22 Mayıs 2008 Perşembe

Space Jam

Hiç kimse unutmaz bir filmi ilk kez sinema salonunda izlediği günü. O gün beyaz perdede dönmekte olan filmin pek bir önemi yoktur. Aslında kaptırmışsınızdır kendinizi salonun atmosferine. Yıllar sonra dönüp baktığınızda farkına varırsınız aslında o gün izlemiş olduğunuz filmin her karesini hatırlıyor olduğunuzun. Şaşırırsınız bu duruma. Sonra hafızanızı biraz daha zorlarsınız ve sizi sinemayla ilk kez tanıştıran salonu bile hatırlıyorsunuzdur. İlk sinema deneyimimi yaşadığımda yıl 1993'dü. Bir akşam babam beni ve 5 yaşındaki kardeşimi alıp götürmüştü Antalya Kaleiçi'ndeki tarihi Oscar Sineması'na. Jurassic Park'tı filmin adı. Bir ilk film için pek iyi bir film olduğu söylenemezdi ama her zaman da söylerim ben çok garip bir çocuktum ve acayip bir haz almıştım filmden. Bunları söyledim ama bundan sonra yazacaklarımla pek de bir alakası olduğunu sanmıyorum. Sadece Kaleiçi'nin o buram buram eksi Antalya kokan binalarının içinde bir labirentteymişçesine Oscar Sineması'nı aramak hoşuma giderdi. Şimdi kapandı tabii o sinema. Yazık oldu. Üzüldüm. Bir dönem sanki başka sinema yokmuş gibi yeni gelen her filmi orada izlerdim. O sinemada izlemekten en çok zevk aldığım filmlerde biri de Majesteleri'ni ilk defa bir sinema filminde görmemize vesile olan Space Jam'di. Unutmak mümkün değil bu filmi. Birçoklarına göre kalburüstü bir yapımdır ama ben hâlâ bu filmi izlerken ağzımın sularının akmasına engel olamam. İğrençliğimi geçiniz ve ilk izlediğimdeki halimi tahmin yollarına düşünüz. Ya da vazgeçtim, düşmeseniz daha iyi sanki.
Düşünün bir... Çocuksunuz. Henüz 10 yaşındasınız. Keyif almanıza vesile olan en büyük aktiviteniz sabahtan akşama dek çizgi film izlemek. O vakitlerin en büyük moda çizgi karakterleri de hiç şüphe yok ki Looney Tunes kahramanlarıydı. Her zorluğun altından zekası sayesinde kurtulan tavşan Bugs Bunny, ağzından tükürükler saçarak konuşan ve aptallığın kitabını yazan Duffy Duck, bütün hayatı Slyvester'in pençelerinden kaçmakla geçen Tweety ve diğerleri... Bundan öte çocuk da olsak ismini ve önemini bilmemenin ayıp olduğu "Majesteleri" Michael Jordan... Yemeyip de yanında yatsanız yatılacak cinstendi Space Jam. Animasyon karakterleri ve gerçek hayattan isimleri Roger Rabbit and the Secrets of Toon Town'dan sonra en başarılı şekilde biraraya getiren yapıttı. Ancak elbette ki Michael Jordan'ın Looney Tunes karakterlerinin şaklabanlıklarına ayak uydurmasını beklemek abesle iştigal olurdu. Hâl böyle olunca Bugs Bunny ve arkadaşlarının basketbol oynaması gerekecekti. Bu bağlamda filmin konusunu da sıradan olarak nitelemek yanlış olur. Dünyadan kilometrelerce uzakta yer alan Moron Dağı gezegeninin lideri çok büyük bir eğlence merkezinin de sahibidir. Ancak zamanla işleri yolunda gitmeme başlar. Müşteriler tatmin duygusunu yitirirler. Gezegenin sahibi Swackhammer için artık tek yol dünyaya gidip Looney Tunes karakterlerini Moron Dağı'na getirmektir. Bu sayede Looney Tunes karakterleri bir köle misali çalıştırılacaklar ve gezegen ahalisini eğlendirmek zorunda kalacaklardır. Swackhammer 5 kişilik bir ekibi dünyaya postalar. Dünyada Looney Tunes karakterlerini bulurlar ama boyları çok kısa olan bu yaratıklar bir türlü Looney Tunes karakterlerini gitmeye zorlayamadıkları gibi dalga konusu da olurlar. Kolay teslim olmamayı geçin ayaklarına kadar gelen eğlenceyi kaçırmaya da pek niyetli değildir Looney Tunes'lar. Bugs Bunny bu dakikada cinliğini konuşturur ve yaratıkları bir basketbol maçı yapmaya davet eder ve bu maçı kazandıkları takdirde Moron Dağı'na geleceklerini söyler. Basketbolun ne demek olduğundan bile bihaber olan yaratıklar önce bu teklifi kabul etseler de bu sporun nasıl oynandığını gördükten sonra Looney Tunes'lar karşısında hiçbir şansları olmadığını anlarlar. Artık tek bir yol vardır; dünyaca ünlü basketbolcular Charles Barkley, Patrick Ewing, Muggsy Bogues, Larry Johnson ve Shawn Bradley'in yeteneklerini çalmak! Geri döndüklerinde hem boy hem de en anlamında çok büyüktürler artık. Bu durumu gören Bugs Bunny ve arkadaşlarını haliyle endişe kaplar. Maça bu durumda çıktıkları takdirde kendilerine Moron Dağı'nın yolu gözükmektedir ve bir an önce kafayı çalıştırmaları gerekmektedir. Zira Looney Tunes karakterlerinin de yaptıkları en iyi şey budur zaten. Basketbolu yeni bırakmış olan Michael Jordan ile temas kurarlar ve onu kendi takımlarında oynatabilmek için ikna etmeye girişirler.
Kim ne derse desin bu film hakkında. Pek de umrumda değil açıkçası. Ben son derece keyif alıyorum bu filmi izlerken. Sahneler olduğu gibi aklımda olmasına rağmen o son baskette Jordan ile uzatırım kolumu potaya. Hâlâ...

Hiç yorum yok: