30 Mayıs 2008 Cuma

The Lord of the Rings: The Two Towers

Malum Tolkien denince akan sular duruyor bende. Kendisinin eserleri içinde de en meşhur olanı tahmin ettiğiniz üzere Yüzüklerin Efendisi üçlemesi. Esere ve yazara blogda olabildiğince fazla yer ayırmaya çalışmıyorum. Kendiliğinden oluveriyor. Kütüphaneme baktığımda gözüme ilişiyor kitaplar. "Aaa bunu yazmalıyım" diyorum ve yazıyorum. Yazdım da. Ağustos ayında olması gerek. Sonra Blind Guardian dinlerken "Bu şarkı da nefismiş" diyorum, parçanın adına bakınca Lord of the Rings ismi gözüme çarpıyor. "Eee haydi bunu da Dinlenmesi Gerekenler'e ekleyeyim" diyorum. O da eklendi. Filmlerin ve kitabın üzerinden bir kez daha geçerken bu defa müthiş replikler gözüme çarpıyor. "Aha, bunun da yeri Büyük Filmlerden Büyük Replikler" olmalı diyorum, oluyor. Ben bir şey yapmıyorum yani. Vallahi. Ha olur ya... İçinizden birileri "Başlarım senin Tolkien'ine de Yüzük'üne de onun efendisine de" diyebilir. Böyle durumlarda profilimden e-posta adresime ulaşabilir ve sorunu ulu orta değil benimle, bire bir, çözme yöntemine başvurabilirsiniz. Hatta bir yerlerde buluşup işi kökünden de halledebiliriz. Belki de sadece mutfağa gidip çay koymamı istersiniz. Bakın bunu tercih ederim.
Birkaç ay önce anılarla dolu bir Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği yazısı yazmıştım. Kitabı değil, filmi ele almıştım. Bir şey yarıda kesmek olmaz. Peter Jackson ilk filmi çekip ikinci ve üçüncü filmleri "Bundan sonrasını izleyici kendi kafasında çeksin" demiş midir? Elbette hayır. Benim durumum biraz farklı tabii. Ancak olsun bahane bahanedir. İlk filmin ardından ikinci film hakkında da birkaç detaya başvurmak istedim.
Az sonra okuyacaklarınız her zaman yazdıklarımın çok dışında bir film yazısı olacak. Yüzüklerin Efendisi'ni bilmeyen kalmadı. Ben kime ne anlatacağım. Ha, bilmeyen kaldıysa da kusuruma bakmasın artık. Çünkü bu kadar detay içeren bir eserin şurasında olan şu'yu anlatamayacağım. Dedim ya, farklı olacak bu yazı. Konuyu falan geçeceğim. Üçlemenin en çok tartışılan filmi üzerindeki eleştirilerden bahsedeceğim.
Dünyadaki puristlerin sayısı bilinmez. O kadar çoktur ki bu adamlardan. Sanki tanrı onları insanları sinir etsinler diye yaratmıştır. Bir romanı çok severler mesela. Hastasıdırlar. O roman üzerindeki bilgilerini başkaları ile kıyaslamaktan büyük haz alırlar. "Ben daha iyisini biliyorum" ve "Ben senden daha detaylı okudum" demekle eşdeğerdir bu. Evet, tam üstüne bastınız, bir nevi sidik yarışı yani. Yüzüklerin Efendisi fanatiklerinde de bu duruma çokça rastlanır. Artık gına getirmiştir bu durum. Kendim fanatiği olduğum için bu konu hakkında çok rahat içimi dökebilirim. Kendim gibi olan birçok Yüzüklerin Efendisi fanatiği ile karşılaştım. "Kendim gibi" demekten kastım fanatiklik. Yoksa onlar gibi değilim, çok şükür. Bir yerden konu açılır. Bu "bir yer" de kitaplar olur. Muhabbetin gidişatına dayalı olarak ben "En sevdiğim eser Yüzüklerin Efendisi'dir. Bugüne kadar şu kadar kez okumuşumdur" derim. Ancak kesin ve doğru bir rakam veririm. Sonra karşımdaki adam atlar. Ben ne sayı verdiysem iki katını söyler. Bu da onun kitabı benden daha fazla sevdiği anlamına gelir onun gözünde. Eh, ona göre ben yıkılmışımdır da Allah bilir. Hatta hiç unutmam, bir arkadaşım kendisini kıyaslamak uğruna bir demirciye Narsil'i bile yaptırdığını söylemişti. "Yürü git" derler adama. Allah'ın dünyadan bihaber demircisine "Bana Narsil'i döver misin" desen, "Narsil kim hemşehrim, sana ne yaptı ki" demezsen gelin suratıma tükürün. Neyse, fazla konu dışına çıkmayalım. Demem o ki, bu puristler bilmişlikleri ile bana isyan ettirecek en sonunda. Öykünün birinde bir kurbağa vardır. Bir ineğe özenir. Şişer, şişer, şişer ve en nihayetinde eşyanın doğasına mağlup olarak patlar. Ben hep o kurbağaya benzetirim bunları. Ahkâm kesmelerinden bıktım artık. Zaten artık karşılaştığım bu kafadaki insanlara "Tamam, sen aslansın, kaplansın" diyorum ve geçiyorum. Ancak burada konuşacağım. The Two Towers'in fragmanları ile başladı her şey. New Line Cinema tarafından internet ortamında salınan ilk fragman ardından saydırmaya başladı serinin ultra fanatikleri. Kısa bir sabır müddetinden sonra da film geldi sinemalara. Aylardır beklediğim filmden hayranlıkla çıktıktan sonra yorumlara bakmak istedim birilerinin utanmış olduğunu umarak. Yok arkadaş, iflah olmuyordu bu adamlar. Doyumsuzluğun da o kadarıydı yani. Hani bulsam bir odun bellerine bellerine verecektim. Hepsinin tek bir ağızdan konuşarak vardıkları ortak kanı şuydu: "Olmamış arkadaş bu. Kitabın 67'nci sayfasında 27'nci dakikadaki olay yoktu bir kere. Sonra kitabın sonu neden üçüncü filmin başına atılmış. I ıh, tu kaka". "Ulan" derler adama, "sen bu seriyi okuduğuna emin misin be dallama"... Eh, haydi okudun. Bilmez misin ki bir yönetmenin bakış açısı yazarınkinden çok farklıdır. Ne bekliyordun ki sen? Kaldı ki bu arkadaşlara 180 derecelik zıt bir açıyla giderek bu filmin tüm zamanların en iyi uyarlamalarının başında geldiğini iddia edeceğim. Filmin ilk yarısında izlenilenler kitabın neresiyle uyum sağlamıyor? Karakterler deseniz %75'i harikulade bir şekilde aktarılmış. Her okurun kafasında canlanan mekanlar ve karakterler farklıdır elbet tabii. Ancak Peter Jackson öyle bir iş çıkarmış ki hafızalardakine yaklaşmayı başarmış. Bir Gollum, bir Nazgûl, bir Miğfer Dibi, bir Grima Wormtongue daha nasıl yansıtılsın beyaz perdeye? Haradrim'den gelenler de kurt biniciler de Treebeard da ancak bu denli güzel ve gerçekçi yansıtılabilirdi. Dead Marshes ve Black Gate'nin görselliğinden, Lembas'ların da yapraklara sarılması gibi bir ince ayrıntıdan bahsetmiyorum bile. Ha, filmin eksikleri yok mu? Kime göre neye göre? Kitap ile bire bir bakanlar için dolu eksik var. Ben de bulabilirim. Hatta söyleyeyim size birkaç tane. Biiir... Kitapta Haldir ve arkadaşları Miğfer Dibi'ne "hurra" girip Theoden'in karizmasını yok ediyorlar mıydı? Purist arkadaşlarımızın da hemen atlayacağı gibi kitaptaki Boruşehir Savaşı tamamı ile Rohan kralı Theoden'in zaferidir. Elfleri karıştırmayalım lütfen. Sonra... Gimli karakteri kitapta bu kadar espritüel miydi? Filmde resmen maskara edilmiştir size göre, değil mi? Nasıl da bildim bakın. Müneccim de değilim üstelik. Hem neydi o forumlarda üstüne basa basa belirttiğiniz Theoden'in içinden Saruman "şeytanını" çıkartma sahnesi! Ne yapalım biliyor musunuz? Maraton gibi bir program hazırlayalım televizyonda. Siz de Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu misali size göre yanlış olan pozisyonları, pardon sahneleri yorumlayın. İnanıyorum ki o vakit dünya daha bir yaşanabilir olacak. Hem, sizi gidi Cekular bir film böyle mi izlenir? Oradaki duyguya bakacaksınız.
Bitmedi... Her şeyin en iyisini bilen sizler Yüzüklerin Efendisi'nin nereden baksanız 1300 sayfalık bir eser olduğunu da bilirsiniz. Aynı zamanda bu eserin bir çok mekan, ırk ve karakter analizi içerdiğini de unutmamışsınızdır. Eh, Yüzüklerin Efendisi'ni bu kadar bilen sizin gibiler bu efsanenin The Hobbit ve Silmarillion gibi bir öncesi olduğunu da bilir. The Hobbit'i 300, Silmarillion'u da 600 sayfadan hesap edin. Bu kadarını da yapabilirsiniz sanırım. Şimdi... 1300 sayfalık bir eserin sinema uyarlamasından bahsediyoruz. Bu eser 9 saate sığdırılacak. Bütün karakterler, mekanlar, ırklar, olaylar anlatılacak... Yetmeyecek hikâyenin bir bütün olmasını sağlayacak olan Silmarillion ve The Hobbit'e de göndermeler yapılacak. Sonra, siz daha iyisini yapabilecekmişsiniz gibi, durmadan yapım ekibine bel altından vuracaksınız. Yok ya! Hem bakın o eleştirmekten büyük haz duyduğunuz yönetmen Peter Jackson bu konuda ne demiş: "You shouldn't think of these movies as being The Lord of the Rings. The Lord of the Rings is, and always will be, a wonderful book - one of the greatest ever written. Any films will only ever be an interpretation of the book. In this case my interpretation." Anlamadınız mı? Bilmişliklerinize İngilizce'yi de katın öyleyse. Sonra bir de çıkıp "Peter Jackson kendisine Oscar kazandıran Tolkien'e teşekkür dahi etmedi" deyip adamın sinirini bir daha bozun. İşte o zaman bi' defolup gidin ve çay koyun. Siz bu kitapları da bu mantıkla okuduysanız vay Tolkien'in hâline...

2 yorum:

sinem dedi ki...

Malesef önce filmi izleyip sonra kitabı okuduğum tek eser. Dolayısıyla kitabı filmden önde tutan birçok LOTR severden daha objektif olduğumu düşünüyorum. Blogumda "Kite Runner" hakkında yazarken de belirttiğim gibi, zaten kitap uyarlamalarında her sahne olmaz, mutlaka kesilen, biçilen, değiştirilen yerler olur; film başka bir olgudur, kitap başka. Bu konuda hemfikiriz sanırım. Burada fikir ayrılığına Jackson mevzusunda ulaşıyoruz, ki kendisi ufak değişikliklerin ötesine gitmiştir, bana ve benim gibi düşünen birçok insana göre. Tabi bu konuda bir sürü örnekle, saatlerce tartışsak bile kimse fikrini değiştirmeyecek, o ayrı. Fikrine saygı duyuyorum, hatta sana özeniyorum bile diyebilirim, zira filmi çok başarılı bulabiliyorsun, sonuna kadar savunuyorsun. Ama yazının sonlarına doğru Jackson neferliği :) yaparken biraz kırıcı olmuşsun 'bence'. Nasıl ki filmi sevmeyenler sevenlere saygılı olmak durumundaysa, sevenler de sevmeyenleri ukalalıkla veya haksız yere 'süper' bi insanı eleştirmekle suçlamamalı.

Anıl dedi ki...

Ben yazımda Peter Jackson'u kesinlikle "süper" bir insan olarak betimlemedim. Kimseye de o sıfatı kolay kolay layık görmem ben. Sadece yaptığı işe saygı duyulması gerektiğini söyledim. Birileri çıkıp böylesine bir emeği yerden yere vurursa birileri de çıkıp onları yerden yere vurur.

Kırdıysam özü dilerim.