14 Kasım 2008 Cuma

Shichinin No Samurai

Clint Eastwood, John Wayne, Lee van Cleef, Sergio Leone... The Good, The Bad and The Ugly, For A Few Dollars More, My Name Is Nobody, Sabata, A Fistful of Dollars... Hepsi ve aklıma gelmeyen birçoğu eşittir Amerikan Western sineması... Tüm bildiklerinizi unutun kovboy filmleri hakkında. Menşei Hollywood sayılan Western filmlerin atası ile sinemaya pek çok yeni teknik kazandıran film ile tanışma vaktidir şimdi.
Japonya'nın dünya sinemasına kazandırdığı bir değer Akira Kurosawa... Ran, Kagemusha, Ikiru, Yojimbo, Rashomon, Runaway Train gibi efsanevi yapımları şöyle dursun, Kurosawa'yı Kurosawa yapan film hakkında birkaç kelamım olacak. Film afişte de gördüğünüz üzere; Seven Samurai. Sadece sanatsal açıdan başarılı bir film değil Yedi Samuray. Dünya sinemasına birçok miras bırakan, izleri hâlâ günümüz sinemasında ısrarla takip edilen bir yapım. Peki nedir 1954 yılının bir ürünü olan, üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen modası bir türlü eksilmeyen Yedi Samuray'ı pek çok filmden ayrı kılan. Söz konusu sinema olunca şiddetle yinelenmesi gereken bir söz vardır: "Bir film zamanına göre değerlendirilmelidir" Biz de öyle yapacağız zaten.
Bir Japon filmi düşünün, sonra bir de bu filmin günümüzden 54 sene evvel çekildiği halde sinemanın en iyilerinden olduğunu göz önünde bulundurun. Mesela, yukarıda da bahsini ettiğim üzere, Amerikan patentli bildiğimiz kovboy filmlerinin aslından bu filmden ilhamla kayda alınmaya başladığını aklınızın bir köşesine yazın. Hollywood'un mali gücünün dünya bağımsız sinemasını bir kara delik gibi yuttuğuna şaşırın.
Akira Kurosawa'nın doğa, insan, yaşam, ölüm kavramlarını tek bir tema altında izleyiciye sunduğu film izleyenleri 16'ncı yüzyıl Japonyası'na götürüyor. Küçük bir köy ve yaklaşmakta olan hasat zamanı. Lâkin yaklaşmakta olan tek şey hasat değildir elbette. Ekmeğini çalıp çırmaktan kazanan haramiler her hasat mevsiminde olduğu gibi yine gözlerini köylere dikmiştir. Malum köylüler savunmasız ve diz çöktürmenin kolay olduğu insanlardır. Japon kast sisteminden hatırlayabileceğimiz gibi Japonya'nın efsanevi savaşçıları samuraylar köylüleri küçümser ve aralarına almaya tenezzül etmezler. Fakat ülke bir içsavaş içindedir, herkes bulabildiği bir lokma ekmeğe talim etmek zorundadır. Japonların o dillere destan gururu ön plana çıkar ilk önce. Fakat teslimiyet öyle kolay kabul edilebilir bir şey değildir. Köylünün kendilerini 40'a yakın haramiden koruyabilecek birilerine ihtiyaçları vardır. Köyün ihtiyarları savunma için yedi samurayın kiralanmasına karar verir vermesine de samuraylar ne ile kiralanacaktır. Sefaletin diz boyu yaşandığı ülkede adeta sefilleri oynayan samuraylar ise karın tokluğuna köyü korumayı kabul ederler.
Akira Kurosawa 1998'deki ölümüne değin üretmekten başka bir şey düşünmeyen bir yönetmendi. Yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği filmler hiçbir uluslararası festivalden eli boş dönmedi. Yedi Samuray ile 2 dalda Oscar'a da aday gösterilmiş olmasına karşın altın heykelciği kucaklayamadı. Üstadın tek eksiği Oscar olsun!
Kurosawa'nın her filminde yıldızlaşan birileri illa ki olur. Yedi Samuray'da ise yan rollerde görülen köylülerin bile zaman zaman dönemin şartlarına göre kendilerini aştığını söyleyebilirim. Ülkemiz sinemasında sokaktaki adamın hâlâ, ısrarla kameranın içine içine gülerek sıçıp batırdığını düşündüğümüzde, bu filmdeki figüranlar "1954 yılındayız, sıçıp batırsak ne olur ki yani?" demeden yaşamaları gereken tüm duyguları adeta birer maske yapıp başarıyla yüzlerine oturtabilmişler. Bir de ana karakterler var tabii ki onların da haklarını yememek gerek. Samurayların ilki Kambei'yi canlandıran Takashi Shimura filmin başından sonuna dek Morgan Freeman'dan kesitler sunuyor. "İnsanlar çift yaratılmıştır" derler ya, hah işte, Takashi Shimura'yı görünce bu söze bir kez daha inanıyorsunuz işte. Bir insan hem oyunculuğu hem de tipi ile dünyadaki öteki eşine bu kadar mı benzer?
Es geçilmemesi gereken bir diğer isim ise Japon sinemasının efsanevi oyuncusu Toshirô Mifune. Kendisi filmde aslında samuray olmayan fakat yüreği ve çılgınlığı sayesinden "yedi"den biri olmayı başaran Kikuchiyo'yu canlandırmakta. Akira Kurosawa'nın filmleriyle özdeşleşen aktörü sinefiller Rashomon, The Magnificent Seven, Yojimbo, Tsubaki Sanjûrô ve Steven Spielberg imzalı 1941 gibi yapımlardan tanıyor. Clint Eastwood'a özgü bilinen saman çineme ve enseyi kaşıma gibi hareketlerin aslında Eastwood'a Mifune'den miras olduğunu da yeri gelmişken belirtelim. Yedi Samuray'a hiç kuşkusuz en önemli imzayı atan oyuncu olan Mifune aynı zamanda George Lucas tarafından Obi Wan Kenobi rolü için ilk düşünülen aktördü.
Yedi Samuray karakter çözümlemesi bakımından da dünya sinema tarihinin belki de ilk başarılı yapımıdır. Filmde başrolde oynayan yedi samuraya ve daha fazlasına son derece farklı hikayeler yazılmış ve bu hikayelerin hiçbiri havada kalmamıştır. Uzun yıllardır kılıcını kınından çekmemiş bir samuray emeklisi, az konuşup çok iş yapan bir kılıç ustası, kendini kanıtlamak isteyen lâkin biraz da korkak bir genç, yüreğinin yaydığı deli cesaretini parmak uçlarına kadar yaşayan bir hiperaktif, eski görkemli günlerinden hiçbir şey kaybetmediğini kendisine hatırlatmak isteyen bir başkası, ve dahası... 207 dakikalık filmde hepsinin iç dünyasına, tutkularına, gelecek takıntılarına, zayıf noktalarına eksiksiz bir şekilde değinmiş Akira usta. Tüm bunlara oyuncular da başarıyla eşlik edince yönetmenin büyük bir ustalıkla yoğurduğu hamur, fırından lezzet kokuları eşliğinde çıkmış.
Yedi Samuray'ın Hollywood başta olmak üzere pek çok ülkede birçok kez yeniden çevrildiğini belirteyim. Hatta Türk sineması hafızası geniş olanlar yıllar evvel ülkemizde de bir benzerinin çevrilmiş olduğunu rahatlıkla anımsayacaklardır. Üstelik dünya çapındaki bu çevrimler sadece sinema filmi olarak kalmadı, ayrıca televizyon dizisi olarak yapımcıların para basmasına vesile oldu. Şimdi sıkı durun, çünkü Yedi Samuray, Merkez Bankası görevi görmeye 2009 yılında da devam edecek. Hollywood, The Seven Samurai adı altında filmin yeniden çekimlerine başladı bile. Son dönemde yeniden uyarlamalar haricinde bir iş yaptıklarını görmüyoruz zaten. Ya az bilinen ama öz bilinen Avrupa ve Uzak Doğu filmlerini, sanki ilk defa kendileri çekmiş gibi izleyiciye sunuşlarını izliyoruz (Bkz: Il Mare, Bkz: Old Boy) ya da Batman'i, Superman'i ve Spider-Man'i tekrar tekrar önümüze sunmalarına seyirci kalıyoruz.
Filmin dünya sinemasına bıraktıklarından konuşuyoruz madem, slow motion teknolojisinin de ilk defa 1954 yapımı bu filmde kullanılmış olduğunu pas geçmeyelim.
Velhasılı kelam herhangi bir Kurosawa filmi izlememişseniz eğer Yedi Samuray başlangıç için ideal bir yapım. Buna mukabil sıkı Kurosawa takipçileri bilirler ki Kurosawa sinemasında doğa teması her filmde ön plandadır. Tabiat giyineceği elbiseyi karakterlerin etrafında örülen olay çemberine göre seçer. Shichinin No Samurai'de de böyledir. Japonlar'ın o bilindik telaşlı halleri, bir işi koşmadan halledememeleri, umutsuzlukları, korkuları, mutlulukları tabiat ananın kulağına nasıl davranması gerektiğini fısıldıyor. Ve zulüm tabii ki... Hülasa bir "Her eşkiya dünyaya hükümdar kalmaz" filmi Yedi Samuray. Fakat bunu klâsik bir "İyiler mutlaka kazanır" altbaşlığı içinde sunmuyor izleyiciye. İnsanoğlunun tüm zalimliklerine, harap etme gücüne inat bir yerlerde çiçeklerin inadına açmakta, ağaçların insanları umursamazca dimdik ayakta kalmalarına selam eder bu başyapıt.

Hiç yorum yok: