4 Ağustos 2008 Pazartesi

Pazartesi Notları #39

  • Patlamalardan, çatışmalardan sonra yetkili isimler sürekli çözüm üreteceklerinden söz ediyorlar. Şu güne kadar bu sözlerin peynir gemisini yürüttüğünü göremedik maalesef. Güngören’deki patlamada da olan yine sivile oldu, ölen yine sivil oldu.
  • Türkiye’de her dört kadından sadece biri kendi ayakları üzerinde durabiliyormuş. Geri kalan dörtte üçlük kesim kocasının eline bakıyormuş, onlar bilmez beyleri bilirmiş.
  • Yağmur sümüklüböcekler için özgürlüğün resmidir belki de. Her yağışın takiben rahatça gösterirler kendilerini. Ne de olsa onlara göre bir devden farksız olan bizler genelde kapalı alanlara sığınırız. Yağmurda yürümeyi severiz ya bazen ve böyle anlarda yürürken bazen ayaklarımızın altından çatır çutur sesler gelir ya, işte ben öyle anlarda çok duygulanıyorum.
  • Zaman Gazetesi’nden adını hatırlayamadığım bir yazar 27 Temmuz akşamı Ali Sami Yen Stadyumu’na Metallica’yı izlemek üzere giden on binlerce müzikseveri ateist ve satanist olmakla suçladı. Üstelik bunu da konser sırasında Güngören’deki patlamayı hiç sayarak eğlenmeye devam etmelerine yordu. İşlerine gelince demokrasi de demokrasi diye inliyorlar ya hani, kendi görüşlerinden olmayan insanları “tu kaka” ilân ediyorlar ya hani, hani ateist olmak suç ya onlara göre… Konser sırasında insanlar nereden haberini alsın patlamanın be adam! Hem sana ne, her birey istediğine inanmak hususunda hürdür, sana ne be? Ben seni yobazlığın yüzünden aşağılıyor muyum?
  • Bir televizyon kanalında “Gerilim Olur musun?” isimli bir şaka programı var. Program olduğu gibi yurtdışından getirilmiş ve üzerine sadece dublaj yapılmış. İşin komik tarafı orijinal dilindeki küfürlerin hepsi de dublaja dahil edilmiş. Kanal bunların üzerini “bip” sesleri ile örtmeye çalışmış ama “bip” sesleri öylesine cılız ve zamanlamadan yoksun konulmuş ki küfürler olduğu gibi duyulmakta. Gülmek için izleyin derim.
  • Şampiyonlar Ligi 3.Ön Eleme Turu’nda Steaua Bucharest ile eşleştik. Bence tur şansımız %40-45! Yine de bizim takımın ne yapacağı belli olmaz.
  • Şimdi efendim tenceredeki su kaynamaya başladıktan sonra içine 1 pakat çubuk makarnayı boşaltıyorsunuz, tuzunu da eklemeyi unutmayın tabii. Yalnız öyle 8-9 dakika da kaynatmayın makarnayı. 6 dakika kaynayacak. Biraz diri olsun, güzel olsun. Makarna kaynayadursun, siz buzdolabının kapağını açıp 3 tane yumurtayı yerinden alıyorsunuz. 3 yumurta sarısı ve 1 yumurta akını bir kâsede çatal yardımı ile çırpıp bir kenara koyun ki sırasını beklesin. Ardından küçük küçük kestiğimiz sucukları ve ince ince doğradığımız 2 diş sarımsağı zeytinyağında pişiriyoruz. Makarna olmuştur. Tencereyi ocaktan alıyoruz ve makarnayı süzüyoruz. Süzülen makarnayı yeniden tencereye geri koyuyoruz. Sonra da işin en ilginç yanı geliyor. Az önce çırptığımız yumurtaları olduğu gibi – çiğ çiğ – tenceredeki makarnanın içine boşaltıyoruz. Akabinde makarnayı hızlı hızlı karıştırıyoruz ki yumurta makarnanın ısısında iyice pişsin. Bu işlemin ardından bir yemek kaşığı tereyağını da tenceredeki makarnanın içine atıp yumurtaya yaptığımız işlemin aynısını ona da uyguluyoruz. Peşinden bir kutu kremanın yarısını da makarnaya boca edip karıştırıyoruz. Sonra yiyemiyoruz tabii, yanında yatıyoruz.
  • İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad önümüzdeki günlerde Türkiye’ye yapacağı ziyaret için “Anıtkabir’i ziyaret etmem” koşulunda bulunmuş. Bizim cumhurbaşkanımız ise bunu kabul etmiş ve şahsın ziyaretini bir “ticaret ziyareti” olarak nitelemiş. Beni daha çok düşündüren insanların bunu gayet olağan karşılaması. Bilmiyorum, belki de ben çok katı düşünüyorum.
  • National Geographic’in Ağustos 2008 sayısında çok güzel bir İran dosyası hazırlanmış. Haber ola!
  • Biz YouTube’nin açılmasını beklerken Daily Motion da kapatıldı. Sansürün kaldırılışının 100. yılı kutlu olsun efendim!
  • Yağmur yağsın istiyorum.
  • Arabesk, pop, caz, alaturka!
  • Stephen King yeni kitap yazsın.
  • Zvyagintsev yeni film çeksin.
  • Üç Maymun’un DVD’si çıksın.
  • Metin, Ali, Feyyaz atsın.
  • Gördüklerimden sonra, ah, yaşamak var ya... Hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. Olmaz!
  • Antalya yandı kavruldu. Mecazi anlamda değil tabii ki, keşke öyle olsaydı. Tarihimizin en büyük orman yangını olduğu söyleniyor. 100 yılda yetişiyor, 1 saatte kül oluyor.
  • Güngören’de hayallerini ve umutlarını bırakanları saygıyla anıyorum.

2 yorum:

sinem dedi ki...

yumurtadan nefret ederim. koca yazıya da bu yorum olmadı şimdi. o zaman: ben de yağmur yağsın istiyorum, yağmur eşliğinde naci en alamo dinleyeyim istiyorum, istemek de başarmanın yarısıydı ama, olmuyor olamıyor.

ziggytheking dedi ki...

-yeni doğmuş bebeklerini yaşatamayan;
-ciğerlerini yakıp kavuran ve buna sadece seyirci kalıp sadece turimzle ilişkilendiren;
-kurucusunun hatırasına saygı göstermeyip "iş ziyareti" kisvesi altında yobazın önde gidenini sadece istanbul'da ağırlayıp anıtkabir'den ve ankara'dan kaçıran;

bir milletin hayat damarlarından biri tıpkı sanatsız kalmışçasına kopmuştur. cümleten geçmiş olsun!