Nazım Hikmet'in bilinen şiirlerinden birinde geçer... "Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler" der büyük usta. Hiç kuşku yok ki bir savaştan en fazla hasar görenlerdir çocuklar. Tertemiz dünyalarına füzelerle girilir, hayallerinin yerini korku alır... Çocuk olduklarının bilincine parklarda varmaları gerekirken, oyuncak diye ellerine tutuşturulanlar hep bombalar ve mayınlar olur. Dünyanın öbür ucundaki çocuklar sevgilerini yollar onlara bombalar yardımı ile, ha bir de tebeşir. Tüm bu duyguları 2004 yapımı Kaplumbağalar da Uçar'da ustalıkla yansıtmıştı İranlı yönetmen Bahman Ghobadi. Bahsedeceğim film ise yönetmenin ikinci eseri olan ve aynı yaşanmışlıkları başka bir perspektiften yansıtan Sarhoş Atlar Zamanı.
İran-Irak sınırındayız... Tıpkı Turtles Can Fly'da olduğu gibi... Birtakım insanların tek geçim kaynaklarıdır kaçakçılık. Kar kış demeden, mayınlı arazilere gözleri kapalı giren bu insanlar Irak sınırından gizlice geçip mallarını satmaktan başka bir şey düşünemezler. Pek çoğu bu uğurda mayın patlamaları sonucu hayatını kaybetmiştir, fakat bu onların korkmaları için bir sebep değildir. Çünkü korktukları kışın orta yerinde açıkta kalmaktır, çocuklarının midesine iki lokma ekmek girmemesidir ya da birkaç aylık ömrü kalan bir kardeşin ameliyat olması için gerekli parayı elde edememektir. Mayın nedir ki? Bir anlık korku, sonrası boşluk... Hikayenin bu noktasında insanların ortak noktasını bir ailenin gözünden ele alalım, tüm bireyleri çocuk olan bir ailenin... Anne beşinci çocuğunun doğumu sırasında, baba ise kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde, ailenin yükü kardeşlerin en büyüğü olan 12 yaşındaki Eyüp'ün sırtına binmiştir. Biri okumakta olan 3 kız kardeşi vardır ve bir de doğuştan hasta bir erkek kardeşi vardır. Yaşı ve bünyesi itibariyle küçük bir çocuktur Eyüp, fakat hayat onu o yaşında adam olmak zorunda bırakmıştır. Para kazanmanın hayatını riske atmak anlamına geldiği bir coğrafyada 5 kişilik bir aileye bakmak, kardeşini okutmak ve iki aylık bir süre içinde kardeşinin ameliyatı için gereken parayı bulmak zorundadır. Gariptir ama umut ve umutsuzluk bir aradadır o topraklarda. Kız kardeşinin ameliyat masrafları uğruna zorla evlendirilmesini içine bir türlü sindiremeyen Eyüp çareyi baba yadigârı atını gizlice Irak'a sokmakta bulur. Atı satabildiği takdirde kardeşinin ameliyat masraflarını karşılayabileceğini ummaktadır. Fakat şartlar çetindir. Karda kışta atları kilometrelerce yol yürütebilmek için sularına alkol dökmek, hayvanları çakırkeyf hale getirmek gerekmektedir.
Filmin İranlı yönetmeni Bahman Ghobadi'nin yollarını yedinci sanatla kesiştiren ilk yapım 1999 yapımı Siste Yaşam'dır. Yönetmene asıl şöhret getiren yapım ise ilk uzun metraj çalışması olan Sarhoş Atlar Zamanı'dır. Ghobadi bu film ile Avrupa arenasında ödüle boğulmuş, Cannes'den iki ödülle dönmüştü. Hocası Abbas Kiarostami'den öğrendiklerini kendi yorumuna göre sinemaya yansıtınca, zaten başarılı olan İran sineması bir başka usta daha kazanmış oldu. Yönetmen Marooned in Iraq ile Cannes'deki başarının bir sürpriz olmadığını göstermiş, 2004 yılında çektiği Turtles Can Fly ile artık tam anlamıyla dünya sinemasında bir yeri olduğunu ispatlamıştı. Bu film onun zirve noktasıydı ve kendisine ikisi Berlin Film Festivali'nden olmak üzere toplam 14 ödül olarak dönmüştü.
Filmin öne çıkan tüm oyuncularını çocuklar oluşturuyor. Pek çok filmde çocuk oyuncu gördük ve inanın bana İran kırsalı gibi son derece geri kalmış bir bölgeden bu denli etkileyici çocuk oyuncular çıkması beni bir hayli şaşırttı. Bu çocuklarının tamamının ilk ve son sinema deneyimi olduğundan bahsetmiyorum bile. Hepsinin yüzünde ayrı bir güzellik, ayrı bir masumiyet var fakat filmin hasta çocuğu Madi'yi oynayan Madi Ekhtiar-dini'ye ayrı bir parantez açmak gerek sanırım. Bir insan bu kadar güzel olamaz sanırım. Kendisi filmin izleyeni en çok hüzne boğan etkeni aynı zamanda.
Film insana bazılarının bu dünyaya gerçekten şanssız olarak geldiklerini abartmadan anlatıyor. İzlerken anlıyorsunuz ki dünyanın bir yerlerinde çocuk olmanın bedelini çok ağır şekilde ödüyor birileri. Sarhoş Atlar Zamanı izlenmeyi kesinlikle hak eden bir film. Belgesel tadındaki anlatımı, görselliği ve hikâyesi bunu sonuna kadar haklı kılıyor.
Trump! Nasıl yani? (2)
-
Pazartesi günü, *Trump*’ın açık farkla (oy sayımı ilerledikçe açık farkla
olmadığını görüyoruz) kazanmasına yol açan dinamikleri tartışmıştım. Bugün *“Tru...
18 saat önce
2 yorum:
merhaba. yorumundan yola cikarak buldum blogunu. cok begendim. okunabilesi cok güzel seyler var.
kaplumbaglar da ucar i izlemek istemistim ama filmde beni sikan birseyler vardi 15 dk. izleyip biraktim.
simdi sen anlatinca izlemek istedim her ikisini de.
Teşekkür ediyorum :)
Yorum Gönder