10 Kasım 2008 Pazartesi

Pazartesi Notları #51

  • Öncelikle şöyle bir haber var; böyle. Bu haber kimler tarafından, nasıl bir zihniyetle yönetildiğimizin en basit resmidir. Hiç başka işimiz gücümüz yok. Herkes gidiyor Mersin’e, biz gidiyoruz tersine. Budur yani!
  • Devlet bizim ahlak bekçiliğimizi yapmaya devam ediyor. İnternet denen şeytan icadından olumsuz yönde etkilenmememiz için çok yakın bir gelecekte “internet mahkemeleri” kurulacakmış. Sanık; Kültür Sepeti... Ahuahuahuahua...
  • Şimdi rüyalarımızın birçoğunu hatırlamayız. Sadece uyanmamıza yakın olanları hafızamızda yer eder. Belki de dejavu dedikleri bizim bu hatırlayamadığımız rüyalarımızdır. Olamaz mı, olabilir!
  • Evet, rüyalarımızın birçoğunu hatırlayamıyoruz. Öyle emredilmiş... Bir de bazı sabahlar kalktığımızda yatağın desenleri olduğu gibi bedenimize, elimize, kolumuza geçmiş olur. Acaba rüyalarımızda yatağımızla kavga falan mı ediyoruz ya da ne yapıyoruz ki?
  • “When you walk through a storm
    hold your head up high
    and don’t be afraid of the dark
    at the end of the storm is a golden sky
    and the sweet silver song of a lark”
  • Evde dinleniyor olabilir miyiz? Telefonumuz arada sırada kendi kendine çalıyor. Kendi çalıp kendi oynuyor. Hayır biri işletiyor desem, benden uzaktaki ailemden başka telefon numaramı bilen yok. Tüm bu saçmalıklar silsilesinin telefon numaramın açıldığı günden bu yana devam ediyor oluşu ise ayrı bir muamma. Şimdi sıkı durun, çünkü daha da garibinden bahsedeceğim... Sinirden bir elim telefonda yaşamaya başladım. Geçtiğimiz gün yine telefon klâsik tek çalışlarından birini gerçekleştirdiği an ahizeyi kaldırdım. Aman Allah’ım! Bir evin içindeyim. İçindeyim derken kulaklarım içinde sadece. Evet, telefonun böyle bir özelliği var. Bilmiyor muydun ki! Her neyse, evin içindeki o 1 dakikalık süre zarfı içinde yapılan tüm konuşmalara isteyerek kulak misafi oldum. İsteyerek ve kulak misafiri olmak. Ben yaparım arkadaş! Tekrar “her neyse”, evin annesi oğluna ve kızına “Kazaklarınızı almayı unutmayın”, eşine de “Bey kapıyı iki defa kilitlemeyi unutma” dedi ve bu çıkışının ardından muhtemelen evlatlarının ellerinden tutup sokak kapısına doğru yöneldi. Ben dinlemeye devam ettim. O sırada evin beyi hanımına “Bilmem nesini ne yaptığımın karısı” dedi... Evet, karı dedi... Cibiliyetsiz! Ardından “Çat” diye bir ses. Tam o anda kapının kapandığını ve evde bir Allah’ın kulunun kalmadığını anlamıştım ki beni çok daha fazla korkutan bir şey oldu; kapının kapanmasıyla telefon bağlantısının kesilmesi aynı ana tekabül etti. O gece korkudan yorgan altına soktunuz lan beni! Aha bak yine çalıyor... Anaaaam!
  • Yakında güzel ülkemde internete bağlanan cep telefonlarına da ihtiyaç kalmayacak. O yüzden telefonunuzun böyle bir özelliği varsa en kısa zamanda kurtulun derim! Dedim!
  • Alt kat komşumuzun adı Garip! Yahu ebeveynler neden evlatlarına böyle isimler seçer? “Garip amca” demeye dilim varmıyor. Varıyor mu, işte o zaman gözlerim doluyor.
  • İtiraf edin... Hemen! Süt Kardeşler’i izlerken sallana sallana gelen Gulyabani’den korkmuyor musunuz? Ben çocukken altıma s.çardım onu görünce. Bir de müziği vardı, Tanrım! Gulyabani’nin kendisinden korkunç!
  • Bu haftaki Pazartesi Notları için Blogger’in otomatik yayınlama özelliğini kullanıyorum. Türkçe meali; “Aslında ben bu yazıyı geçtiğimiz hafta ortasında yazdım ve bugün yayınlanması için Blogger’e emir verdim...” Bunu neden mi yaptım? Sizleri düşündüğüm için. Biliyorsunuz dün Galatasaray Fenerbahçe’ye konuk oldu. Şayet şu an mağlup olan taraf konumundaysak bugün Pazartesi Notları falan olmazdı. Ben içerdim, içerdim, içerdim, içerdim... Sonra da ayılamazdım. Salı günü de Pazartesi Notları olmazdı. İşte sırf sizleri düşündüğümden işi garantiye alıyorum. Uzun lafın kısası, siz bunları okurken ben Boğaz Köprüsü'nün parmaklıklarına tutunmuş hayata son bir bakış fırlatıyor olabilirim. Allah korusun tabii!
  • Yeni cumhurbaşkanımız da Obama oldu... Ay dilim sürçtü, tabii ki Amerika Birleşik Devletleri’nin... Neler diyorum ben! Bir de bu başkan müsveddesinin masallarına inananlar var ki ben kendilerine hiçbir şey söylemiyorum. Sizi gidi Pollyannalar sizi... Olumlu bir şeyler olacaksa Amerikan halkına olacak. Yoksa sana bana olumlu bir yaptırımı olmayacak bu adamın! Bir de “Amerika tarihinin ilk siyah başkanı” olayı var tabii. Martin Luther gökyüzünden sevinsin buna, yıllarca mazlumu oynayan siyahiler sevinsin; benim külahım ise işte burada!
  • “No matter what happens now
    I won’t be afraid
    Because I know today has been the most perfect day I’ve ever seen!”
  • Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara çok sinir oluyorum efendim ben. Bir söz vardır; “Biliyorsan söyle alim sansınlar, bilmiyorsan otur adam sansınlar...” Ne de güzel söylemişler. Bir ders sırası... Tartışma hararetli... Kız arkadaşlardan biri sazı eline alır: “Hocam ben anlamıyoruuaaam, hem başlarını örtüyorlar hem de McDonald’s’a gidiyorlar. Bu nasıl çelişkidir...” Ne işi var sizin gibilerin üniversitede anlamıyorum. Anlamıyorum!
  • Zamanında ne taso biriktirirdim yahu! Ben bir de bilyeler yardımıyla maç yaptırırdım bunlara... Nasıl yani ya!
  • Bugün bir bayan arkadaşa “Yahu sen hiç Türk’e benzemiyorsun. Ne bileyim daha çok İspanyol tipi var sende” dedim. Mutluluktan havalara uçtu garibim. Bu kadar mı aşağılandı Türk olmak! Yoksa İspanyol olmakta mı bir albeni var!
  • Sabahları kalktığımızda boyumuzun 3 cm uzadığını biliyor muydunuz? “Evet, biliyorduk. Yoksa sen...” diye başlamayın hemen, dalarım! Vallahi de billahi de dalarım. Bir ek bilgi vereyim bunun hakkında... Kısa süre içinde yerçekiminin etkisiyle yine kısalıyormuşuz. Buradan anlıyoruz ki biz insanoğlu çok esnek yaratıklarız.
  • Bence Papia, Vakit’ten daha dayanıklı. Hem de üç kat...
  • Babamın lise ve üniversite yıllarında almış olduğu kitaplar hâlâ ilk günkü gibi yepyeni duruyor. Şeffaf kapla kaplanmış, ilk sayfasına da alınış tarihleri bir bir not düşülmüş. Eski kitaplar çok daha güzelmiş, çok daha naifmiş...
  • Şehirlerarası otobüs yolculukları esnasında, verilen her molada yolcular neden daima lokum satın almak zorunda hissederler kendilerini? Lokum denen şey her memlekette gayet de kolay bulunabiliyor. Ben insanımızı anlayamıyorum, hiç anlamıyorum!
  • Israrla dinleyin... Jehan Barbur’dan Mamoş. Dalyan Deltası da olur esasında...
  • "...ama karar ver, tutamıyorum zamanı!"
  • Tüm sevenler için Emel Sayın’dan geliyor efendim; Ayrılmalıyız Artık!

Hiç yorum yok: