7 Ekim 2008 Salı

Donnie Darko

28 days... 6 hours... 42 minutes... 12 seconds...
That... is when the world... will end.


Eğri oturup doğru konuşmak lâzım... Birçoğumuz inanmasak dahi paranormal konuları ve olayları dinlemek ve okumak daima ilginç ve bir o kadar da zevkli gelmiştir. Özellikle arkadaş ortamlarında, güneşin doğuşuna dek yapılan sıcacık muhabbetlerin vazgeçilmez konu başlıklarıdır UFO, zamanda yolculuk, kayıp kıtalar, yok olmuş uygarlıklar ve hatta maji... Herkesin kendine has teorisi gün ışığına çıkar, tartışma esnasından kelimeler ağızdan akan sularla eş zamanlı çıkar, en nihayetinde kimsenin elinde herhangi bir delil olmadığı için tüm savlar açıkçası bir sonraki tartışmaya kadar bir deri bir kemik vaziyette beyin raflarına kaldırılır.
7'nci Sanat olarak adlandırılan sinemaya şöyle üstünkörü bir bakış atalım. Derine inersek eğer günümüze kadar gelmiş olan filmlerin her birinin kendi içerisinde kategorize edilmiş olduğu gerçeğine rahatlıkla ulaşabiliriz. Evet, gayet basit konuşuyorum aslında ve kastettiğim tamamıyla yapımlara şekil veren dram, komedi, romantizm, korku, bilimkurgu, aksiyon, gerilim gibi alt, ama bir o kadar da önemli, başlıklar. Sinemayı kategorize edilmiş halde ele aldığımızda sinema eserlerini dans çeşitlerine benzetmemiz pek abes kaçmayacaktır, ki bu sık sık dile getirilen bir benzetmedir. Açıkçası hiç anlamam ama nasıl ki her dansın ritmi farklı, sahip olduğu kategoriye göre filmlerin akışı da bu benzetmeye doğru orantılıdır. Ağır tempolu bir aksiyon filmi çekemezsiniz, romantik komedi izlemek isteyen izleyicinin de tempoyla başını döndüremezsiniz. Her filmin ayak uyduracağı bir tempo illâ ki bulunur. Fakat istisnaların kaideyi bozmadığı bir durumla karşı karşıya kaldığımız anlar da olur. Hiç kuşkusuz bunların başını 2001 yılında kayda alınan ve deyim yerindeyse etkisini günümüzde dahi kaybetmeyen Donnie Darko çekmekte.
İzleyenlerin ya rezil ya da vezir ettiği, kesinlikle ortasını bulamadıkları, bir film Donnie Darko. 1975 doğumlu genç yönetmen Richard Kelly henüz orta okul yıllarında senaryosunu kaleme aldığı bir hikâyeye sahip aynı zamanda. Anlatmanın pek de mümkün olmadığı öyküden de kısaca bahsetmemek olmaz. Eh, anladığımız kadarıyla artık :)
Darko ailesi orta halli, tipik bir Amerikan ailesidir. Baba Eddie Darko ve anne Rose Darko'nun en büyük evlatları olan Elizabeth Darko kısa bir süre içinde Harvard'a çağrılmayı beklemektedir. En küçük evlat Samantha ise gelecekte önemli bir dansçı olmanın peşindedir. Eddie ve Rose'nin ortanca çocukları ise tam bir ümitsiz vak'a olan Donnie'dir. Donnie Darko'nun herkes ile sorunu vardır, en başta kendisiyle... Şizofreni tanısı sebebiyle tedavi görmektedir, ilaçlar almak zorundadır. İnadına asosyal kişiliğinin yanı sıra ne ailesiyle, ne öğretmenleriyle, ne de arkadaşları ile geçinebilmektedir. Akabinde olaylar gelişir tabii... Duyduğu bir dış sesi takip etmesi sonucu ölümden kurtulur, dış sesin insan boyutunda bir tavşan imgelemine ait olduğu gerçeğiyle yüzleşir ve en nihayetinde tavşandan dünyanın kaderine etki edecek itirafı duyar; dünya 28 gün, 6 saat, 42 dakika ve 12 saniye sonra yok olacaktır. Bu andan itibaren Donnie doğaüstü olaylar silsilesinin içinde bulur kendini. Bir yandan olayların ardında bulunan sır perdesini aralamaya uğraşırken, öte yandan zamanda yolculuk ve kader kavramının peşine düşer.
Yukarıda da belirttim, filmin yönetmeni çok genç bir isim; Richard Kelly. Henüz 26 yaşında kamera arkasına geçtiği Donnie Darko ile adından ziyadesiyle söz ettirmeyi başardı. Bu ayrıntının yanında filmin zengin casting'ini atlamak hata olur. Filmin anti-kahramanı Donnie Darko'ya hayat veren isim son dönemin parlayan aktörü Jake Gyleenhall. Bu filmde segilemiş olduğu şizofren ruh hâline ancak gerçek bir şizofrende rastlayabilirsiniz. Zaten Donnie Darko'daki başarısının ardından The Day After Tomorrow, Jarhead, Brokeback Mountain ve Zodiac gibi hatrı sayılır yapımlar boy gösterdi. Belirtmek gerekir ki Donnie Darko'da kendisine öz kardeşi Maggie Gyllenhall da eşlik ediyor. Hatta Maggie'yi filmde de Donnie'nin ablası Elizabeth rolünde izliyoruz. Güzel oyuncuyu da en son Christopher Nolan imzâlı The Dark Knight'da Rachel Dawes rolünde izlemiştik.
Bu iki önemli ismin yanı sıra filmde bir yan rolde yer alan, ancak görünmesiyle gözlerimizin pasını silen bir isim daha var; Drew Barrymore. Hemen belirtmek isterim ki kendisi benim Hollywood aşkımdır :)
Donnie Darko'da aşina olduğumuz bir diğer isim ise Mary McDonnell. Emektar aktristi genellikle Amerikan televizyonlarının prime time kuşağında izleme fırsatı bulsak da az olan sinema deneyimine 2 Oscar adaylığı sığdırmış olduğunu da pas geçmemek gerek.
Şimdi ise yavaş yavaş Donnie Darko üzerinden yapılan tartışmalara yönelelim. Kendimden başlayayım... Donnie Darko'yu ilk kez bundan 3 sene evvel izlemiştim. Ne yalan söyleyeyim, beklentilerim de yüksekti. Bir kere filmin ismi beni cezbetmişti. Bir süper kahramanın tozu dumana katışına tanıklık etme hayallerimi aslında filmin içindeki erken bir diyalog söndürmüştü:

- Donnie Darko? What the hell kind of name is that? It's like some sort of superhero or something.
+ What makes you think I'm not?


Yine de filmin vizyona girdiği dönem büyük sükse yağtığından, haftalarca tartışma konusu olduğundan bihaber değildir. Hatta hayalkırıklığımın büyük bir bölümünün sebebi de budur. Film pekçok eleştirmen tarafından "son zamanların en iyi kurgusu" olarak lanse edilince beklentiler haliyle artmıştı. Aslında öyleydi izlediğim kadarıyla. Yukarıda da belirttim; filmler dans türleri gibidir, ancak Donnie Darko'ya uygun bir dans türü yok. Zaman zaman tempo yükseliyor, zaman zaman geriyor, zaman zaman kendinizi Back to the Future'yi yeniden izliyormuş gibi hissedebiliyorsunuz. Sanki pekçok filmi tek bir yapımda buluşturmuşlar. Sadede gelmek gerekirse filmi ilk izleyişimin ardından ciddi anlamda lanet okuduğumu dün gibi hatırlıyorum. Öyle ki beklentilerimi en çok boşa çıkaran filmdi o günlerde. Filmi kıyasıya eleştiren diğer grubun içinde yer alıyor olmalıydım, çünkü onların iddia ettikleri gibi filmden hiçbir şey anlamamıştım. Fakat ilginçtir filmi izlediğim 2 saat boyunca tek bir an bile sıkılmamıştım. Aklımda çözülmeyi bekleyen onca meraklı soru işaretine tek bir cevap bulamamaktı demek ki canımı sıkan. Bu bakımdan Donnie Darko'nun Lost ile aynı çizgi üzerinde yürüdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır kanımca. Filmi izledikten bir süre sonra sakin kafayla yazılıp çizilenlere göz attığımda benimle aynı kaderi paylaşan birçok izleyici olduğunu gördüm. Herkes olay döngüsünü kavrama konusunda sıkıntı yaşıyordu. Hoştur, filmi anladıklarını iddia edenler bile iki kelimeyi bir araya getirmekte zorluk yaşıyorlardı. Aradan epey bir süre geçtikten sonra bir akşam ansızın çıkageldi Donnie Darko'yu yeniden CD sürücüye yerleştirme isteği. Bu kadar antipatik yaklaştığım bir yapımı yeniden izlemek... Gerçekten ilginçti. İlk izlediğim günü hatırladım, izlerken sıkılmadığımı ancak sadece finaline kafayı taktığımı anımsadım. Bazı filmleri kavrayabilmek için birden kereden fazla seyredilmesi gerektiğini kendime hatırlattım ve yeninden yola koyuldum. Netice bir bulmaca Donnie Darko. Bunu izlerken ve bilhassa izledikten sonra hissedebiliyorsunuz. Zaten yap-boz'un eksik parçalarını tamamlayabilmeniz için filmin resmi internet sitesindeki labirentlerden alnınızın akıyla çıkmanız gerekiyor. Aslında filmin 2,5 dakika süren ve Gary Jules'in müthiş Mad World yorumuyla bir çırpıda akıp geçen final bölümü dikkatle takip edildiğinde filmin kilit noktaları açıkça ortaya çıkıyor. The Butterfly Effect ve Final Destination gibi filmlerin aksine kader kavramına son derece farklı bir boyut ile yaklaşan bir film Donnie Darko. Filmi ilk defa seyredecek olanların 2 saatin sonunda çenelerini küfürle yoracakları kuvvetle muhtemeldir. Ancak ben ikinci Donnie Darko deneyimimin ardından, kafamda hâlâ eksik parçalar kalmış olsa da, fikrimden 180 derece dönüp rahatlıkla söyleyebiliyorum ki evet, Donnie Darko iyi bir film. Hem de gayet iyi bir film.

2 yorum:

adminato dedi ki...

sadece başlığı ve ilk paragrafı okudum ve indirip izledim fena da değildi ama beni de şizofren etti film
geri kalan paragrafları da şimdi okudum
imdb de hatrı sayılır bir yerde
gitgeller içindeki ruh halime iyi gelmedi
küfür okumadım ama donnie ye üzüldüm:)))

BlueLip dedi ki...

O kadar yazı yazmışsın falan. Ama filmden ne anladığını sorsam adam gibi anlatamazsın. Belli sen de anlamamışsın. Kafa yormaya çalışmışsın ama o da olmamış.