17 Ekim 2008 Cuma

Ten

Türkiye, Malezya olur mu? Olursa ne olur? Hatta bir sonraki aşama olarak İran'daki molla rejimi ile yüzyüze bulabilir miyiz kendimizi gelecekte? "İhtimaller, ihtimalleeer" diye sesleniyordu büyük şarkıcı Mustafa Sandal. Sesine kulak mı vermeliyiz? Belki! Hep konuşuruz memleketimizde, tartışırız kadının toplumdaki yerini. "Pardon, yerini derken?" Var mı ki? "Kadın ve erkek eşit olmalı mı"nın yanıtını bırakın bizi, yeryüzünde bulan bir Allah'ın kulu olduğunu sanmıyorum. Kim ne derse desin ilk insandan bu yana durum böyle; o devirleri resmeden karikatürleri bir hatırlayın derim. Tekerleğin, yangının icadını düşünün... Hep erkekler bulur, hep erkekler yapar... Ayrım bizden başlamıyor bir kere. Böyle gelmiş böyle gidecek, hatta daha beter olacak, korkuyorum valla...
Kadına şiddet, kadını hor görme, bir sonraki aşama olarak yok görme... İnadına yaşıyoruz, inadına. Nasıl ki holding sahibi çalışanlarını Dolar sembolü olarak görüyorsa, erkek de kadını cinsel bir obje olarak görmüyor mu? Sırf kendi arzularına ket vurma becerisinden yoksun diye hakimi olmayan dünya mahkemesinde daha ilk celsede itmiyor mu kadının altındaki sandalyeyi? Öyleyken böyle dünyada... Dünyanın gözardı edilen karanlık kesimlerinde durum nasıl acaba? "Az çok biliyoruz" muyuz? Türkiye'de halk Osmanlı sistemine dönmek için can atarken, 1979 İran'ında halkın büyük bir kısmı haline duacıydı. Geçmişini mumla aramak deyimi belki de en çok İran halkına yakışıyor. İstense de dönülemeyen geçmiş... Zorlamanın, aba altından gösterilen dar ağaçlarının gölgesi altında kadın olmak... Bulunduğun topraklardan kilometlerce ötede doğmuş olamamaya isyan etmek, belki de yaradılışına kahretmek. Dile getirilmesi gereken yığınla mesele, ancak dudakları birbirinden ayırmanın zorluğu. Biz mi çok biliyoruz, yaşayan mı? Büyük ihtimalle yaşatan...
Tahran'ın orta yerinde bir kadın... Toz toprağın buram buram bünyelere işlediği sokaklarda arabası ile seyretmekte olan bir kadın... Arabasına binenler ile birlikte yaşadığı 10 ilginç diyalog, her biri "İran'da kadın olmak" olgusuna ışık tutan... Sürücü kadının dinlediği 10 farklı hikâye, kadınların ilgi alanları, yapabildikleri ve yapamadıkları... Ve en nihayetinde sonu olmayan bir şeritte başlangıç noktasına geri dönmek...
İran sineması deyince akan suların durduğu yerdeyim yine... Abbas Kiyarüstemi belki de en manidar yapımı ile kucaklıyor beni, kaldırıp suyun orta yerine bırakıyor. Saçımın son teli su yüzeyince kaybolduktan sonra kendime gelemiyorum. Bir çaresizlik, bir hayret, bir isyan girdabının arasında yüzeye çıkmak için çırpınıyorum. Her defasında kulaçlarım yetersiz kalıyor. Bir el uzanıyor ve yeniden gün ışığı, fakat her zamankinden soluk. Yüreğim ellerimde atıyor. Kiyarüstemi yukarıya çektiği eliyle bir tokat atıyor sanki yüzüme. Etkisinden kurtulabilmek ne mümkün! Alıp öpüyorum o elleri. Başıma götürmeme izin vermiyor...
Ten, erkeklerden ziyade kadınların izlemesi gereken bir film. Her şeyin ukalalıkla, çok bilmişlikle dile getirildiği memlekette kıyıda köşede kalmaması, tozlu raflardan çıkarılıp temizlenmesi için beyinlere sürülesi bir yapım. Bir reality show tadında ilerleyen Ten'de İranlı bir kadının arabasına aldığı yolcular ile kurduğu diyaloglara tanıklık edip, beynimizde basit ama çarpıcı bir İran portresi çiziyoruz ve bu silmek istesek de mümkün olmuyor. Dürüstçe belirtmek istiyorum ki bu film şimdiye dek izlediğim en doğal film. Gerek senaryosu gerekse - ve özellikle - oyunculuklarıyla insanı hayret denizinde nefessiz bırakabiliyor. Özellikle her bir diyaloğun minümum 7 dakika ile maksimum 15 dakika sürdüğünü ve bunların hiç kesintiye uğramadan çekildiğini söylersem, ne demek istediğimi anlatmış olurum. İnsanda hayatın içine gizli kamera koyulmuş izlenimi yaratan film, ilk sahnesinden son sahnesine kadar bir arabanın içinde geçiyor ve aslında buradan burunlara ironi kokuları ulaşıyor. İranlı bir kadının hayatının aslında ne denli kısıtlı olduğu burada yüzümüze tokat gibi çarpıyor.

1 yorum:

Yasemin Şahin dedi ki...

BU filmi ço yakın bir zamanda izledim,yazısı için kafamda bir taslak bile oluştumuştum ki sen yazmışsın :) Dur bakalım..