22 Kasım 2008 Cumartesi

It's Winter

Her şey bir orta okul münazarası ile başladı aslında: Süt siyah mıdır yoksa beyaz mı? Nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama "Siyahtır"ı savunan grup münazaradan galip ayrılmıştı. Belki de "Beyazdır"cıların basbayağısıydı onlara mağlubiyeti getiren. Ben buradan yola çıkıp olayı kış mevzusuna getireceğim. Kışın hayatımızdaki yeri nedir? Çok seviyor oluşumuza karşın o kadar saf ve masum mudur? Kış beyazdır. Beyazın tüm ortak lisanlardaki karşılığı kirlenmemişliktir. Doğarken gözlerimiz yaşsız ağlamışızdır, o masumiyeti çok güzel ifade eder kış. Bir gece yarısı perde aralanıp da görülen pamuksu noktaların yüze kondurduğu tebessümdür belki de. Ancak herkese göre değil elbette. Ertesi sabah tüm şehir beyaza bürünmüştür. Üstü beyazdır belki ama, altında kalanlar için her şey simsiyahtır.
Dünyanın doğusu olarak bilinen yarım kürenin beyaz perdeye yansıttıklarını izliyorum son zamanlarda. Batıyla olan ilişiğime bir müddet son verdim. Doğu-Batı arasında kalmış, kendisine bir kimlik seçememiş ülkem insanını orada görüyorum ben. Pek çok insanın ayazlı kış gecelerinde kalbini sıkıştırabilecek filmlere inatla dayanıyorum. Dünyanın uzak ucunda seslerini duyurmaya çalışan yalnız insanların haykırışlarına kulaklarımı uzatıyorum. Çabalarını, mesaj kaygılarını, hayattan beklentilerini, hayatın onlara sunduklarını, beş duyularının dışa vurumunu, umutlarını en nihayetinde takdir ediyorum.
78 dakikalık bir film It's Winter. Diyaloğu az, görseli bol; kısacası az lafla çok şey anlatan bir yapım. Bildiğimizi sandığımız şeyleri "Aslında hiçbir şey bilmiyorsun" diyerek, acımasızca ama gözleri dolu bir şekilde suratımıza çarpıyor İranlı yönetmen Rafi Pitts.
Bir kadın ki kadınların birçoğunda olduğu gibi kimliksiz, isimsiz. Bir adam ki her akşam eşinin ve küçük kızının karşısına boynu bükük, cepleri delik çıkan. Bir kış ki çatıları söken, boşlukta beyazı siyaha çeviren. Bir meslekte ne kadar uzman olursanız olun, iş bulamadıktan sonra bunun ne önemi var? O bembeyaz karı gökten lapa kapa düşüren kara bulutların ta kendisi değil midir? Evde kalan son eşyalar da satılmasın, sobadaki son odun da parça parça dağılmasın, kara kış adı gibi batsın diyedir son çırpınışlar. Kış kapıya dayanır, baba kapıyı çarpıp çıkalı pek olmamıştır. Öte diyarlara kalkıp giden bir tren yeni bir umut demektir. Hayatta tek bildiği çalışmak olan insanlar için yolun getireceği bedel ne olabilir ki? En fazla geri dönememek. Peki ya geride kalanlar? Bir zaman sonra gidenden haber alamamak insanı nasıl bir ruh hâline bürür? Bir kere kapanan kapı bir yabancıya açılabilir mi? Kış gitmiş olabilir ama yeniden gelecek bir gün, eninde ya da sonunda, illa ki.
It's Winter Tahran kırsalında hayata tutunmaya çalışan bir grup insanın öyküsü. Eşine ve çocuğuna para gönderebilmek için kışın gelmesiyle birlikte uzak diyarlara yol alan bir adam, aylar geçmesine rağmen kendisinden haber alamayan ailesi, şehre iş bulabilmek umuduyla gelmiş bir yabancı ve kışın şartlarına inat gururun korunmasına dair bir hikaye...
Kendi sinemamızda bile bulamadığımız "biz"i, bize en net biçimde anlatıyor bu film. Kapitalizmin meyvelerinden tadamayanların güneşin doğduğu topraklardan yansıyan bir portresi. Velhasılı kelam beklenmedik bir final ile başladığı yerde biten bir yapım It's Winter. Belki de bittiği yerde başlayandır, kimbilir!

1 yorum:

nursen dedi ki...

Madem bu aralar Doğu sinemasına takıldın, sana Eurasia fistivali kapsamında izlediğim 4 filmi şiddetle önereceğim, bilmiyorum şu aralar bulabilecek misin ama aklında olsun ulaşma imkanın olursa kaçırma. Biri İranlı yönetmen Majid Majidi'nin "The Song of Sparrow-Serçelerin Şarkısı", hatta Farsçasını da yazayım belki bulmada yardımı olur "Avaze Gonjeshk". Diğeri bir Kazak filmi "Stalin'e Hediye-The Gift to Stalin"Yönetmeni Rustem Abrashev. bir başka iran filmi daha, Reza Mir Karimi'den "Bu Kadar Basit-As Simple As That". Ve bir Filistin filmi Rashid Masharawi'den "Laila's Birthday-İyi ki Doğdun Laila". Dördü de birbirinden güzel ve naif filmlerdi, umarım bulup izleyebilirsin. Sevgilerimle..