21 Nisan 2009 Salı

En İyi Sonlar

Bir süredir aklımda vardı ve işte şimdi hayata geçiyor. En beğendiğim film sonlarından bir demet sunmak istiyorum an itibarı ile. Çok uzun bir liste vardı elimde. Eledim eledim eledim... En sonunda aşağıdaki 20 filmlik listede karar kıldım. Belli bir liste çıkarmak ne denli doğrudur, bunu tartışabiliriz elbette, ancak şimdilik tadını çıkarmak en güzeli sanırım. Öncelikle belirteyim ki herhangi bir otoriteye danışmadığım gibi kimse bana tavsiyede de bulunmadı. En beğendiğim, beni yüreğimden yakalayan, nutkumun tutulmasına sebebiyet veren 20 finali sondan başa doğru sıralayacağım birazdan. Son kez söylüyorum... Bu listede otorite benim!

Önemli not: Bundan sonrasını okumadan önce bir daha düşünün. Bu yazı buradan itibaren filmlerin içeriği ve sonları hakkında önemli ölçüde bilgi verir.

20) Se7en
Çok çok uzun zaman önce izleme fırsatı bulduğum bir filmdi Se7en. Açıkça da belirteyim; o vakitler izlediğimle kaldım bu filmi. Evde rafta durur kendisi, buna rağmen bir türlü yeniden izleme fırsatı bulamadım. Morgan Freeman, Brad Pitt ve Kevin Spacey'in damgalarını vurduğu, kurbanlarını Yedi Ölümcül Günah'a göre seçen bir seri katilin peşinde koşturan biri emekli diğeri aktif iki polisin öyküsüydü Se7en. Her yönüyle "film noir" kokan film, finalinde sırf izleyicilerin ağızlarını açık bırakması sebebiyle bile kült sayılabilir.





19) The Usual Suspects
Kim bilir, söz konusu Olağan Şüpheliler olduğunda benim sadece Keyser Soze demem yeter birilerine. Muhteşem bir kurgu, ne denilebilir ki başka? Se7en'de olduğu gibi yine bir Kevin Spacey harikası. Spacey'e "en iyi yardımcı erkek oyuncu" dalında Oscar'ı getiren filmde, 27 kişinin hayatını kaybettiği bir patlamadan dolayı New York Polis Departmanı'nda gözaltına alınan beş şüphelinin öyküsüne tanık oluruz. Hiçbiri suçlu olmadığı halde nezarettedir. Şüpheliler bunun hesabını polisten sormak için küçük bir intikam planı yaparlar, derken olaylar gelişir.
Filmin sonundaki düğümü başında çözebilmek için sadece Türkçe bilmek yeterli sanırım. Olağan Şüpheliler'i izlemiş olanlar ne demek istediğimi anında anlamış olmalılar.


18) Hababam Sınıfı Uyanıyor
"Bana bak çarıklı sensin! Nasıl gönderirsiniz bu pislikleri o tertemiz insanlara? Onların kaleme, silgiye, deftere ihtiyacı var. Onlara yardım edeceğinize, onlarla dalga geçiyor, küçük görüyorsunuz. Hiçbir işe yaramayan, asalak gibi yaşayan sizlerden nefret ediyorum. Eğer anlayacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama siz ondan da anlamazsınız ki..."
En beğendiğim Hababam Sınıfı filmidir Hababam Sınıfı Uyanıyor. Geçtiğimiz günlerde IMDb'nin TOP 250 listesinde kendisine 250'nci sırada yer bulmuştu, listeye girmesiyle çıkması bir oldu ama ne fark eder ki? Mazlum Ahmet'in filmin sonlarına doğru arkadaşlarına koyduğu posta, sonrasında arkadaşlarının el birliğiyle inşa ettikleri okul. Çok güzel be, çoook!


17) A Beautiful Mind
4 Oscarlı bir film A Beautiful Mind. Yıllar boyu matematikten hiç haz etmedim, edemedim. Bugün sorsanız çarpım tablosundan gayrısını bilmem. Çarpım tablosunu da anında söyleyemem. Evet, o denli embesilim. John Nash'in 100'de 1'i kadar bile olamadım.
Akıl Oyunları şizofreniye karşı bir övgü sanki. Yarısına kadar Lynch filmleri havasında ilerleyen, yarıdan sonra havasını bulan bir Ron Howard filmi. 2002 yılında "en iyi film" Oscar'ını kucaklayan yapımın finalinden o denli etkilenmiştim ki film biter bitmez ilk iş olarak John Nash hakkında saatler süren bir araştırma yapmak zorunda kalmıştım. Zorlukların aslında hiçbir şey demek olduğunu şaşırtıcı biçimde yansıtan bir film.



16) Schindler's List
İkinci Dünya Savaşı'nı kolu alan yapımlardan sadece biri Schindler'in Listesi. Ancak öyle yabana atılacak cinsten değil, belki de bu temayı konu alan filmler içerisinde en iyilerden bir tanesi.
Gerçek bir olaydan yola çıkan filmin finalinde izleyiciyi damarlarından yakalayan sahne Oscar Schindler'in daha fazla Yahudi'yi kurtaramayışına yaptığı isyandır.







15) Forrest Gump
Noksanlıkların kimsenin hayata bir adım geride başlamasına sebep olmadığını kanıtıdır Forrest'in hikâyesi. 1994 senesinde Oscar törenlerinde Esaretin Bedeli'ne ödül göstermeyen yapımdır Forrest Gump.
Zihinsel engelli Forrest'in milyonlarca insanın yaşadığından daha güzel bir hayatı nasıl sürdürdüğünü gözler önüne seren film, en iyi film, en iyi erkek oyuncu ve en iyi yönetmen dallarında Oscar heykelciğini kucakladı.
Filmin finalinde Forrest'in Jenny'nin mezarında mektubunu okuduğu sahne hiç kuşkusuz filmin en can alıcı sahnesidir.




14) Les Choristes
1949'da bir gün, Clement Mathieu adındaki bir müzik öğretmeni son derece katı kurallarla yönetilen bir okulda çalışmaya başlar. Okulun öğrencileri son derece haşarı ve söz dinlemez tiplerdir. Karıştıkları her olayın sonrasında okul yönetimince ağır cezalara çarptırılırlar. Mathieu ile birlikte müziğin gelişiyle okulda pek çok şey değişecektir.
Adam olmaz denilenler adam olurken, her zaman kuralları değiştirenlerin sonu kaybetmek olur. Kaybedilirken de aslında kazanılacağının neşeli ve bir o kadar hüzünlü öyküsüdür Les Choristes. Finalinde çocukların kovulan öğretmenleri için yaptıkları kağıttan uçaklar uzun süre geçse de gözlerinizin önünde uçuşmaya devam ederler.


13) The Lion King
Sinemada izlediğim ilk animasyon filmdi Aslan Kral. Aradan 15 sene geçmiş ama sorsanız hâlâ izlemiş olduğum en iyi animasyon olduğunu iddia edebilirim. Uzun zaman da böyle devam edecek gibi görünüyor.
Güzel günlerdi o zamanlar. İstisnasız her hafta sonu babam kardeşim ve beni elimizden tuttuğu gibi sinemaya götürürdü. En büyük tutkularımdan biri olan sinemaya olan aşkımın tohumlarını babamın ektiğini söylemeliyim. O salonların büyüsüne bir defa kaptırdığınızda minik yüreğinizi, bir daha kopmanız gibi bir durum söz konusu olamıyordu.
Yağmurlu gecede Simba'nın babası Mufasa'nın intikamını amcası Scar'dan aldığı gece dün gibi aklımda. Büyüksün Walt Disney, büyüksün baba!


12) Züğürt Ağa
Tam bir köyden indim şehre trajikomedisi Züğürt Ağa. Bu toprakların mahsulü ve bu toprakları en güzel anlatan eserlerden biri. Kadının meta olarak görülmesine, feodal düzene, kapitalizme ve evdeki hesabın asla çarşıya uymayışına dair bir başyapıt Züğürt Ağa.
Şehre gelişinin ardından gün be gün köydeki saltanatını kaybeden ağanın, yarım ağızla "domatis, hayde domatiis" diye haykırması ve finalinde çiğ köfte satıcılığına kadar düşmesi izleyeni güldürdüğü ölçüde düşündürür de.





11) The Shawshank Redemption
IMDb'yi bir kriter olarak alıyorsanız eğer, Esaretin Bedeli sinema tarihinin en iyi filmidir. En iyi film kavramı görecelidir, hatta karar verilmesi dahi zordur. Onu geçelim de, Esaretin Bedeli sahiden çok sağlam filmdir.
Andy Dufresne'nin işlemediği bir suçtan ötürü ömür boyu demir parmaklıklar ardına mahkum edilmesinin öyküsünü anlatır bu film. Tim Robbins ve Morgan Freeman gibi iki üstadı bir araya getiren filmin finalinde hapisten kaçan Andy ile yıllar sonra beraat eden Red'in Pacific sahillerindeki buluşması göz pınarlarını kurutacak cinstendir. Sinema tarihinin en soluk kesici finallerinden birini barındırır The Shawshank Redemption.




10) Solino
Erkek kardeşler arasındaki bağlar gün gelir kopar ve kardeşler bir anda birbirlerinin en azılı düşmanı oluverirler. Zengin olma umuduyla İtalya'dan Almanya'ya uzanan bir yolculuk... Açıldıktan kısa süre sonra herkesin favorisi konumuna gelen bir Pizza restoranı... Aynı kıza aşık olan iki kardeş... Anneler, babalar ve kardeşler üzerine yazılan bu sıcak hikâyenin dümenindeki isim Fatih Akın olunca, çok da şaşırmamak gerek hani. Ne de olsa bu adam güzel finaller konusunda bir hayli kıdemli. Yaşamın Kıyısında'yı hatırlatmak isterim. Başka hangi filmin sonunda oturup kastın bitmesini izlediniz ki? Belki Léon The Professional... Peki başka?
Finali ile hiçbir şeyin aileden önemli olamayacağını aktaran bir Akdeniz hikâyesi. Belki de Fatih Akın'ın bu işte bu denli başarılı olmasının sebebi İtalyan ve Türk milletinin yaşam tarzlarının birbirine son derece benziyor oluşudur.


9) The Truman Show
Rutin hayata karşı bir başkaldırıydı Truman'ınki. Her günün birbirinin aynısı olması yüzünden yeni bir arayıştı başka bir deyişle.
Sürpriz finali ile izleyen herkesi hayretler içerisinde bırakan bir film The Truman Show. Ayrıntılarında çok şey barındıran bir Biri Bizi Gözetliyor taşlaması. Özgürlüğe açılan kapının anlamına anlam katan bir yapıt. Hâlâ izlemeyen varsa, kendilerini kınıyorum buradan.






8) Edward Scissorhands
Issız bir tepede konuşlanmış, kimselerin gidemediği, kendine has bir gizem barındıran malikanelerin konu alındığı yapıtları ben çok severim. Hepsinden haz almam, bulduğum zaman kaçırmam. Tim Burton'un Makas Eller'inde karşımıza çıkan ise bunun modern zamanlara uyarlanmış hâli. Toplumun kendi içinden olmayanları nasıl dışladığının masalsı öyküsüdür bu. Ha, bir de karın nasıl yağdığının...
Şahsen ne zaman karın yağışına tanıklık etsem, pencereden dışarı bakan gözlerim yakınlarda bir tepe arar, tepenin başında da küçük bir malikane. Fonda ise Ice Dance çalar, tüylerim ürperir. Hüzün abidesi Edward'ım benim!




7) The Others
İspanyol gerilim filmleri ustası Alejandro Amenabar'ın en bilinen ve belki de en başarılı işidir Diğerleri. Gün ışığına çıkamayan iki çocuğu ile birlikte yeni bir eve taşınan Grace, kocasının İkinci Dünya Savaşı'ndan dönmesini dört gözle beklemektedir. Taşındıkları yeni evdeki hizmetçileri lanetli olduğu gerekçesiyle evi terk ederler. Bir süre sonra eve üç yeni hizmetçi alınır ve garip olaylar bundan sonra başlar. Filmin etkisinden uzun süre kurtulunamayacak finalinde Amenabar her zaman yaptığını yapar ve izleyiciyi ters köşeye yatırır. Herkes evdeki garip olayların kaynağını başka yerde ararken, Amenabar aslında bunun filmin başından beri gözümüzün önünde olduğunu tokat gibi yüzümüze çarpar.



6) Big Fish
Tanrı belki de babaları masal anlatmaları için yaratmıştır. Sırf bu meziyetleri ile bile çok işe yarar babalar :) Onlardan biri Big Fish'de... Babanız size masal anlatır, siz o masallarda babanızı görürsünüz. Hayalgücü o denli geniştir ki artık siz de kendinizi inandırmaya başlarsınız anlatılanların gerçek olamayacağına. Bu küçük yüreğinizin görüp görebileceği en yüce düş kırıklığıdır.
Baba-oğul ilişkilerine Tim Burton tarzı bir yaklaşım Big Fish. Erken bir kanıya varmadan önce karşılıksız inanmak gerektiği filmin finalinde apaçık vurgulanır. Gün gelir babanız gider, ancak anıları, size anlattıkları, bıraktıkları asla sizi terk etmez.




5) Mar Adentro
Hiç şüphe yok ki insanın en doğal, en kutsal hakkıdır yaşamak. Öyle midir gerçekten? Kimisi için bunun sözlükteki karşılığı ölümdür. Üstelik sırf kendileri böyle istedikleri için. Ötenazi gibi bir gerçek var hayatta. Uygulanır uygulanmaz, izin verilir ya da verilmez, orası ayrı. Allah muhafaza, ölmeyi arzularsınız tüm kalbinizle. Yaşarken tatmışsınızdır ölümü. Boynunuzdan aşağısını hissedememek, kafanızı çevirip 2 metre ötenizdeki pencereden dünyaya bakamamak hissini ancak yaşayan bilir, Allah yaşatmasın.
İçimdeki Deniz'de Javier Bardem'in insanüstü performansıydı bizi yıkan, yerle yeksan eden. Yine bir Amenabar filmindeyiz üstelik. Geçirdiği bir kazanın ardından yatağa mahkum olan, boynundan aşağısını kullanamayan Ramon Sampedro'nun ötenazi mücadelesinin içine çekiliriz soluksuz. Bazen yasal yollar işe yaramaz ve aile mahkemesi verir en yüce kararı.
Finalde amcasını ölüme götüren kamyonetin ardından dakikalarca koşan yeğen için mendiller hazır tutulmalıdır.

4) The Sixth Sense
En büyük talihsizliğimdir bu film. Neden mi? Filmin sonunda Bruce Willis'in canlandırdığı Dr. Malcolm Crowe karakterinin aslında ölü olduğunu filmi izlemeden önce birileri kulağıma fısıldamıştı da o yüzden.
Yakın bir zamanda Avatar: The Last Airbender'i beyaz perdeye uyarlayacak olan M. Night Shyamalan'ın en iyi eseridir Altıncı His.







3) Paris, Texas
Karısı tarafından terk edildikten sonra kendisini yollara atan, geçmişini ardında bırakan, kendine bile yabancılaşan bir karakterin, Travis Henderson'un öyküsüdür bu. Harika bir yol hikâyesi sunar bize yönetmen Wim Wenders. Paris, Texas hayatın kendisinden bir kesit, her köşe başında yaşanması mümkün olan bir öyküdür.
Yıllar sonra bulduğu oğlu ile yollara düşen, karısının izinde takip eden Travis'i canlandıran Harry Dean Stanton'un filmin finaline damgasını vurduğunu görürüz. Filmin bayan yıldızı Nastassja Kinski ile Stanton'un 9 dakikaya varan ve kesintisiz çekilen finalinde geçmiş ile yapılan hesaplaşmalar izleyenin nutkunu tutturacak cinstendir.



2) Oldboy
Sinema tarihinde böyle bir intikam şekli var mıdır acaba? Gerçek hayatta iki düşman birbirine yapmaz yahu! Aşk, entrika, intikam her şey var bu filmde ama final gerçek anlamda şok edici, mide bulandırıcı, kan dondurucu. İnsan düşmanını yıllar sonra kızı ile tanıştırıp evlendirir mi, ilişkiye sokar mı yahu?








1) La Vita é Bella
Muhteşem bir film tek kelimeyle. Yıllarca TRT ekranlarında gösterildi, hiçbirinde kaçırmadım.
1930'lu yılların sonunda, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman kuvvetleri İtalya'ya girdiğinde Guido, eşi ve küçük oğlu ile birlikte Toplama Kampları'na gönderilir. Guido oğlunu savaşın acımasızlığından uzak tutmak için kendince bir oyuna başlar. Büyük bir yarışmanın içinde olduklarından ve en fazla puanı topladıkları takdirde kocaman bir tank kazanacaklarından bahseder oğluna. Filmin sonunda Guido'nun ölüme giderken bile bunu oğluna yansıtmama çabası burun direklerini sızlatır.
"En iyi yabancı film" dalında Oscar kazanan film, ayrıca Guido rolüyle usta oyuncu Roberto Benigni'ye de "en iyi erkek oyuncu" dalında aynı ödülü kazandırmıştır.

11 yorum:

Jordi Metal dedi ki...

Ayrıca Issız Adam'ın finalindeki 'zihin Diyalogları' ve Boondock Sanits filminin finalide şahanedir.

Her Yol Roma dedi ki...

Hocam süper bir inceleme olmuş; eline, emeğine sağlık.

Bir şey eklemeden geçemiycem yalnız;

Hababam Sınıfı'nın sonunda öğrencilerin kamyonlarla tuğla, kum, çimento getirip okul yapması bana hep absürd eglmiştir. 30 tane lise öğrencisi temelsiz vs okul yapıyolar :))

Saygıalr

Anıl dedi ki...

Jordi Metal,

Issız Adam pek çoklarını etkiledi, doğrudur. Bana ise son derece sıradan gelmişti. Yine de bu blogun okurlarının favori finallerini duymak son derece güzel :)

Her Yol Roma,

Ne demek yahu, gerçekten beğendiysen sevinirim buna :) Hababam Sınıfı Uyanıyor'un sonunun son derece absürd olduğuna ben de katılabilirim. Fakat bu filmin finalinin vurucu olduğu gerçeğini değiştirmez benim gözümde. GORA'dan gelsin; "Aman be Ceku, film öyle mi izlenir? Oradaki duyguya bakacaksın..." :))

Her Yol Roma dedi ki...

tabi ki beğendim gerçekten güzel olmuş. hababam sınıfının da sonu kötü demiyorum, sadece biraz absürd olmuş. nerdeyse hepsi zengin lise öğrencilerinin toplaşıp okul yapmaya gitmesi, ellerde kürekler, kamyonlarda tuğlalar.

Adsız dedi ki...

YEŞİL YOL'U UNUTMAK OLASI DEĞİL.

Anıl dedi ki...

Adsız,

Unutmak demeyelim ona. Adaylarım arasında elbette ki Yeşil Yol da vardı. Fakat son elememi geçemediler. Başta da söylediğim gibi, bu filmlerin ve sonların hepsi benim seçimimdi. Kişiden kişiye farklılık gösterecek tabii ki :)

bilog dedi ki...

Maddeleme olayını seviyorsan sana bir blog önereceğim. Bu aralar çok reklamını yapıyorum ama gösel yazıyorlar napim :)

http://www.maddebagimlisi.com/

bilog dedi ki...

Bu arada söylemeyi unuttum, o blog da aynı konuyu işlemiş :)

http://www.maddebagimlisi.com/liste/en-beklenmedik-sona-sahip-25-film-istek/

Anıl dedi ki...

bilog,

Kesinlikle aynı konuyu işlememişiz. Orada işlenen en beklenmedik finale sahip filmler. Benim işlediğimse en hoş finale sahip filmlerdi. Arada inceden bir fark var :)

Şener dedi ki...

Gerçekten hepsi de son derece kaliteli yapımlar. ama ben Oldboy gibi bir yapımı bu listede görmekten dolayı gerçekten çok mutlu oldum.

Anıl dedi ki...

Şener,

Saygılar efendim :)