23 Şubat 2008 Cumartesi

Eastern Promises

Biz Türkler mafya hikâyelerine bayılırız. Öyle ki ülkemizde çekilen her yapımda ucundan da olsa mafyayı göstermezsek ayıp etmiş oluruz. Komedi filmlerimizde bile bu olguya rastlarız. Zamanında Deli Yürek isimli televizyon dizisiyle sükse yapan bu yapımlar, Kurtlar Vadisi ile doruk noktasına ulaştı. Bu dizilerin ulaştığı izlenme oranı öyle seviyeye ulaştı ki bir anda aptal kutumuzda hangi kanalı açsak bir organize suç örgütünün anlatıldığı seyirliklerle karşılaştık. Dönüp baktığımızda vizyona giren en iddialı Türk filmlerinde patlayan silahların ve yanlarına bırakılan kırmızı karanfillerin haddi hesabı yok. Kopan kafalar, ekranı koyu bir kırmızıya bulayan kanlar, yapılan işkenceler Türk televizyon izleyicisinin vazgeçilmezidir. Talep var ki arz da var. Türk insanının şiddete bu kadar meyilli olmasından usta yönetmen David Cronenberg'in haberi var mıdır bilinmez, ancak şarkta ortada olan Türk-Rus-Çeçen şeytan üçgeni içinde neler yaşandığını az çok tahmin etmiş olmalı. Bunun izlerini Cronenberg sinemasının en son temsilcisi Eastern Promises'de görüyoruz. Benim nazarımda gerilim, şiddet ve cinsellik unsurlarını en başarılı şekilde biraraya getiren üstad Cronenberg sinema diline ve ayrıntıcılığına zirve yaptırdığı bu filminde Türk, Rus ve Çeçen mafyalarını İngiltere'nin göbeği Londra'da kasvetli bir ortamda aynı kavşakta buluşturuyor.
Şark Vaatleri son derece sade ancak bir o kadar da görkemli bir senaryoya ve atmosfere sahip. Annesi ve amcası ile birlikte yaşayan Anna bir hastanede ebedir. Bir gece 14 yaşında hamile bir Rus kız hastaneye gelir. O gece aynı saatte ölüm ve yaşam birlikte vuku bulur. Anne kaybedilmiş, ancak bebek kurtarılmıştır. Ölmüş babası da bir Rus olan Anna bu olaydan çok etkilenir. Ölen çocuk-annenin elbiseleri üzerinde bir günlük bulur. Kendisi Rusça bilmemektedir ve günlüğün içinde yazanlar konusunda en ufak bir fikir sahibi değildir. Lâkin bu esrarengiz ölümün ayrıntılarının elinde tuttuğu sayfalarda gizli olduğuna adı gibi emindir. Bulduğu kanıt onu Londra'nın önemli mafya ailelerinden birinin hedefi haline getirir. Çünkü günlüğün içinde yazanlar polisin eline geçtiği takdirde söz konusu mafya ailesi için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Yönetmen David Cronenberg'in bir önceki filmi olan A History of Violence, filmlerinde şiddet ve cinsellik unsurlarına aşırı derecede yer veren ve birçok sinema izleyicisini rahatsız eden Cronenberg sinemasının tavan yaptığı filmdi. Şiddetin Tarihçesi'nde maruz kaldığımız şiddet ve cinsellik unsurları Şark Vaatleri'nin sahip olduklarının yanında sönük kalıyor. Filmde her insanın kaldıramayacağı sahneler çok fazla. Son derece cüretkâr sahnelerin yanında hemen hemen her sahnede oluk oluk akan kan zayıf bünyeler için gerçekten çok fazla.
Bu filmin başarılı senaryosu ve Cronenberg sinemasının bir ürünü olması gibi pozitif yönlerine oyuncu seçimlerindeki başarı da eklenince ortaya gerçekten seyir zevki yüksek bir film çıkmış. Filmde en çok önplâna çıkan isim Viggo Mortensen. Mortensen'in kariyeri belli. Aşmış bir aktördür kendisi. Bu söylediklerim Şark Vaatleri'ni izlemeden önce geçerliydi. Bu filmi izledikten sonra ise Viggo Mortensen hakkında ne söylesem az olduğunu düşünüyorum. Bu adam gerçekten oyunculuk için dünyaya gelmiş. Filmde mafya babası Semyon'un şöförlüğünü yapmakta olan ancak film ilerledikçe aslında sürpriz bir karakter olduğu ortaya çıkan Nikolai'yi canlandırmakta. Kendisi mu filmdeki rolüyle "en iyi erkek oyuncu" dalında Oscar'a aday oldu. Alsın artık bu adam şu ödülü. Ayrıca Viggo Mortensen bu film için aylarca Rusya'da kalmış. Bunun amacı da Rusça'yı layıkıyla öğrenebilmek. Ben Rusça bilmem ama bilenler kendisinin Rus aksanına yakın bir şekilde konuştuğunu ve bunun kesinlikle kolay bir şey olmadığını söylüyorlar. Bu da kendisini tebrik etmek için ayrı bir etken. Tüm bunların ötesinde filmde öyle bir hamam sahnesi var ki bence sinema tarihinin unutulmazları arasına girmeye aday. Bu kadar üne sahip olup da öyle bir sahnede rol alacak başka bir aktör tanımıyorum ben. Sahne hakkında ayrıntıya girmek istemiyorum. Yoksa bazıları izlemek istemeyebilir. En iyisi sürpriz olsun.
Filmin bir diğer dikkat çeken ismi ise Vincent Cassel. Fransız aktörün oyunculuğunu hepimiz biliyoruz. Üstüne daha fazla dil dökmeye gerek duymuyorum. Her rolün altından kalkabilen bu adam Semyon'un oğlu Kirill rolünde. İçinde bulunduğu duruma aslında karşı olan bir adamı oynuyor kendisi. Bunu da filmin son sahnesinde çok başarılı bir şekilde yansıtıyor.
Bu iki ismin dışında bence filmin en zayıf halkasını ebe Anna'yı canlandıran Naomi Watts oluşturuyor. Sadece yüzünü, gözünü oynatarak oyuncu olunmuyor tabii.
Filmde bahsetmeden geçmek istemeyeceğim bir isim daha var; Armin Mueller-Stahl. Kendisini son derece babacan görünen ancak bu yumuşaklığın ardında derin bir şiddet barındıran Rus mafya babası Semyon rolünde görüyoruz.
Şark Vaatleri gerek senaryosu bakımından, gerekse sahip olduğu oyuncular ve elbette ki Cronenberg bakımından son derece başarılı bir film. Zaman zaman duyulduğunda insanı tebessüme boğan Türkçe diyaloglar filmin hoş ayrıntılarından biri. Yine yazının başından beri filmin içerdiği şiddet sahnelerinden bahsediyorum. Kesinler boğazlar ve haliyle akan kanlara rağmen filmde tek bir sahnede bile herhangi bir ateşli silaha rastlamamak Cronenberg ayrıntıcılığının bir başarısı. İnce düşünmek ne demek istediğimi açıklayacaktır sanırım. Yine de Türkçe konuşulan sahnelerde biraz daha dikkatli olunsa daha güzel olurdu. Ben hiçbir Türk erkeğinin kızdığı adama "Orospu" diye küfrettiğine şahit olmadım :)

Hiç yorum yok: