19 Mayıs 2008 Pazartesi

Bu Hayat

Kaçağım, eşkiya aşklar yaşarım durmadan
Kaşla göz, dağla uçurum arası konar göçerim.
Sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşik sevdalar,
sığsın isterler defnelerim, küçücük saksılarına.
Yetmez, dağbaşlarının teslimiyeti istenir,
ya katlim, ya ihanetim.

Bilmezler bir başka yolu olduğunu.
Yani ben, eşkiya her yanı pusu.
Gözlerindeki dumanlı dağlara sevdam,
zülfünde gölgeye sığınmam bundandır
O zaman keyif çatarım silah diye
sevdanın doruğuna.

Buzullar erir nehirler yatak değiştirir
Sevdalarını ışıklarında yıkarlar
Sonra da yürekleri seslerinde
gürül gürül akarlar
Çıplak suretleri dağ başlarını resmeder
O dem iklim değişir, hüzün olur.

Yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur,
kaçaklıktır.
Hadi gel Şahrud'um dağlara gövde verelim,
göğsüm tahtasının altı ol.
Yoksa vuracak beni hasretim bir tenhada
Yakışır mı bir kaçağa ecel eliyle ölmek?

Hayat denen sonsuzluğun
karşısında bir çocuğuz
Düşe - kalka büyürken
kalkamayız birçoğumuz

Bu hayat böyle mi olur
Düşen hep yerde mi kalır
Gün olur belin doğrulur
Kim n'olacak belli m'olur

Ama bitmez yolculuklar
Belki biraz canın yanar
Düştüğün yerde doğrulup
başlar yine ilk adımlar

Bu hayat böyle mi olur
Düşen hep yerde mi kalır
Gün olur belin doğrulur
Kim n'olacak belli m' olur?

Tunay BOZYİĞİT

Hiç yorum yok: