Bundan iki hafta önce biletim elimde seyretmek için gittiğim filmin başlamasını bekliyordum. Ancak daha filmin başlamasına yarım saatten fazla bir süre vardı. Bir süre vakit geçirmek için dolaşmaya karar verdim ve D&R'a uğradım. Kitaplar, oyuncaklar, dergiler ve müzik cdlerinin süslediği rafların arasında gezindikten sonra en son DVDler'in bulunduğu rafların önünde buldum kendimi. Gözüme Kanal D Home Video tarafında piyasaya sunulmuş ve "Bağımsızlar Serisi" adını taşıyan 3 filmlik bir DVD seti ilişti. Filmlerden biri izlediğim, hayranı olduğum ve her zaman arşivimde bulunmasını istediğim bir filmdi. Diğer ikisi ise bir süredir büyük bir merakla izlemek istediğim ancak bir türlü edinemediğim filmlerdi. Karar vermem pek uzun sürmedi. Etiketin üzerinde 40 YTL yazıyordu ama bu setin koca mağazada sadece bir adet olduğunu görünce kaçırmak istemedim ve hemen satın aldım. Sinema salonuna girdiğimde ise aklımda beyaz perdede dönüp durandan çok elimdeki set vardı.
Yukarıda da bahsetmiştim. Filmlerden birini daha önce izlemiştim. Bu film ilk postuma da vesile olan
Vozvrashcheniye'ydi. Gecenin geç saatleri olmasına rağmen tekrar izledim filmi. Her ne kadar daha önce izlemiş olsam da bir kez daha etkilendim.
Ancak size tekrar The Return'ü anlatmayacağım. Dün geceyarısı izleme fırsatı bulduğum, diğer iki filmden birini anlatacağım. Söz konusu film İranlı yönetmen
Bahman Ghobadi'nin 2004 yapımı filmi
Lakpostha Hâm Parvaz Mikonand (Turtles Can Fly).
Savaş! Dünyada adının geçtiği her yerde kelimeleri kifayetsiz kılan, kendini yaşayan insanlar için kendisinden başka her şeyi önemsiz kılan bir insanlık dramı. Bazılarımız için çok kolay "Bazen savaş gereklidir" demek. İçinde yaşamıyorsanız evet, gereklidir belki de. Kimimiz içinse hiçbir şey ifade etmez şehirlerin üzerine yağan yeşil ışıklar. O renkler sadece aptal kutumuzda bir anlık çakan bir resimdir belki de, önemsizdir. Bazılarımız tatilini nerede yapacağını, geceleri hangi diskoya gidip kurtlarını dökeceğini düşünürken, aynı dünyayı paylaştıkları bazıları ise her gün, her dakika, her saniye ölümün pençesinde hayatta kalma savaşı içinde. Bu insanların büyük bir bölümü ise çocuklar. Hayata gözlerini kurşun sesleri ve top patlamalarıyla açan çocuklar... Yaşıtları gibi oyuncakları ile oynayarak büyümeleri gereken ama oyuncaklarını silahlar, mayınlar yapan; geceleri ayıcıklarına, oyuncak bebeklerine sarılması gereken ancak gaz maskelerine sarılıp uyumak zorunda bırakılan çocuklar... Başka bir deyişle dünyadaki en büyük insanlık dramının içinde büyümek zorunda kalan çocuklar.
2004 yılında çekilen ve yönetmenliğini "Sarhoş Atlar Zamanı"nın İranlı yönetmen Bahman Ghobadi'nin yaptığı
Kaplumbağalar da Uçar adlı başyapıtı işte böyle bir kurgu üzerinde akıyor. Irak - Türkiye sınırında, Amerikan işgali altında kalmış bir Kürt mülteci kampında yaşayan çocukların savaşın şartları altında para kazanma, hayata tutunma hikayesidir Turtles Can Fly. Bu mülteci kampında yaşayan 13 yaşındaki Satellite (Uydu) köy köy dolaşarak hanelere uydu sistemi kurmaktadır ve insanlara çat pat konuşabildiği İngilizcesi ile yabancı kanallardan aldığı savaşın son durumuyla ilgili bilgileri aktarmaktadır, her ne kadar Bush'un savaş demeçlerini "Yarın yağmur yağacak" olarak çevirebilse de... Satellite bunun yanı sıra patlamamış olan kara mayınlarını toplayıp satarak geçinmeye çalışan diğer çocukların liderliğini yapmaktadır. Bu sırada köye Halepçe'den gelen 14 yaşındaki küçük anne Agrin'e ilgi duyar. Fakat bu aşk zamanla umutsuz bir aşka dönüşüverir. Agrin henüz 14 yaşındadır ama ailesini öldürenlerin kendisine tecavüz etmesi sonucu hamile kalmıştır. Bastığı bir mayın yüzünden iki kolunu da kaybeden abisi ve doğurmaktan utanç duyduğu çocuğuyla birlikte Halepçe'den kaçarak Kürt mülteci kampına gelmiştir. Kendisi ve abisinin amacı mayın toplayıp geçimlerini sağlamaktır. Ancak Agrin hiçbir şeye odaklanamaz... Çünkü aklındaki tek şey intihar ederek yaşadığı berbat hayata son vermektir.
Kaplumbağarlar da Uçar'ın kısaca senaryosu bu. Film tamamen çocuklar üzerine kurulu. 10 ila 14 yaş arasındaki çocukların silahlarla oynadıklarını, üç kuruş uğruna mayın toplayarak hayatlarını riske attıklarını gördükçe yüreğiniz dağlanıyor, gözleriniz yaşarıyor. Özellikle Satellite'ın en yakın arkadaşlarından bir bacağı olmayan Pashow'u ve Agrin'in iki kolu da olmayan abisini tüm bunlara rağmen mayın toplamaya çalışırken görmek son derece yürek burkuyor.
Film hakkında birkaç detaya da girmek istiyorum. Örneğin filmde aktif rol alan bütün çocuklar gerçekten de mülteciymiş. Hepsi de yaşlarına ve ilk oyunculuk deneyimleri olmasına rağmen göz kamaştırıcı bir performans ortaya koymuşlar. Çocuklardan çoğunun hayatlarında bir kez olsun televizyon izlemediklerinden söz etmeyeceğim bile. Onun yerine filmin künyesini vereyim size;
Yönetmen: Bahman Ghobadi
Senaryo: Bahman Ghobadi
Müzik: Hüseyin Alizadeh
Süre: 94 dakika
OYUNCULARAvaz Latif (Agrin)
Soran Ebrahim (Satellite)
Saddam Hüseyin Faysal (Pashow)
Hiresh Feysal Rahman (Hengov)
Abdol Rahman Karim (Riga)
Ajil Zibari (Shirkooh))
FİLMİN ŞU ANA KADAR KAZANDIĞI ÖDÜLLER ve ALDIĞI ADAYLIKLAR* 2006 Oscar ödülleri için İran tarafından “en iyi yabancı film” dalında aday adayı gösterildi.
* 52. San Sebastian Film Festivali “altın istiridye” ödülü
* 52. San Sebastian Film Festivali en iyi senaryo jüri özel ödülü
* 55. Berlin Uluslararası Film fFestivali barış ödülü
* 40. Chicago Film Festivali gümüş hugo (jüri özel ödülü)
* 5. Tokyo Filmex Film Festivali jüri özel ödülü
* 5. Tokyo Filmex Film Festivali “agnès b. ödülü”
* 28. Sao Paulo Uluslararası Film Festivali seyirci özel ödülü
* Mexico City Uluslararası Çağdaş Film Festivali “la pieze” ödülü (2005)
* Mexico City Uluslararası Çağdaş Film Festivali seyirci ödülü (2005)
* 19. Fribourg Uluslararası Film Festivali seyirci ödülü
* 19. Fribourg Uluslararası Film Festivali “e-changer” ödülü
Uzun lafın kısası Bahman Ghobadi ve oyuncuları izlenmesi farz, izletilmesi vacip olan bir film yapmışlar. Bize de izlemek düşüyor. Defalarca izlenesi ve izlettirilesi bir film. Bazı şeylerin unutulmaması, hafızalarda daim kalması için izlenmesi ve izlettirilmesi gereken bir başyapıt.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder