İlkokul yıllarımı anımsıyorum... Çok sevdiğim ilkokul öğretmenim tarafımdan bana bahşedilmiş ve ayda bir yerine getirmem gereken bir vazifem vardı. Kim ne derse desin benim için daima kutsal, kendimi bir matah sanmama sebebiyet veren bir görevdi. Her ayın belli bir günü kendimden büyük bir VHS kasedi okula getirip götürmem gerekiyordu. Okulun yolları taştan, biz ayakta durmayı yeni öğrenmişiz...
Sarı Zeybek'ti kasedin içinde saklı filmin adı. Mustafa vardı içinde, Mustafa Kemal... O yüzdendi heyecanım, kendimi beğenmişliğim ve hatta matahlığım... Sanki Ata ve silah arkadaşları için cepheye silah taşıyordum. Sanki boşalan raflara sığdırılması gereken devrim kitaplarına önsöz yazıyordum. Nefes nefese sınıfa girdikten sonra bir asker selamı çakıp, emaneti öğretmene teslim ediyordum. Armağanım da her zaman alnıma kondurulmuş büyük bir öpücük oluyordu. Ben şımarıyordum...
Bir sınıfta toplanıyorduk. Bütün okulun tek bir salonda toplanması gibi bir olasılık söz konusu değildi. Ayda bir yaptığım engelli ev-okul maratonunun yegâne sebebiydi bu. Çocuk bünyemize inat bir şeyler kapma telaşı içinde ekrana odaklanıyorduk. Kırmızı Karınca Masalı'nda koyveriyorduk kendimizi. Bir de kadife sesli adam vardı. Adını sonraları öğrenecektim ama kendisiyle tanışmam aslında tam olarak Sarı Zeybek'e tekabül eder. Kendisinin üzerimde bıraktığı izler bugüne kadar silinmemiştir.
Araya epey zaman girmiş... Dönüp arkama baktığımda başlangıç noktasını göremiyorum. Ben sınıfları birer birer ardımda bırakırken, Sarı Zeybek'i bizle tanıştıran Can Dündar da meslek hayatında basamakları arşınlıyordu. Belgeselleri, kitapları arasında kaybolmaktan zevk alan bir bünyeye ilaç gibi gelecekti son projesi Mustafa... Sinema salonlarında atmaya bayılan kalbimi, bu kez salonda bırakmaya hazırlanmam kendisi tarafından dolaylı olarak söylenmişti sanki. Atatürk hakkında yazan, Ulu Önder üzerine belgeseller çeken adamın zirve noktası olacaktı "Mustafa". Bunu yayınlanan ilk tanıtım filminde, Can Dündar'ın "Atatürk'ün insan yönünü anlattık" başlıklı demeçlerinde gördük. Sokak afişleri ise tam göğsümün önüne çizdiğim dart tahtasını en orta yerinden vurdu; koca bir tarlaya sırtını vermiş bir Mustafa Kemal ve arka planda yer alan iki kelime: "Beni hatırlayınız!"
Bugün 29 Ekim... Tarihin önemini unutanlar için gelsin: Cumhuriyet Bayramı! Benim nazarımda bayramların en mühimi. Tam da bu noktada bandı yine çocukluğuma sarmam gerekecek. Çocukluğumda yaşadığım 29 Ekimleri düşünüyorum. Ödülüm her zaman elime dolanmış bir el, boşta kalana verilmiş bir balon ve ayaklara gösterilen stadyum istikâmetiydi. Hoplayanı, zıplayanı... Bana ne! Bugün ise en önemli bayramda hayatımın en anlamlı hediyesini kendi kendime verdim. Önceden alınmış bir bilet ile sinema salonuna kalbimi bırakmaya gittim. Sonraya bırakmadan, yani piç edilmesine imkân tanımadan...
Neden Mustafa Kemal değil, neden Atatürk değil de sadece Mustafa'nın yanıtını aramaktı gayem. Bir kere salona adımımı attığımda Can Dündar'ın beklenenin aksine çok daha farklı bir işe imzasını attığının farkındaydım. Ne tanıtım filmindeki gibi görselliği yüksek bir yapım, ne de lanse edildiği gibi bir "film" bekliyordum. Bu bakımdan bir hayalkırıklığı ile karşılaşmadım. Can Dündar'ın Ulu Önder'i kalıplardan sıyırma, halka indirgeme, Zübeyde Hanım'ın oğlu Mustafa'yı anlatma çabasını takdir etmekle birlikte filmde istediklerimi tam olarak bulduğumu söyleyemem. Bunun nedeni nedir? Zaman zaman Atatürk'ün savaşlardan, koşuşturmacalardan arınmış hâline tanıklık etmek güzeldi. Bunlar kaynaklarla ve daha önce hiç yayınlanmamış fotoğraflarla desteklenince verilmek isteneni ziyadesiyle vermiş. Özellikle Ata'nın kadınlarla olan ilişkisi daha önce bilinmeyen noktalara ışık tutuyor. Buna kuşku yok! Fakat Ata'yı halka indirgemeye çalışırken ve en nihayetinde bizden biri olduğunu göstermeye çalışırken, gerçekte olduğundan çok uzak bir tutum sergilenmiş. Mustafa Kemal'in karanlıktan korktuğu için mum ışığı olmadan uyuyamadığı üstü kapalı bir şekilde gericiliğe bağlanmış. Bunun yanı sıra filmin dörtte birlik bölümünde Mustafa Kemal'in yalnızlığı üzerinde durulmuş. Hatta öyle bir hava büründürülmüş ki sanki Cumhuriyet'in ilânından sonra Atatürk ömrünün geri kalan kısmını kimsesiz, yapayalnız tamamlamış. Bu tema beni çok rahatsız etti. Halbuki bunun böyle olmadığını Atatürk'ün çok yakınlarının demeçlerinden biliyoruz. Herhangi bir devlet kaynağına başvurmadan, sadece el yazmalarından ve aşk mektuplarından çıkarılan anlamlar ile yansıtılan bu yalnızlık teması, Ata'nın günde en az 1 büyük rakıyı devirmesi, dostlarına sırt çevirmiş olması ile desteklenmiş. Ayrı parantezleri dış basın tarafından "hasta" olarak nitelendirilmiş olması ve yurtdışından heykellerini yaptırmak üzere heykeltraşlar getirtmiş olmasına açabiliriz.
Çok eleştirmeyelim... Can Dündar "70 yılda Türkiye Ata'sı için dört başı mamur bir film yapamadı" demişti. Ben bunu yapmış olmasını umuyordum. Yoksa Can Dündar'ın iyi niyetinden en ufak bir şüphe dahi duymuyorum. Müzikler konusunda ise filmin aşmış olduğunu söyleyebilirim. Goran Bregoviç kendi üzerine düşeni tartışmasız bir ustalıkla yerine getirmiş.
Hep Ata'yı yanlış anladığımızdan, dolayısıyla yanlış anlatıyor oluşumuzdan dem vuruyoruz. Hatta içinde bulunduğumuz şu zor günlerde böylesine bir filmin deyim yerindeyse ilaç niteliği taşıyabileceğini umuyorduk. Atatürk "Beni hatırlayınız" demişti afişte yer aldığı gibi... Bunu kastetmiş olduğunu hiç ama hiç sanmıyorum!
Avrupa’nın geleceği belirsizleşiyor
-
Avrupa Birliği entegrasyonu sürecini taşıyan *“Fransa-Almanya motoru”*,
fena halde tekliyor. Bu iki ülke büyük ekonomik siyasi zorluklarla, aslında
...
3 gün önce
3 yorum:
ANLATIMINDAKİ GÖRÜŞLERİNE AYNEN KATILIYORUM.EKLEMEM GEREKEN CAN DÜNDAR DA DÜZENE UYMUŞ GİBİ GELDİ BANA.ATAYI BİR İÇKİ BAĞIMLISI,KORKAK,ÖLMEDEN KENDİ HEYKELLERİNİ DİKTİREN PUTPEREST,KİMSESİZLERİN YANLIZLIĞINA TERKEDİLMİŞ BİR İNSAN NİTELĞİ İLE LANSE EDİLMİŞ.UMARIM BİRGÜN DEĞİŞEN FARKLI BİR İKTİDARDA KARŞIMIZA BİLMEDİĞİMİZ VE ÖYLE OLDUĞUNA İNANDIRILMAK İSTENEN KİŞİLİKTE MUSTAFALARI BİZE SUNACAKTIR CAN EFENDİ.
Ben hala filmi izlememiş olmakla birlikte Turkcell'in sponsorluktan kendince sunduğu nedenden ötürü çekilmesine ilk tepkim -hobaaa! olmuştu. Ama filmi izleyenlerle konuşunca, onların düşüncelerini öğrenince -aaa demeye başladım.
Bu değil tabi mevzu da,ben asıl senin düşünceni öğrenmek istiyorum. Yani film hakkındaki düşüncelerini çok çok güzel birşey şekilde yazında okudum. Ama Turkcell'in sponsorluktan çekilmesi ve beraberinde bunu Sabancı'nın sahiplenmesi hakkında ne düşünüyorsun?
Turkcell resmi internet sitesinde bu olaya açıklık getirdi. Açıkçası ben hakkında yargısız infazda bulunduğum Turkcell'in aslında haklı olduğuna karar verdim.
Yorum Gönder