25 Aralık 2007 Salı

Les Choristes

Geçtiğimiz hafta D&R'da dolaşırken The Elephant Man'in piyasaya yeni sürülen DVD'sini görüp de heyecan içinde satın almaya karar verdiğim filmin yanı başında bulunan ve son derece doğal bir kapağa sahip başka bir yapıma daha rastladım. Hatıra fotoğrafı çektirmiş bir grup öğrenci ve öğretmenin süslediği kapağın üst kısmında büyük harflerle "Bir Yatılı Okul Hikâyesi" yazıyordu. Çok merak ettim ve o gün tek bir film alma niyetiyle girdiğim mağazadan iki filmle çıkmış oldum.
Dün gece ders çalışmaktan bunaldığım bir anda kitabı defteri bir kenara fırlattım. O anda yeniden göz göze geldik Les Choristes ile. Havamda değildim. Havamda olmadığım zamanlar genellikle film izlemeyeceğim zamanlardır. Ancak rahatlamam gerekiyordu. Pek bir şey beklemeden başladım filmi izlemeye. Zaman ilerledikçe film beni ister istemez havaya sokmayı başardı. Çok hoş ve başarılıydı. Zaten bir Fransız filmi yok yere iki kategoriden aday olamazdı Oscar'a...
Koro, 1949 yılı savaş sonrası Fransa'da işsiz müzik öğretmeni Clément Mathieu'nün hikâyesini anlatır. Mathieu gelen bir teklif üzerine yatılı erkek öğrencilerden oluşan Fond de l'Etang isimli okulda işe başlar. Ancak okula geldiği ilk gün başına gelenler aslında nasıl bir ortamda eğitim vereceğinin habercisidir. Okuldaki öğrencilerin hemen hemen hepsi haylaz ve asidir. Okulun yönetimini elinde bulunduran müdür ise öğrencilere karşı çok sert yaptırımlar uygulamakta, hücre cezası ve dayak gibi acımasız cezalar vererek kendince disiplini sağlamaktadır. Clement'in öğrencilere yaklaşımı ise tamı tamına zıttır. O bu tip cezalarla hiçbir yere varılamayacağına, cezaların caydırıcı olmaktan ziyade öğrencileri ispiyonculuğa yöneltebileceğine inanmaktadır. Clement'in aklında yatan çözüm ise çok farklıdır. O en iyi bildiği iş olan müzik sayesinde öğrencilerle hoş bir bağ kurar. O andan sonra kelimelerin kifayetsiz yerde öğrenciler için notalar konuşmaya başlar.
Tüm bunların yanında belirtemekte fayda var ki Les Choristes bilindik bir senaryoya sahip. Ancak bu filmin başarısız olduğuna işaret değil. Koro, sadece Fransa'da 8,5 milyon izleyici toplamış. Bununla birlikte Fransa'da tüm zamanların en çok izlenen 15'inci filmi olmuş. Bu film sinemaya astronomik rakamlar harcamaya bayılan Amerikan sinemacılarının ibretle izlemesi gereken fevkâladenin de fevkinde olan bir yapım. Sinemadan hoşnut olmayan bir bünyenin dahi sadece müzikleri için bile ekran karşısına geçmesi gereken bir film.
Yönetmenlik koltuğunda Christophe Barratier'in bulunduğu filmde Clément Mathieu karakterine Fransız aktör Gérard Jugnot hayat vermiş. Jugnot aynı zamanda filmin yapımcısı. Kendisi filmi çekebilmek için Paris'te bulunan evini ipotek ettirmiş. Daha sonra filmin gişede yakaladığı büyük başarı sayesinde o senenin Fransa'da en çok kazanan aktörü olunca evini de geri almış. Bunun dışında başrolde oynayan oyuncuların geneli ilk kez kamera karşısına geçen çocuk oyunculardan oluşmakta. Bunların başında ise film boyuna solo söyleyen "melek yüzlü Pierre Morhange" karakteri var. Bu karaktere hayat veren 1990 doğumlu Jean-Baptiste Maunier gerçekten de filmde tanık olduğumuz performansın gerçek sahibi. Morhange karakteri dışında Pépinot karakteri var ki onun hikâyesi bir başka dokunaklıdır. Ayrıntıya girmeyeceğim. Ben ağlamadım ama filmin sonunda ağlayanı çok duydum. Hepsi bu Pépinot'nun yüzünden.
2005 Altın Küre en iyi yabancı film adayı, 2005 Oscar Ödülleri en iyi yabancı film ve en iyi müzik adayı, 2005 Bafta Ödülleri en iyi müzik, en iyi yabancı film ve en iyi uyarlama senaryo adayı bu filmi bulursanız kaçırmayın.

4 yorum:

PERİLİ KÖŞK dedi ki...

geçtiğimiz günlerde sana izlemeni tavsiye etmiştim...
anımsadın mı ,mutlaka izle demiştim,şimdi tesadüfen keşfedip de olsa izlemene sevindim.
dersime giren bütün öğrencilerime de izlettim ...

Anıl dedi ki...

Aslına bakarsanız pek tesadüf değil. Tavsiyeniz aklımın bir köşesindeydi. Onun da payın yadsıyamam :)

si-men dedi ki...

blogunu geç bulduğum için üzüldüm
yine de geç de olsa bulmak hoş oldu :)
ben bu filmi sevmiştim, Türk kıvamlı hababam sınıfı serisinden kareler vardı.
yine de dokunaklıydı.
soundtracki çok çok güzeldir, fazla dokunaklı belki de.
Sevgiler
simen :)

Anıl dedi ki...

Hiçbir şey için geç değildir efendim. Neyse ki yazılanların kaçtığı bir yer yok. Hepsi burada. Hoşgeldiniz :)