19 Nisan 2009 Pazar

The Straight Story

Öyle anlar vardır ki gözünüz hiçbir zorluğu görmez. Halinize bile bakmaksızın atarsınız kendinizi ucu bucağı görünmeyen yolların kollarına... Bir amacınız vardır, belki de aceleniz ama bırakmışsanız kendinizi vardır illa ki bir haklı yanınız. Geride bırakılmış ayrılıklara, dargınlıklara, ölümlere, yok oluşlara isyanınızdır bu. Belki de kendi varoluşunuza, hayatın sizi bir türlü uzak diyarlara süpüremeyişine ayaklanmışsınızdır, kim bilir! Velhasıl zaman alabildiğine hızlı akar, 10 sene 10 dakikada geçer gider... Siz ise vaktiyle eksik bıraktığınıza inandığınız birtakım şeyleri geç de olsa rayına oturtmak için yollardasınızdır. Halinize bakmadan, şarkıda da geçtiği gibi, yolları memleket eylemektesinizdir.
Yol hikâyelerine bayılmayan var mıdır şu yeryüzünde? Sanmıyorum. Şayet varsa, eh, ben de onlardan haz etmiyorum. Nerede olursa olsun, ister bir kitapta ister bir filmde - hele ki bir de bilfiil yaşıyorsanız - yol öyküleri kaçırılmaz. Pek çoğumuz farkında olmasak da yollar çok şey anlatır insana, çok şey öğretir. Bu yüzdendir çok gezenin her daim daha fazla biliyor oluşu. Evet, bazen balçığa bulanabilir ayaklarınız ancak bu bile çok şey öğretmez mi insana? Tabanlarınızın arşınladığı her metrenin ayrı bir öyküsü vardır ve yitip gitmek en çok böyle zamanlara yakışır. Tutunacak bir şeyiniz varsa üstelik, sol tarafınızda uzanan ve ilerledikçe kara bulutlara daha da yaklaşacağınızı bildiğiniz patikayı tercih etseniz de olur. Son noktaya ulaştığınızda amacınız daha fazla değer kazansın diye...
1999 yapımı The Straight Story'de yaşanmış bir yol hikâyesini izleme fırsatı buluyoruz. Alvin Straight'in 1994 yılında yapmış olduğu oldukça zorlu ve bir o kadar duygusal yolculuğunu ele alıyor. Bu ilginç mi ilginç hikâyeyi biraz daha derinden ele alalım... Alvin Straight 73 yaşındadır, sigara içmekten dolayı ciğerleriyle başı derttedir. Fakat canını asıl sıkan ayaklarıdır; bastonsuz hareket etmesi epey zorlaşmıştır. Öte yandan Alvin, hasta kızı Rose ile birlikte Iowa'da ikamet etmektedir. Bir gece acı acı çalan telefon kendisinden 750 kilometre ötede bulunan ve 10 senedir görüşmediği kardeşi Lyle'nin kalp krizi geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığını haber vermektedir. Artık ayağa bile güç bela kalkan hayatının sonbaharındaki Alvin için yollara düşmenin zamanı gelmiştir, tıpkı eski günlerde yaptığı gibi... Fakat bir sorun vardır. Alvin koltuk değnekleri olmadan epey zor hareket edebilmektedir, ayrıca araç ehliyeti de yoktur. Tam da bu sırada imdadına bahçede bulunan çim biçme makinası yetişir. Alvin kararını vermiştir, bu yolculuğun pahası ne olursa olsun göze almıştır... Arkasına dev bir römork iliştirilen küçücük bir çim biçme makinası ve önünde 750 kilometrelik bir yol... Alvin en az kendisi kadar yavaş ve yaşlı aracıyla, kardeşini belki de son kez görebilmesine ve aralarının düzelmesine olanak tanıyacak yollara bırakır bedenini. Önünde kilometreler, köyler, tarlalar, kara bulutlar ve yıldızlı geceler uzanırken onun aklını meşgul eden yegâne şey kardeşi için geç kalmamış olmaktır.
The Straight Story'nin gerçek bir öykü olduğundan bahsetmiştim. Bu hikâyeyi dinledikten sonra bir hayli etkilenen ve beyaz perdeye layık gören isim ise ünlü yönetmen David Lynch. Öyle ki ödüllü yönetmen sırf bu film için alışıldık tarzından ödün vermeye bile razı olmuş. David Lynch sinemasının özünde yatan en büyük albeni karışıklıktır. Bunun en büyük izlerini Lost Highway ve Mulholland Drive'de görmek mümkün. Lynch sinemasında öyküye kendinizi kaptırırsınız, her an sürprizlere açık olmanız gerekir, ve finalde aklınızda kalan kocaman bir soru işareti olur. İşte David Lynch'in birçokları üzerinde hayranlık uyandıran özelliği budur. Evet, bunun biraz acımasızca olduğu belki kabul edilebilir. Fakat klasikten uzaklaşmak her daim iyidir. O yüzdendir ki The Straight Story kolay anlaşılabilirliği ve pazar öğleden sonrası filmleri tadında olması dolayısıyla David Lynch'in bilindik tarzından bir hayli uzak olsa da, bu durum ne Lynch'in yıldızlarını söndürüyor ne de bu müthiş filme gölge düşürüyor. Esasında The Elephant Man'da başvurduğu yöntem de yine bizi bu filme yönlendiriyor. Diyor ki; "İlk defa yapmıyorum bunu"...
Filmde Alvin Straight karakterine hayat veren ve bu performansıyla ödüllere ambargo koyan Richard Farnsworth'un ayrı bir övgüyü hak ettiğini söylemezsek olmaz. Film çekildiğinde 79 yaşında olan Farnsworth böylesine zorlu bir performansın altından şaşırtıcı bir gerçeklikle kalkmış. Her dakika değişen duygu seline rağmen ustalıkla ifade değiştiren oyuncunun filmin çekimlerinden kısa bir süre sonra intihar etmiş oluşu kendisi hakkında değinebileceğim tek olumsuz nokta.
Filmin oyuncuları arasında kısa bir süreliğine de olsa Harry Dean Stanton'u görüyoruz. Paris, Texas'ın da bir yol öyküsü olmasını göz önünde bulundurarak hemen o filmin önünde de belimize kadar eğiliyoruz.
The Straight Story'den bahsederken filmin o müthiş müziklerine ayrı bir parantez açmadan olmaz. David Lynch filmlerinin vazgeçilmez kompozörü Angelo Badalamenti, filmin atmosferine, inişlerine ve çıkışlarına değdirmiş bestelerini ve ortaya filmle harika bütünlük sağlayan bir müzik demeti çıkmış. Öyle ki insanın içinin huzurla dolması işten değil.
Mutlaka seyredilmesi gereken bir sinema mucizesi Alvin Straight'in öyküsü. Sinemanın büyüleyici yanını bir kez daha gözler önüne seren bir film The Straight Story. Muhteşem finali ile insanın gözlerini yaşartan, kendisi gibi sessizliğe boğan; traktörler, çim biçme makinaları, huzur dolu kasabalar, tarlalar, yıldızlar, yağmur, umut ve kardeşlik üzerine harikulade bir güzelleme...

Hiç yorum yok: