Kasım ayının başında bir film yazısı yazmıştım. Blogun takipçileri hatırlayacaktır. Film Eternal Sunshine of the Spotless Mind idi ve ben o yazımda bu filmi izlemeyen kitleyi şaka yolu ile aşağılamıştım. İzlenmesi gereken birçok film arasından ne idüğü belirsiz filmlere yönelen kesimdi hedefimdekiler. Birazdan bahsedeceğim film için de geçerli aynı sözler. O yüzden sonradan alıngan bir tavır takınacaksanız henüz yolun başındayken okumayı bırakın. Çünkü bu film çok daha önemli bir film ve sözlerim çok daha ağır olabilir. Ha, vakt-i zamanında özellikle Star TV'de hemen hemen her ay yayınlanırdı bu film. Dolayısıyla izlememiş olmanız biraz imkan dışı. Artık malzemeleri de verdikten sonra yemeğin hazırlanışına geçebiliriz.
Aksiyon filmlerinin vazgeçilmezleri arasındadır. Bir mahkumun cezaevinde yaşadıkları bahsini ettiğim. Birçok aksiyon filminde rastlarız bu temaya. Kimi zaman kaçıştır söz konusu olan, bazen de dört duvar arasında mahkumların yaşadıkları zorluklara tanıklık ederiz. Ancak bu tip veya buna benzer bir senaryoyu aksiyon kavramı dışında kullanmak abesle iştigal gelir kimisine. Doğru da olabilir hani... Komedi filminde bir yere kadar olsa da drama ya da buram buram romantizm kokan bir yapımda kolay kolay işleyemezsiniz bu olguyu. Ancak yazıma ilham kaynağı olan film hapishane kavramını beyaz perdede aksiyon unsurlarının dışında tutarak, drama giydirmeyi başarmıştır. Evet, Esaretin Bedeli'nden bahsediyorum.
Nereden çıktı peki The Shawshank Redemption hakkında yazmak. Aslına bakılırsa diğer film yazılarım nasıl ortaya çıktıysa öyle. Bir başlangıcı, bir gelişme bölümü ve bir nihayeti vardı. Her daim yaptığım gibi geçtim rafımın karşısına. Hakkında yazmamış olduğum bir film arayışına geçtim. Sonra The Shawshank Redemption çıkıverdi karşıma. Hem de öyle sitemkâr bir tavırla çıktı ki sormayın gitsin. Utandım aslına bakılırsa. Neredeyse bir yılı dolduracak olan blogda yer verdiğim birçok film içinde kendisini nasıl unuturdum. Telafi etmek lâzımdı. Kaptım raftan. Onunla birlikte yazıyoruz bu yazıyı da. Hah, bunu söyleyince yüzü güldü biraz.
1994 yapımı olan ve en iyi film dahil olmak üzere 7 dalda Oscar'a aday olan ancak Akademi tarafından aynı yılın bir başka kaliteli yapımı Forrest Gump'un gölgesinde bırakılan Esaretin Bedeli'nde eşini ve onun gizli aşkını öldürmek suçundan ömür boyu mahkumiyet cezası alan Andy Dufresne'nin hayatının bu andan sonraki bölümüne tanıklık ediyoruz. Mahkeme tarafından Shawshank Cezaevi'ne gönderilen Dufresne kalbinin ta derinliklerinde çok sevdiği eşini ve buna rağmen kendisini aldattığı adamı öldürmediğini çok iyi bilmesine karşın bunu yine kendisinden başka kimseye anlatamaz. Çünkü zaten bir cezaevini dolduran mahkumların hepsi de kendilerine göre masumdurlar. Hayata ve adalete inancın son bulduğu bu yerde Andy her şeye rağmen korumayı bildiği umudu ile herkesi şaşırtır. Üstelik hapishanede tanıştığı ve çok yakın arkadaşı olan Red'in de yardımıyla umut yollarına çok önceleri duvar ören diğer mahkumları yaşama yeniden bağlamayı başarır. Hapishane yönetiminin de güvenini sonuna dek üzerinde hissetmesi ile birlikte bulundukları elverişsiz mekanı kendi çaplarında bir kültür yuvası hâline bile getirmeyi başarır. Her şeye karşın umudunu ve sabrını yitirmeyen Andy bir yandan da en yakın arkadaşı Red'e bile bahsetmediği bir plânın arifesindedir. Filmin mottosunda da sözü edilir zaten; "Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsünüz" denir. Esaretin Bedeli her şeye rağmen kaybedilmeyen umuda sıkı sıkı, bırakmamacasına sarılmanın filmidir.
Yönetmenlik koltuğunda Fransız yönetmen Frank Darabont'u gördüğümüz film ünlü gerilim romanı yazarı Stephen King'in "Rita Hayworth and Shawshank Redemption" adlı kısa öyküsünden uyarlanmıştır. Oyuncular ise birbirinden usta... Ana karakterlerden Andy Dufresne'yi başarılı aktör Tim Robins canlandırırken, Andy'nin kader yoldaşı Red karakterine ise emektar aktör Morgan Freeman hayat vermiş.
Film hakkındaki en ilginç anektod da filmin yapım yılı olan 1994'te aradığı ilgiyi ve hasılatı bulamamış olmasıdır. 18 milyon Dolar'a mâlolan film gişede 20 milyon Dolar'lık bir hasılata imza atmış; büyük beklentiler içinde girdiği Akademi Ödülleri'nde yedide sıfır çekmiş ve deyim yerindeyse hakkı yenmiştir. Aynı yıl ödülleri Forrest Gump toplarken, birçok sinemasever Esaretin Bedeli gibi son derece kaliteli bir yapımın adeta bir girdap içinde kaybolacağından korktu. Ancak her zaman bir film için en iyi jüri olan sinemaseverler hak edene hak ettiği değeri vermekte geç kalmadı. Gişede aradığını bulamayan Esaretin Bedeli piyasaya sürülen DVD ve benzeri ürünler sayesinde ününü arttırdı. Düzenlenen birçok ankette tüm zamanların en iyi filmi seçildi. Doğrudan bir film göstermek her ne kadar doğru olmasa da her izleyicinin gönlünde bir en iyi 10 listesi vardır. İşte ben ve benim gibi birçok izleyici listesinde yer vermekten geri kalmadı. Bir heykel parçasının vereceği değerden çok daha önemliydi bu.
Olur ya, izlemeyenler vardır belki. Hâlâ! Muhteşem kurgusu, mükemmel senaryosu, harika oyunculukları ve yıllarca hafızalardan silinemeyecek olan finali ile tüm zamanların en dikkat çekici filmlerinden biridir The Shawshank Redemption.
NOT: Yazdıklarımdan Forrest Gump'ın beş para etmez bir film olduğu anlamını çıkarmamanız tarafımdan vurgulanmaktadır. Forrest Gump çok beğendiğim bir film olmakla birlikte Shawshank Redemption'a ödül bırakmayacak kadar iyi bir film değildir. Hele hele en iyi film ödülünü Esaretin Bedeli'ne vermeyen zihniyetin ben alnını karışlarım. Bu film diğerinden birkça gömlek üstündür. Evet.
Trump! Nasıl yani? (2)
-
Pazartesi günü, *Trump*’ın açık farkla (oy sayımı ilerledikçe açık farkla
olmadığını görüyoruz) kazanmasına yol açan dinamikleri tartışmıştım. Bugün *“Tru...
17 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder