8 Ağustos 2008 Cuma

Journey to the Center of the Earth

Yıllar önce Tempo ve Aktüel gibi haftalık dergilerin arka sayfalarında "Şaşı Bak Şaşır"lar olurdu. Sayfayı yüzüme yaklaştırıp uzaklaştırmak, ters tutmak, gözlerimi yuvalarından fırlatmak gibi giriştiğim türlü şaklabanlıklardan bir sonuç alamaz, üstüne bir de "İnsanları maymuna çevirmekten hoşlanıyor ibneler" diye şikayet ederdim. Sonra bir gün o ilk bakışta anlamsız gelen resimleri yaratanlara okuduğum tüm lanetlerden utandım. Kuzenim başarmıştı. "Aha da dinozor gördüm, üstüme üstüme geliyor" diye inleyince odanın içinde merakım katlanmıştı tabii. Gözlerimi kan kırmızı kesilene kadar kırpmadan odaklandım ve gördüm. Ondan sonra her hafta bulabildiğim tüm dergileri almaya başladım. Sanırım 3D teknolojisi ile olan tanışıklığım o günlere dayanır. Zaman ilerledikçe bizi 3.boyutla tanıştıran teknoloji de gelişti. Piyasayı tamamı 3.boyutlu resimlerden oluşan dergiler kapladı, yanlarında çıkan bir tarafı kırmızı diğer tarafı yeşik renkli gözlükler de hediyesiydi. Komik görünürdük onları taktığımızda, evet. Ancak onsuz da resimlere bakmak pek bir işe yaramıyordu açıkçası. Yine, bunu izleyen zamanda dörtte biri 3.boyutlu olan belgeseller yayınlanmaya başladı. Hareket hâlindeki cisimlere bile yüklemişlerdi ya bu teknolojiyi, helâl olsundu.
Yine de, açık olmam gerekirse, ben hiçbir zaman beklediğim hazı tam anlamıyla çıkaramadım bu teknolojiden. Beowulf efsanesinin beyaz perdeye taşınması ile tanıştık ilk 3 boyutlu uzun metraj ile. Ancak bunun animasyon ağırlıklı olması beklentilerimi yine karşılamadı. Neyse ki bundan kısa bir süre sonra Jules Verne'nin Arzın Merkezine Seyahat isimli yapıtı beyaz perdeye uyarlandı, hem de tamamı 3 boyutlu ve kanlı canlı oyunculardan oluşmuş bir şekilde.
Filmi geçtiğimiz hafta izleme fırsatı buldum. Açıkça söylemek gerekirse de herhangi bir sıkıntı yaşamadan - hatta umduğumda fazlasıyla eğlendirici buldum - doksan küsur dakikayı bitirdim. Baştan sona müthiş bir görsel şov sunan film için öncelikle belirtilmesi gereken husus odur ki kimse bu filmi izlemeye başlarken filmin sinema sanatına bir anlam katmasını beklemesin. Çünkü filmin amacı bu değil zaten. Tamamen izleyiciye keyifli bir zaman geçirtmek ve mümkünse bundan sonra yapılacak olan filmlere referans olmak. Yaratılan mekanlar ve kullanılan teknoloji o denli harika olmuş ki filmde daha ilk bakışta göze çarpan mantık hataları ve kötü oyunculuklar dahi izleyici tarafından önemsenmez bir hâl almış.
Demem o ki Journey to the Center of the Earth zevkle izlenebilecek bir yapım. 3D teknolojisini bir kenara bırakırsanız belki de yüzüne bakılmayacak bir yapım ama yukarıda da bahsini ettiğim gibi; bu film bu anlayışla izlenmez Ceku! Filmin sonunda ise devamının çekilebileceğine dair küçük bir ipucu vardı ki bu bile heyecanlanmama yetti. Mümkündür, eğer bir devam filmi çekilecekse sanırım başkahramanlar Atlantis'e doğru zorlu bir yolculuğa çıkacaklar. Hoş, nasıl bulacaklar söz konusu mekânı o da ayrı bir muamma. Bu kez ellerinde kendilerine yol gösterecek bir Jules Verne kitabı olmayacak çünkü.

2 yorum:

sinem dedi ki...

ben de izledim bunu, ama sonra batman'a gittiğim için kaynadı gitti arada. gerçekten çok şahaneydi, baştaki o böceğin antenleri bile yetti zaten :) gözlükler de pek şıktı hani, 70'lere döndük hafiften :) sonra arkadaşlarla düşündük, biz büyüyünce bunlar televizyonda filan olur, gözlüğe de gerek kalmaz, biz de çocuklarımıza anlatırız, "yavrum biz bunu görmeye sinemaya gitmiştik aklımız uçmuştu" filan diye.. daha muhabbeti tamamlamadan öndeki şişko uyuz velet "bence çok saçmaydı yanee" diyordu..

Anıl dedi ki...

Gözlükler şahane miydi değil miydi bilemeyeceğim de çok rahatsız edici olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.