2 Haziran 2008 Pazartesi

Pazartesi Notları #30

  • Işıkların kapalı olduğu bir odada arkaplânda çalan Leonard Cohen ile aşkın sonuna dek dans ediyorsanız, mum ışığının titremesi her daim tüylerinizi ürpertmeyi başarmışsa, ağustos akşamları başınızı göğe kaldırıp hayali bulutlardan yağan yağmurda yüzünüzü ıslatmışsanız en az bir defa, küçüklüğünüzde Şirinler'i görebilmek uğruna uslu bir çocuk olmaya çalışmışsanız, piyano sizin için bir müzik aleti olmaktan öte Sanayi Devrimi'nde yüksek sınıfı temsil eden bir nesne ise, anılarınız peşinize düşmüşse ve düşlerinizin yamacına ulaşamıyorsanız, şehirlerarası yolculuklarda aştığınız her dağı tek tek sayıyorsanız ve o dağların zirvesinde tek tük seçilebilen karın güneşe inat bir şekilde dimdik duruşunu saygıyla karşılıyorsanız, gençliğinize adımınızı henüz atmış olmanıza karşın şimdiden çocukluğunuz size çok uzak geliyorsa, yolculuklarınızda mideniz bulanmasın diye hep önünüze bakmışsanız ve bunun doğru olduğuna kendinizi inandırmışsanız, sizin için hiçbir anlam ifade etmeyen bir şarkıcıdan çıkan harikulade bir parça sizi şaşırtmışsa, ıssız bir adaya düştüğünüz takdirde yanınıza almanız gereken 3 şeyin adını koyamıyorsanız, plâtonik aşklardan nefret ediyor ve akışına bırakmak hiçbir zaman işe yaramıyorsa, Hababam Sınıfı hâlâ gönlünüzde farklı bir yere sahipse ve Kemal Sunal'ın "Eşoğlueşek"lerine inatla gülmeye devam ediyorsanız, her zaman aşağı tükürdüğünüzde sakal ve yukarı tükürdüğünüzde bıyık oluyorsa, zaman zaman yapamadan öldüğünüz takdirde en çok üzüleceğiniz şey üzerine kafa yoruyorsanız, önyargılar yerine atomu parçalamakla uğraşıyorsanız, etrafı ateşle çevrilen bir akrebin kendisini sokması gibi dilinizi ısırdığınızda canınız son derece tatlı geliyorsa, arkadaşlarınızla ruh çağırma seanslarına katılmışsanız ve ortadaki fincanı kendiniz oynatmışsanız herkesten habersiz en az bir kez, altlarındaki arabaları bağırtarak hava attılarını sanan ancak küfür yediklerinden bihaber olan zavallılara aynı gözle bakıyorsanız ben gibi, Alice in Wonderland'daki Humpty Dumpty her zaman bir şekilde ürkütücü gelmişse size, cep telefonunuza kısa mesaj geldiğinde cevabınızı yine aynı yöntemi kullanarak vermek zorunda hissediyorsanız kendinizi, yaz aylarında açık bıraktığınız pencereden içeri sessizce süzülen yarasayı elinizde havlu ile kovalamışsanız bir defa, hayatınızdaki en hakiki mürşid ilimse nazarınızda, ulaşımı kısaltan uçağa inat sırf yolculuğun hakkını verebilmek için otobüs yolculuğu tercih ediyorsanız zaman zaman, ve her seferinde cam kenarından alıyorsanız biletinizi, bisiklet sizin için en hoş ulaşım aracıysa yine de, hayvanların çiftleşmeleri üzerine kurulu olan doğa belgesellerini değil de köyleri, ovaları ve yaylaları tanıtan belgesel filmlerse favoriniz, yaz aylarını biraz da geceleri kumsala inip gitar tellerini birbirine vurmak için iple çekiyorsanız, uzun cümleler bazen gerçekten sıkıcı olabiliyorsa ama inadına devam ediyorsanız okumaya, yöre yöre bölge bölge dolaşıp her yörenin ve her bölgenin kendine has tatlarını denemekse niyetiniz, güneş yüzünden çok sık duyuyorsanız "Çok yaşa"ları ve "Sen de gör"leri, sevdiğiniz insanın sevginizi hak etmediğini düşünmüşseniz vakt-i zamanında, yatağınızdayken istemdışı titriyep irkilmenize olanak tanıyorsa ayaklarınız bazen; Pazartesi Notları otuzuncu kez beline kadar eğilerek selamlar sizleri... Aynı zamanda sallar veda için ellerini usulca!

Hiç yorum yok: