16 Eylül 2007 Pazar

Disturbia


İki akşam önce toplandık arkadaşlarla ve oturup şöyle en gericisinden bir film izleyelim dedik. Uzunca bir karar verme sürecinin ardından geçtiğimiz yaz aylarında ülkemizde de vizyona giren Disturbia isimli filmde karar kıldık. Aslına bakılırsa filme başlamadan senaryosunu bildiğim için başıma gelecekleri az çok tahmin etmiştim. Ancak arkadaşları da kırmamak için izlemeye başladık. Sonuçta kaybedilecek bir şey yoktu. Yönetmenlik koltuğunda ise Two for the Money ve The Salton Sea gibi filmlerden tanıdığımız D.J.Caruso'nun yer aldığı filmin oyuncuları içinde tanıdık ve sevilen yüzleri görmek filmin hemen başında benim için artı puan oldu. Matrix üçlemesinden tanıdığımız Carrie-Anne Moss fedakâr ve cefakâr anne bayan Julie rolünde, Transformers'da yıldızı parlayan Shia LaBeouf ise onun uslanmaz oğlu Kale rolündeydi. Bu iki ismin yanında hep iyi rollerde oynamasına alıştığımız ancak bu kez bizi ters köşeye yatırarak filmin kötü karakteri bay Turner'ı canlandıran David Morse da kadroda yer edinmiş. Bir de ilk izleme fırsatı bulduğum bir hanım kızımız var filmde. 84 doğumlu olan ve adı Sarah Roemer olan söz konusu hatunu buradan inceleyebilirsiniz. Fakat bence fazla kurcalamayın :)
Filmin konusuna gelince... Trajik bir şekilde babasını kaybeden Kale, kaybının üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen hayatını belli bir düzene sokmayı başaramamıştır. Bu süre içerisinde daima annesine sorun yaratmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bir gün ders sırasında damarına basan hocasını yumruklaması ise zincirin son halkasını oluşturmuştur. Mahkemeye çıkan Kale ev hapsi ile cezalandırılmıştır. Artık evinin sınırları dışına çıkamayacak olması hayatını daha sıkıcı hale getirmeye başlamıştır bile. Aslında yaptığı şeyler de Play Station oynamak, i-pod'dan müzik dinlemek ve dürbünü ile etrafı gözlemekle sınırlıdır. Yine bir gün yanlarındaki eve yeni taşınan güzel Ashley'i dürbünle izlemek için pencereye gelmişken, sokağın karşısıdaki evin penceresine yönelir gözleri. Gördükleri karşısında donakalmıştır. Çünkü az önce bir cinayete tanık olmuştur.
Yukarıda da belirttiğim gibi senaryoyu biliyordum ve beklentim olmadan başladım izlemeye. Filmin ilk dakikalarındaki soluk kesici sahne dışında uzunca bir süre pek bir hareketlilik göremiyorsunuz. Olayların akışının çok uzun tutulması ve aksiyonun son 15 dakikaya sığdırılması kanımca filmin handikapı. Aslında demem o ki, 105 dakikalık bu film, 1 saate dahi rahatça sığdırılabilirmiş. Ancak yine de insanı sıkmadan, hoş vakit geçirtebiliyor. İzleseniz olur yani.

Hiç yorum yok: