30 Ekim 2008 Perşembe

WALL-E

Son zamanlarda iyiden iyiye moda oldu; Darwin haklı mı, Adnan hoca savlarını ne derece savunabiliyor vesaire... Maymundan mı geldik, yoksa bir yerlerden bizi izleyen güç "Ol" dedi ve olduk mu? Herkesin inancı kendisine, ben bu noktada yorum yapmıyorum. Şunu söyleyebilirim ki maymundan gelip gelmediğimiz hususunda en ufak bir tahminim olmamakla birlikte, evrim diye bir şeyin olduğuna yürekten inanıyorum. Hemen çıkıp "Hop, hişt, çelişme kendinle" demeyin. Hele bir oturalım, soluklanalım, gülücükler saçalım. Sobanın üzerinden çizilmiş kestaneleri toplayalım, yanına bir de tavşan kanını konduralım.
Evrimden kastım teknolojiktir benim... Yoksa maymundan gelmişim, "Ol" denmiş olmuşum, açıkçası şu an için pek bir önemi yok. Ancak teknolojik açıdan bunun önemi büyük. İlk insanın yaşama şeklini bilemem, kabartmalar hakkında yazılanları okurum en fazla. Gece çıplak gökyüzüne onlarla birlikte bakmak isterdim, o ayrı. Bir Jetgiller vardı, bilmem hatırlar mısınız... Hatırlamayanı dövüyorlarmış zaten. Günlük yaşantıları jet hızında geçer, yemekleri envai çeşit hap olurdu bunların. Hasetimden çatlardım onları görünce. Bizim hayalimiz olan uzay çağını onlar yakalamışlardı. Çizgi kahraman olmaları bu gerçeği değiştirmiyordu.
Malum teknolojinin hızına yetişemiyoruz. Bugün sevinerek aldığımız bir ürün, ertesi gün itibariyle çöp kutusundaki yerini alıyor. Önüne geçmek ne mümkün! Tüketim toplumu değil miyiz, doymuyoruz. Doymadığımız gibi dünyamızın içine ediyor, başka bir gezegene taşınma ütopyası içinde eriyip gidiyoruz. İmkansızı olura çevirmekle uğraşana kadar kolay yolu seçip içinde bulunduğumuz gezegeni kurtarmaya çalışmıyoruz. Maksat giderken kendi pisliğimizi de götürmek.
Disney ve Pixar birlikte çalışmaya başladığından bu yana kaliteli ürünler veriyorlar. Hani her ikisi de büyüktü ama ikisinin ortak çalışması sonucu ortaya çıkabilecek enerji patlamasını siz bir düşünün. Atlas Deneyi'nde bile bu kadar yoğununu bulamazsınız bence. Cars, The Incredibles ve Ratatouille aklıma ilk gelenler. 2008 yılının ortalarına doğru görücüye çıkan WALL-E ise bambaşka. Animasyon filmlerin genelinde olduğu gibi eğlendirme amacı güdüyor, fakat bununla yetinmiyor. Şöyle diyeyim; bu animasyon mesaj kaygısı bile güdüyor. Bu yönüyle çığır açmayı başarmıştır. Sanırım konuya girersem biraz daha aydınlatıcı olacaktır.
İnsanoğlunun dünyanın nimetlerini tamamen tükettiği günlerdeyiz. Hani tek çarenin pılın pırtın sırta yük edilip, istikametin de çok uzak bir galaksi olarak belleneceği günler... Dünyada yaşamın sürdürülebilmesi için hiçbir şey kalmamıştır. Bir zamanların mavi gezegeninden ayrılırken geriye sadece pislik, çöp bırakılmıştır. Bir de WALL-E tabii ki... Geride kalan, çöpler dışında, tek varlıktır o. Bir robottur... İnsanoğlunun daima kolaya kaçtığının, kirli işlerini hep başkalarına temizletiyor oluşunun bariz kanıtıdır WALL-E. Dünya'yı terk edenler tarafından bırakılmış olmasının bir de sebebi vardır. Dünyayı boydan boya kaplamış olan çöpleri temizlemek. Bir çöp makinesinden farkı olmayan, günlük rutin işlerine devam eden WALL-E için gün gelir, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Dünyaya gönderilen EVE adlı robot uzun yılların ardından dünyada yeniden yaşam belirtisi aramak için gelmiştir. Bulmuştur da... Giderken WALL-E'yi de peşi sıra sürükler. "Bir robot aşık olur mu" demeyeceksiniz. Bunun bir benzerini Robin Williams'ın başrolünü oynadığı Bicentennial Man'da görmüştük. "Aşk nelere kadir" diye boşuna dememişler. Filmin bundan sonrası ise WALL-E ile EVE arasındaki yoksul erkek-zengin kız hikâyesi çerçevesinde dönüyor. Fakat kesinlikle bir Türk filmi edasında değil. Olay farklı yerlere kayıyor ki mesaj kaygısı güden nokta burada başlıyor.
WALL-E'nin EVE ile birlikte insanların dünyayı terk eyledikten sonraki mekanına gidişi ile insanoğlunun kendi sonunu getirme konusunda ne denli kabiliyetli olduğunu görüyoruz. Teknolojide evrim konusunda son safhaya gelinmiş. Öyle ki insanların dünyasını insan ürünü makineler yönetir hale gelmiş. Hatta trajikomik bir şekilde yakın gelecekte içine düşeceğimiz hâl gözümüze gözümüze çekinmeden sokulmuş. Mesela her birimiz en az 100 kiloyuz. Nedenini tahmin edersiniz aslında, yürümeye bile tenezzülümüz kalmamış. Oturuyoruz bir makineye, oradan buraya, şuradan tekrar oraya... Afedersiniz tuvaleti bile o vaziyette ziyaret ediyoruz. Yiyip, içip, kıç büyütmek diyoruz biz buna arkadaş arasında. Üşengeçlik diz boyu...
Hülasa animasyonda yeni bir sayfa açmayı başarmış bir yapım WALL-E. Kısa süresi tek eksisi. Birçok sinema eleştirmeni tarafından gelmiş geçmiş en başarılı birkaç animasyon filmden biri olarak işaret ediliyor. Gidilip görülmesi gereken çok sayıda filmin olduğu şu günlerde, seçeneklerinizden biri olsun.

Hiç yorum yok: