2 Temmuz 2008 Çarşamba

Türküler Yanmaz

Eski bir teypte yanık bir türkü tutturmuş Edip Akbayram. Karanlık ve hüzünlü geceye biraz daha hüzün katıyor teypten gelen cızırtılı ses...

"...güllerim yandı, yüreğim dayanmaz"

Bir iç geçirme krizine musallat oluyorum. Eskiye dalıyorum. Menemen'de halkı isyana teşvik edenleri, Şeyh Sait'in önderliğinde emeklemeye bile başlamamış bir düzene başkaldıranları düşünüyorum. Cumhuriyet süresince dönem dönem boy göstermiş isyan hareketlerinde masum hayatların yitip gidişine üzülüyorum. 2 Temmuz 1993 akşamına gidiyorum. Şeriatı savunan ve lâikliğe edepsizce dil uzatanları, yol kenarında güç bela ayakta durmaya çalışan bir otelin penceresinden izliyorum, güller yanıyor ve yüreğim de yanıyor aynı anda. Kuytu bir köşede bir çiçek küsüyor.

"...bilmez misin ki türküler yanmaz"

Dışarıdan gelen tekbir sesleri otelde bulunan 37 kişiyi ürkütüyor. Onlar beni göremese de ben onların yüzünde okuyorum endişeyi, çaresizliği, kadere isyanı. Otelin yanıbaşında inleyenlere kimse müdahale etmiyor. Aydınların türkülerine başlamaları ile aynı ana tekabül ediyor ateşlerin salınıvermesi. Kanlı canlı haldeyken can veriyoruz orada, türküler kalıyor geriye.

"...gün gelir sanma hesap sorulmaz,
dayanır kapına, Pir Sultan ölmez"


93'den bu yana 15 yılı geride bırakmışız. Hâlâ aydınları devlete kastetmekten gözaltına alıyoruz. Değişen bir şey yok Türkiye'de.
23'den bu yana 85 yılı geride bırakmışız. Cumhuriyet boyunca her geçen gün büyüyen rejim karşıtı gösterilere bakıyorum, sonra bir de Mustafa Kemal'in Türkiye Cumhuriyeti'ni ne denli sağlam temeller üzerine kurduğunu düşünüp takdir ediyorum. Bir türlü yıkamadınız be!

Hiç yorum yok: