkında durmadan yorum yapan bir arkadaş bazen can sıkabiliyor.
2) Kapitalizm Öğreniyorum: Durun durun, korkmayın. Gizli saklı iyi kapitalist yetiştiren bir okula gittiğim yok. Sadece Monopoly oynuyoruz. Genelde evde oynanır ama dışarıda Risk ve Monopoly oynayabileceğiniz çok güzel mekanlar var. Değerlendirin bence oraları. Ben değerlendiriyorum.
3) Milyonlarca Taraftarın Yan Yana: Ahaha, en çok da bundan zevk alıyorum herhalde. Çocukluğumda, biraz iddialı olacak ama, en büyük hayalimdi bir gün Ali Sami Yen'de maç izleyebilmek. Hatta ileride bir gün üniversite okuyacaksam eğer bu üniversite İstanbul'da konuşlanmış olmalıydı. Hatırlıyorum da Galatasaray'ın Avrupa'nın tozunu attırdığı yıllarda, maçları izlerken heyecandan yerimizde oturamazdık kuzenimle birlikte. Şampiyonlar Ligi geceleri annem beni evden kovardı, ben de soluğu teyzemde alırdım. Kuzenimle günü gelince arabaya atlayıp Ali Sami Yen'e gitmekti hayalimiz. Benim üniversite için İstanbul'a gitmemle bu rüya gerçek oldu. Çok mutsuzsam eğer Ali Sami Yen'e giderim ben, maç olsun ya da olmasın. O atmosferi yaşamak, yüzüme tebessüm kondurmaya yetiyor da artıyor sanki.
4) Maksat 40 Yıllık Hatır Olsun: Kafein manyağı oldum son zamanlarda. Çok fazla kola tükettiğimden ötürü zaten bağımlısıydım ama kahve ile almak lazım biraz da kafeini. Evet, çok saçma konuştum, farkındayım. Favorim Kahve Dünyası, plasem Starbucks... Starbucks'a uğrayacaksam eğer oturmam, alırım kahvemi yürürken içerim. Sıcaksa Caramel Macchiato, soğuksa Java Chip Chocolate...
5) Halı Sami Yen: Halı saha maçlarım benim olmazsa olmazımdır. Haftada en az iki defa toplanıp oynamazsak rahat edemem. İzleyen birileri varsa performansımı ikiye de katlarım. Ancak ne kadar hüzünlüyüm bilemezsiniz. Köprücük kemiğimi kırdım kıralı bırakın maç yapmayı topa bile dokunamadım. Uzun bir süre de dokunamayacağım gibi... Belki de hiç oynayamam, ne de olsa Rıdvan'a futbolu bıraktıran kırık budur. Takımımı yalnız bıraktım, bensiz sürekli kaybediyordur şimdi onlar :)
6) Almadığım Ne Kaldı: Eeee alışveriş tabii ki... "Yapmıyorum" diyen yalan söyler. Alışveriş dedim de böyle genel bırakmayayım isterseniz. Bu blogun sahibi evine döndüğünde elindeki poşetlerin içinde genelde ne olur. Bir kere illâ ki DVD olur. Bu DVD'ler için en güzel kaynak Bahariye'deki The End'dir. The End hem yumuşak hem hesaplıdır. Sokakta bohça açan amcalar haricinde her yerden film alabilirim.
Başka... Kitap alırım tabii ki. Ancak bu aşama çok uzun sürer. Kitap seçmeye çalışırken ilk cümle kilittir. İlk cümlesini beğendiğim kitapları genellikle alırım. Bazen birden çok aday olur. Hangisini alsam diye düşünürken bir bakmışım kitapların yarısını ayaküstü okumuşum bile.
7) Öyle Sarhoş Olsam ki..: Yok canım, o kadar da değil. Yoksa o kadar mı? Bilemiyorum... Bir tezahüratta da geçtiği gibi "Nevizade geceleriiiiiii" hoş olur. Balık pazarından içeri gireceksiniz, sonra o sokağa bırakacaksınız kendinizi. Beni merak edenler, haftanın sonu geldiğinde, akşam saatlerinde, oralarda bulabilir. Güzel oluyor vallahi, ne yapayım yani! Mekan adı vermem ama, bulunmam o kadar da kolay olmasın. Eğer sol kolunun ağrıdığını her halinden belli eden biri varsa beni görüyorsunuz demektir. Hatta uslu biri olursanız Şirinler'i bile görebilirsiniz, belli olmaz.
8) Sarımsaklı Mayonez Alabilir miyim?: Dışarıdaysam ve midem bana isyan bayrağını çekmişse %99 olasılıkla soluğu Burger King'de alırım. Hep Steakhouse çıktıktan sonra oldu bunlar...
9) Toz Kaldırmadan Olmaz: Dolaşmak... Arkadaşlarla yapıldığında da güzel olabilir ama tek başınaysanız eğer kafanız neye eserse onu yapmakta özgürsünüzdür. Düşünsenize arkadaşlarınız ile cümbür cemaat çıkmışsınız dışarıya, sonra sizin canınız başka bir şey yapmak istiyor ama kimseye kendi isteğinizi dikte edemiyorsunuz. Eliniz mahkum çoğunluğa uyuyorsunuz. Fakat tek başınaysanız her an fikrinizi değiştirebilirsiniz. Antalya'daysam Beach Park'a inip deniz kenarında yürümek güzeldir mesela. İstanbul'daysam Anadolu Yakası'nda Moda, Avrupa Yakası'nda Beyoğlu candır.
10) Vapurum: Evet, ben bazen sırf vapura binmiş olmak için bir yakadan diğer yakaya geçerim. Boğaz'da tur olanağı sağlayan bir güzellik var aslında ama bu sayede bahaneyle bir diğer yakayı gezme imkanınız oluyor. Ne dedim ben şimdi ya... Ağlayacağım ya, ne biçim mim lan bu?
11) Sent Off: Maalesef onbirinci madde az önce kırmızı kartla oyun dışına atıldı.

18 Mart 2008 Salı

Mim!

Mobius tarafından mimlenmişiz. Mimin konusu da çocuk istismarı. İnternet üzerinde çocuk istismarını durdurma amaçlı bir proje başlatılmış. Mime göre yapılacaklar listesi şöyle;

  • Çocukluğunuzda hatırladığınız ilk şarkı ve şu anda dinlediğinizde hissettirdikleri
  • Banner
  • "Çocuk İstismarını Durdurun" sloganının yazıda geçmesi

Çocukluğumda herkes daha dün annelerinin kollarında yatarken ve çiçekli bahçelerinin yollarında koşarken benim dilimden düşmeyen şarkı şuydu;


Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel şey hürriyet
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet!
Gazimin sen en büyük yadigârısın bana
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet!

Dalgalansın her tarafta şanlı Türk'ün bayrağı
Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı!
Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet
Milletim öyle demiştir; ya ölüm, ya hürriyet!


Çok severdim ben bu marşı. Sadece ulusal bayramlarda değil, evin içinde, sokakta ve Mustafa Kemal'in resmini gördüğüm her mekânda. Uzun zaman oldu dinlemeyeli... Yoksa dinletilmeyeli mi demeliydim? Çağın en büyük buluşu internet dahi yetişemiyor imdadıma... Bu söylediklerimin çocuk istismarı ile alakasını hâlâ bulabilmiş değilim.

İkinci adım olan "banner"i geçiyorum...

Ve çocuk istismarı... Sözlük anlamına baktığımızda karşımıza çıkan cümle şöyle; "Çocuk istismarı fiziksel ya da psikolojik olarak bir çocuğa bir yetişkin tarafından kötü davranılmasıdır"... Bir rapora göre 20 ülkede kız çocukları kaçırılıp cinsel köle olarak kullanıldıkları gibi fiilen silahlı çatışmaya da sokuluyorlarmış. Adı üstünde, çocuk bunlar. Oynamak, eğlenmek, hoplamak, zıplamak isterler küçücük yürekleri elverdiğince. İlk demlerini yaşadıkları hayatlarından okkalı bir şamar yemeyi hak etmiyor onlar. Burada en büyük iş de ebeveynlere düşüyor. Çünkü bir bakıma çocuk istismarı istismar olmaktan çocuk ihmalkârlığa kaçıyor. Çocuklar ebeveynlerinin bir anlık zevklerinin kurbanı olmamalı. Dünyaya geldikleri andan itibaren duygusal olarak ve fiziksel olarak ihmâl edilmemeliler. Bu gibi durumlarda aile çocuğuna bu ihmâli ya da istismarı yaşatıyorsa sanırım sorunu başka yerdelerde aramanın pek bir manası yok. Bu çocuklar sokağın ne demek olduğunu bilmeden evden kaçmaya zorlanmamalı. Sonrasında kötü ellerde cinsel, duygusal ve fiziksel olarak tüketilmemeli. ...-memeli ve -mamalı... Keşke sözler ağızdan çıktığı gibi eyleme dökülebilse... Bir de, televizyonda çocukluğu simgeleyen şeyleri büyükler kendi fantazilerine oyuncak etmemeli. İçinde çocuk barınmasa da en büyük istismar bu olacaktır!
Yazının içinde "Çocuk İstismarını Durdurun" diye de seslenmek gerekiyormuş. Böyle platformlardan bağırmak tek başına yeterli olsaydı galiba dünya yaşanılacak bir yer olurdu. Sözler değil eller koyulmalı taşın altında... Haydi kalın sağlıcakla!

17 Aralık 2007 Pazartesi

Gece ve Karanlık

Perili Köşk mimlemiş bizi. İyi de etmiş. Teşekkürlerimizi ilettikten sonra konusu Gece ve Karanlık olan mim hakkında bir şeyler çiziktirmeye çalışalım...
Gece... Yeryüzünün üstüne, beraberinde getirdiği tüm ayaza rağmen bir süreliğine yorgan olup örtünendir. İnsanların çok büyük bir bölümünün değerine bilmediği ve feragat edemedikleri uykuları yüzünden boşa harcadıkları zamana eşdeğerdir. İnsanı çaresiz, yapayalnız kılan; dolayısıyla duygularını sivrelten, buram buram hüzün kokan; radyodan cızırdayarak odayı dolduran slow parça eşliğinde iki çift ayağı farkında olmadan pencereye yönelten ve sönük sönük parıldayan sokak lambasının önünde toprakla buluşan yağmur taneciklerini seyrettiren, yürek burkan... Deniz ve kumsalın aşkı gibi gündüz ile yasak aşk yaşayan, deniz gibi yârine bir türlü kavuşamayan, onun yokluğunda kalbini çaresizce yağmurlarına açandır gece... Gündüz gibi değildir. Her şeye rağmen köpeklerindir gece. Köpekten ne anlıyorsanız onlarındır işte. Benim gündüzümdür...
Ve karanlık... "Karanlığa güvenin. O neyi görmemeniz gerektiğini bilir." diye bir söz var. Kim demiş hatırlamıyorum. Severim!

5 Kasım 2007 Pazartesi

Mim!

Gün geçmiyor ki bloglar aleminde yeni mimler dönmesin ve bunlardan biri de bize denk gelmesin. Bir bakıma iyi de oluyor bu mimler? Özellikle de yazacak bir şey bulamadığınızda...
Mimin konusuna geçmeden önce bu mimi buraya taşımama vesile olan Mobius'a teşekkürlerimi ileteyim ki ayıp olmasın :) Kendisi bu mimi kimseyle paylaşmamayı seçmiş. Yalnız bana bir ayrıcalık yapmış. Attığı pası kabul ettiğim takdirde mutlu olacağını belirtmiş. Eee, biz de kimse üzülsün istemeyiz, di mi?
Mime gelince... Yapılacak edim çok kolay; sadece "Print Screen" tuşuna basmak ve masaüstümüzün resmini çekmek. Bu vesileyle uzun süredir takipçilerim tarafından merak edilen masaüstüm de görüceye çıkmış olacak.
Noktalamadan önce paslamam şart mı bilmiyorum ama nedense istemiyorum da. Yalnız takipçilerim istedikleri takdirde bloglarında bu mimi sanki ben onları mimlemişim gibi davranıp da yayınlayabilirler. Esenlikler!!!

23 Eylül 2007 Pazar

Mimlenmişiz Bir Kere

Mobius tarafından mimlendiğimi öğrendim az önce. İyi etmiş kendileri. Bu tip bir şeyle ilk defa karşılaşıyor olsam da ilginç geldi doğrusu. Futbol oynamayı da severim ben. Dolayısıyla gol atmak güzeldir, en az kirlenmek kadar. Mobius'un pasında topla buluşan ultrANIL07 bakalım bunu nasıl gole çevirecek?
Olay da şuymuş efendim. Yanımdaki en yakın kitaba uzanmam tembihlenmiş bana. Akabinde söz konusu kitabın 187'nci sayfasındaki ilk cümleyi Kültür Sepetim'e yazmalıymışım. Yalnız önemli de bir not var ki onu da şöyle açıklayayım; kitabın favori kitabım ya da artistlik yapmak için seçeceğim bir kitap olmaması gerekiyormuş. Sol elimi kaldırıyorum ve kitaplığıma uzatıyorum. Bugün satın aldığım Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 isimli kitabını kapıp 187'nci sayfasını açıyorum:

"Demek oluyor ki, yolu geçmek için koşmaya başlamasından sonra yarı yola gelse bile...?"

Budur efendim. Aman yarabbi! Cümle tam bile değil. Benden çıkacak iş bu kadar olur. Bu vesileyle golü şans eseri de olsa yaptım. Santra yapan rakip takımdan topu tekrar kazanıp pası Perili Köşk, Yol Üstü Deniz ve Bilog'a atıyorum. Süper pas attım. Gol yapmadan gelmeyin :)