5 Şubat 2008 Salı

Animal Farm

"Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir"
George Orwell genellikle meşhur eseri 1984 ile tanınır. Bir anket yapılsa yazarın en bilindik eserinin 1984 çıkması kuvvetle muhtemeldir. Söz konusu kitapta Orwell'in bütün eserlerinde rastlanabilecek bir sistem eleştirisi anlatılır. İnsanlara adeta cehennemi yaşatan bir totaliter rejim vardır. Bu rejim toplumun her ferdinin davranışlarını an be an takip etmektedir. Öyle ki kurallara uymayanlar, ayaklanma hareketlerine katılanların sonu öldürülmekten beterdir.
Şimdi ise Orwell'in 1984'e oranla daha az bilinen ancak belki de 1984'den daha önemli bir kitabından söz edeceğim; Hayvan Çiftliği. Yazar kitabı bir ilkokul öğrencisinin bile kolaylıkla okuyabileceği bir sadelikte yazmıştır. Zaten kitabın alt başlığı da "Bir peri masalı"dır. Lâkin elbette ki bu çocuklar için yazılmış bir peri masalı değildir. Orwell bu eserinde totaliter rejimlerin beraberinde getirdiği tehlikeleri 1984'ün aksine alegori sanatını kullanarak yansıtmıştır. İnsanoğlunun gücü tek başına elde etme arzusunu hicvederek okuyucuya aktarır.
Eserde insanların üretmeden tüketen varlıklar olduklarından bahsedilir ve hikâye bütün işin insanlar tarafından sömürülmelerine karşı karın tokluğuna hizmet eden hayvanların ayaklanmalarıyla başlar. Bunun üzerine çiftlikteki en yaşlı domuz olan ve Marx'ı simgelediği her halinden anlaşılan "Büyük Reis"in çiftlik hayvanlarını etrafına toplamasıyla eşitlik üzerine kurulu bir hayvan devriminin ilk tohumları atılır. Tüm bu ayaklanma hareketinin altında yatan ideoloji yukarıda da sözünü ettiğim gibi kendi çabalarının semeresini insanların yemesiyle ilgilidir. Haliyle kendileri bu ideolojiye animalism adını verirler. Yalnız çiftlik insanlar arındırıldıktan ve devrim başarıya ulaştıktan sonra hayvanlar arasında yavaş yavaş kutuplaşmalar boy gösterir. Aslına bakılırsa diğer hayvanlardan daha akıllı olan domuzlar bu vasıflarını da kullanarak önder bir takım oluşturup devrimi de kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmeye başlarlar. Yiyeceklerin paylaşımındaki eşitsizlik ve başlangıçta belirlenen yedi ilkenin layıkıyla yerine getirilmemesi farklılaşmanın başlangıcı olur. Dolayısıyla domuzlar insanlardan daha acımasız ve daha baskıcı bir diktatörlük kurarlar. Başta insanlarda kınadıkları her şeyi domuzlar kendileri yapmaya başlarlar ve kitabın sonunda da değinildiği üzere zamanla insanlardan ayırt edilemeyecek bir görünüme bürünürler.
George Orwell bu eserinde düpedüz sosyalist Rus devrimini, yönetimini kendi çıkarları doğrultusunda kuran Stalin'in diktatörlüğünü hedef almıştır. Kitaptaki her karakter, mekan ve olgu gerçek tarihten kesitler sunar. Mesela yukarıda da değindiğim animalism olgusu komünizmden başka bir şey değildir. Yalnız kanımca kitap kesinlikle bir komünizm eleştirisi değildir. Bundan öte Stalin'e ve onun komünizm anlayışına yöneltilmiş bir yergidir. Stalin ve Marx dışında fedakâr ancak saf proleteryayı, Sovyet Haberalma Teşkilatı'nı, komünist parti manifestosunu, Bolşevik İhtilali'ni, Lenin'i, dini meseleleri, İngiltere ve Almanya'yı resmeden öğeler de açıkça belirtilmiştir.
Kitapta 1984'ten de aşina olduğumuz bir başka olay geçmişin silinmesidir. 1984'te devlet insanlarına tarihi olayları zorla sildirtip yerine yenilerini yazarken, Hayvan Çiftliği'nde iktidarı ele geçiren domuzlar diğer hayvanların saflıklarından yararlanarak geçmişi değiştirirler ve zamanı istedikleri şekilde yönlendirirler.
Uzun lafın kısası George Orwell'in bu başyapıtı 1940'lardaki sosyalist Rus devriminin neyi amaçlarken neye dönüştüğünü masalsı bir arkaplan ile anlatır. Eser Orwell'in diğer yapıtları gibi okuyanı mutlu edecek bir sondan çok okuyucuyu derin düşüncelere sevk edecek fena halde vurucu bir sona sahiptir.

"Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız, bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız..."

Hiç yorum yok: