30 Ekim 2008 Perşembe

Türkçe Konuş!

Kapasitemi sorgulamayacağım. Ancak iyi niyetliyim her konuda olduğu gibi... Maksat Türkçe'yi kullanmak olduğunda taviz diye bir şey kabul edemem ben. Ne kadar doğru kullandığım tartışılır, ama dedim ya, iyi niyetliyim. Okulda, sokakta, aile arasında... Mekan farkı gözetmeksizin Türkçe'yi kullanma konusunda elimden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalışırım. Bir ders anında, bir arkadaş muhabbetinde yanlış söylenmiş bir kelime, yapılmış bir imlâ hatası varsa ve ortamdaki herkes bu konuda danışma hakkını benden yana kullanıyorsa, eh kimse kusura bakmasın, bu konuda başarılı da sayılırım. Ancak yine de dediğim gibi, öncelik daima niyetin iyi olmasında. Sonrası zaten öyle ya da böyle gelir. Atatürk'ün sözüdür; "Tarihlerini bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdur!" Peki dil bir tarih midir? Hasıdır bence! Ve kendi dilinin yok olmasına göz göre göre izin veren bir millete nasıl millet denebilir ki? Her fırsatta milliyetçiliğimizden, bu topraklara nasıl bağlı olduğumuzdan, Amerikan hegemonyasından dem vuruyoruz ya, aslında bunun farkında olmamıza rağmen toplumumuzun yozlaşması yolunda kolonlara ilk çekici biz vuruyoruz. Bile bile, işin işten geçmesine karşı olan duyarsızlığımızı inada bindirerek...
Ben sanmıyorum ki "Ewet" yerine "Evet"i kullanmak, "Janım"ın J'sini kaldırıp oraya bir C harfi kondurmak gençlerimiz için çok zor olsun! Sigara gibi düşünün... Özenti! Başka da bir şey değil kusuruma bakmayın. Yıllar yılı bir yabancı dilin pençesinde kıvrım kıvrım kıvranan bünyelerin kendi başarısızlıklarının bir sonucu olarak yaşadıkları eziklik halinin dışa vurumudur bu. Türkçe'ne sahip çık, doğru kullan. MSN Messenger'da iletine "Action'a ihtiyacı var" yazma mesela. Kendin ol! Dilimiz üzerindeki bu kirliliği daha fazla köpürtmeyelim!

Can Dündar'ın Türkçe'deki bu bile bile yozlaşma üzerine harika bir yazısı var. Bunu paylaşmanın sırasıdır sanki, belki geç bile kalmışımdır.

Kafadan Koptum Be Sibob

"Geçenlerde GfK Panel şirketi tarafından yapılan bir anket, gençlerin kendi aralarında özel bir dil yarattıklarını ortaya koydu. Araştırma için 11 kentte görüşülen 15 - 24 yaş arası 1000 genç, en çok şu kelimeleri kullanıyorlardı:
"Kanka... sazan... kafayı yemek... kopmak... keklemek... kıl olmak... abidik gubidik... aganigi naganigi..."
Korkarım çoğunuz anlamadınız.
İşte köşemiz, bu dil bariyerinin yaratabileceği nesiller arası kopukluk tehdidine karşı müteessir bir tedbir olarak, bu kelimelerin manalarını yayımlıyor:
Kanka: "Kan kardeş"in kasıltılmışı; yakın arkadaş, dost anlamında.
Sazan: Kolayca aldatılan, saf kimse.
Kafayı yemek: Dengesiz davranışlarda bulunmak.
Kopmak: Kendinden geçmek. ("Kafadan koptum" da denir).
Keklemek: Kandırmak, aldatmak.
Kıl olmak: Hoşlanmamak, gıcık olmak.
Abidik gubidik: Aşna fişne.
Aganigi naganigi: Kuş dilinde, sevişme.

* * *

Daha önceki kuşaklar arasında da dilde kopukluk yaşanmıştı, ama herhalde durum hiç sözlük gerektirecek kadar vahimleşmemişti.
Korkarım internet yaygınlaştıkça uçurum hepten derinleşecek.
Bir "chat" sitesine girip sohbete katılmayı deneyin de başınıza geleni görün:
Bakalım, "Slm" diye yazılan şeyin "selam" olduğunu, "nbr" yazıp "n'aber" diye sorulduğunu, "ii" harfleriyle "iyiyim" dendiğini, "u?"nun "Ya sen?" manasına geldiğini anlayabilecek misiniz? "Asl?" görürseniz, bilin ki, "age, sex, location" soruluyordur, yani "yaş, cinsiyet ve şehir"...
Ve veda faslında "bye" veya "muck"...

* * *

Bu tabloya bakıp hep birlikte "Türkçe elden gidiyor" diye feryat etmemiz mümkün; ama sorunun bunu aşan bir boyutu var.
Ben yukarıdaki çoğu kelimenin karşılığını Hulki Aktunç'un "Argo Sözlüğü"nden (YKY, 1998) aldım. Aktunç, sözlükte, "argo"yu şöyle tanımlıyor:
"Kendi sosyal çevreleriyle sınırlı yaşayan ve toplumun geri kalan kesimlerinden ayrılmak ve/ya korunmak isteyen, yaşama ortam ve biçimleri birbirine yakın kişilerce yaratılıp benimsenmiş sözcük ve deyimler bütünü".
Anlaşılan o ki, günümüzün gençleri argo - pop - sokak - internet - reklam bulamacından yarattıkları bu özel dil aracılığıyla toplumun geri kalanından ayrılmaya ve korunmaya çalışıyorlar. Bu tuhaf dili, birbirlerini tanımalarını sağlayan bir "parola", kaçıp saklanabilecekleri bir "sığınak", başkaları denetlemeden dertleşebilecekleri bir "şifre" olarak kullanıyorlar.
Koca bir isyandan arta kalan yegane "yeraltı örgütü" bu...

* * *

Ayıplamayla, yasaklamayla bu örgütle başa çıkamazsınız.
Yaş ortalaması 24 olan bir ülke 70'liklerce yönetiliyorsa bunun "dile düşme"sini engelleyemezsiniz.
Siz onları anlamamakta direndiniz, sınavlarda süründürdünüz, sevmeyi, sevişmeyi yasakladınız, iş, fırsat eşitliği, konuşma şansı, seçme, seçilme hakkı vermediniz, ülke yönetiminden kovdunuz; işte şimdi onlar da sizi dilden kovuyorlar.
Derinleşen uçurumu doldurmanın yolu, dillerini değil, hallerini "düzeltmek"ten geçiyor.
O zamana kadar, bu dili öğrenerek, uçurumun üstünden karşı kıyıya bir köprü döşemeyi deneyebilirsiniz.
Bu köşeyi okumak iyi bir başlangıçtı.
"Haydi kankalar devam!.. Film kopmadan, düzeltelim façayı... Bye... muck..."

Hiç yorum yok: