Heyecanlıydım! Hem de çok. Anlatmaya dilim varmaz. Sadece aylar vardı önümde. Her filmi bu denli beklemem ben. Bir gariplik vardı ama ne. Sonuna dek bu heyecanı, bu mutluluğu saklayabilecek miydim? Lanet olası ocak ayı geldi. Haberler kötüydü. Merakla beklediğim filmin, en merakla beklediğim performansını sergileyen oyuncu sırtına ölüm ceketini geçirdiğinde ne moral kaldı, ne sevinç. Heyecanım söndü, kursağımda kaldı, yutkundum ama gitmedi. Bir müddet kalmalıydı orada. Bu kadar kolay olmamalıydı hazmı. Can çekişmeliydim biraz. Canhıraş bir çığlık koyuverdiğimde farkında değildim çevreme dolan birkaç bedenin sessizce beni izlediğinden. "O gitmiş"ti, benim için. "Kim"di onlara göre.
En sevdiğim kötü kahraman... The Joker! Bundan önceki birkaç yazımda da bahsini etmişimdir illâ ki. Ben hatırlıyorum çünkü. Küçükken ders kitaplarımın arasına sakladığım her çizgi romanda o vardı. Kendine has oyunları, yürüyüşü vardı... Gülüşü vardı yüreklerde yankılanan. Oyuncaklarımdan bahsettiğimi da hatırlıyorum, hani şu hepsini kırıp dökmekten zevk aldığım. İyi adamım hep Batman'di. Alınan her yeni oyuncağın kabri olurdu çöp kutusu. Ancak bir türlü kıyamadığım oyuncağımdı, anti-kahranımdı o. Bu yüzdendir bir türlü iki oyuncağı yeniştiremem. Bir üstünlük yoktu. Açık olmam gerekirse kalbim The Joker'den yana olurdu ama nedense iyiliğin yok olmasına hiçbir zaman olanak tanımak istemezdim.
Aradan yıllar geçti ama ben ne The Joker'e olan sevgimden ne de çocuksu ruhumdan vazgeçtim. İnadına perçinledim hatta. Boyalı ve pencereli sayfalardan, plastik oyuncaklardan, çizgi dizilerden sonra beyaz perdede rastladım sonra ona. Canlandıran isim öylesine büyüktü ki The Joker biraz daha büyüdü onun sayesinde. Jack Nicholson'un üstüne giydirmiştim artık, ötesi yoktu. 2005 yılında Batman karakterinin beyaz perdedeki son filmi olan Batman Begins vizyona girdiğinde filmin son sahnesine en çok sevinen ben olmuşumdur herhalde. Bir sonraki filmin üzerine oturtulacağı zemin belli olmuştu çünkü. The Dark Knight isimli devam filminde hayatımın anti-kahramanını bir kez daha, başka bir bedende izleme fırsatım olacaktı. Sonraki süreç The Joker'i kimin canlandıracağını merak etmekle geçti ve en nihayetinde de isim belli oldu; Heath Ledger. "Have you ever danced with the devil in the pale moonlight?" tümcesini bu kez onun ağzında duyup, kendimden geçecektim. Sonra Ocak ayının sonlarına doğru gelen bir haber... Heath Ledger'in ölümü. Çekimlerini tamamlamayı başardığı The Dark Knight'in yakalayacağı büyük başarıya tanıklık edemeden gitti. Başarının en büyük nedeni...
Aylar göz açıp kapayana dek geçti. Çok hızlı. Filmin vizyona girişini takip eden günlerde şaşkınlığım arttıkça arttı. Amerika'da tüm zamanların en iyi açılışını yaptı ve hem yapımcıları sevindirdi hem de düşüşe geçen Hollywood'a moral verdi. İnternetin en büyük sinema veritabanı olarak nam salan IMDb'de yarattığı deprem ise şaşkınlıkların asıl sebebiydi. Kullanıcıların oylarıyla oluşan ve bu bazda tüm zamanların en iyi 250 filmini sıralayan IMDb Top 250 listesine aldığı 9,4 ortalama ile ilk sırada girdi. Yıllardır bu listede bir numarada yer alan The Godfather ve The Shawshank Redemption gibi yapımlara bir anda basamak düşürdü, benim de IMDb'nin gözümdeki imajını... The Dark Knight bir anda tüm zamanların en iyi filmi olarak nitelenebilir miydi?
Aslında uzun zamandır IMDb'nin popülaritesinin artmasından oldukça şikayetçiydim. Bir şey ne kadar fazla rağbet görürse o kadar çok ayağa düşüyor. IMDb de bu modaya uydu ne yazık ki! Sinemaseverler izledikleri yapımlara farklı gözle bakmaya başladı. İzlerken filmi yaşamak yerine, filme 10 üzerinden puan biçmeye başladı. Akabinde IMDb'ye koşup günah çıkartma, rahatlama. Açıkçası filmler gerçekte hakettiği değerleri layıkıyla yansıtamaz oldu. Pek çok sinemasever açısından da IMDb izlenmeyen filmler için başvurulacak bir kriter merkezi olmaktan çok her şeye benzedi. Yine de yanlış anlaşılmasın, The Dark Knight kesinlikle kötü bir film değil. Hatta son derece kaliteli kotarılmış bir devam filmi. 10 üzerinden puan biçme meraklılarının yüksek puanı kesinlikle verebilecekleri bir film. Ancak hele bir oturup soluklanmak, mümkünse bir bardak su içmek gerekli. İzleyici karşısına henüz 1 hafta evvel çıkan bir yapımı "tüm zamanların en iyisi" olarak nitelemek ne kadar doğru? Zaten her insanın gönlündeki liste değil midir önemli olan? Yoksa, yemişim IMDb'yi!
Peki bu filmin IMDb'de elde ettiği başarının nedenleri neler olabilir? Pek tabii baş aktörlerden Heath Ledger'in şok ölümünün bundaki etkisi oldukça yüksek ve insanların büyük bir kısmı duygusal davranmış olabilir. Ayrıca filmin son derece popüler bir çizgi roman uyarlaması olduğunu da unutmamak lâzım. Yönetmen Christopher Nolan'ın oldukça başarılı kariyeri ve ilk filmdeki başarısı ikinci filmi kamçılamış olması da mümkün. Yine Michael Caine, Morgan Freeman, Gary Oldman, Christian Bale, Aaron Eckhart ve tabii ki Heath Ledger gibi isimlerin harika performansları da göz önünde bulundurulmalıdır.
Peki benim hislerim neydi film bitişiyle birlikte ekrana vuran "Dostumuz Heath Ledger'a ithafen" yazısını gördüğümde? Öncelikle söylemeliyim ki büyük usta Nicholson'a giydirmiş olduğum The Joker rolünü haddim olmayarak ondan alıp Heath Ledger'a veriyorum. Bir duygusallık değil bu, The Joker'i The Joker yapan tüm özellikleri iliklerine kadar yaşamış da oynamış Heath Ledger. Yürüyüşü, kendisini hep gülümserken gösteren yüz boyası, akılane oyunları ve bittabii hâlâ kulaklarımda çınlayan kahkahası. Şimdi kızıyorum Heath Ledger'a. Bu film için varını yoğunu ortaya koyup, geceli gündüzlü çalışıp kendisini yıprattığı için. The Joker'i bu denli kusursuz oynayabilmek için kendinden feragât edişine hayıflanıyorum. Hani soruyor ya "Neden bu kadar ciddiye alıyorsun?" diye, işte bu kadar ciddiye alışına kızıyorum. Kusurlu oluverseydi de hayatta olsaydı, diye söyleniyorum ama sesimi sadece ben duyuyorum. Bu bir Batman yazısı olacaktı, olmadı. Olmasın! Zaten bundan sonra ne vakit kitap arası çizgi romanlarımı, oyuncaklarımı, çizgi diziyi hatırlasam, o gelecek aklıma. Kara Şövalye ismi hep onun oynadığı The Joker'i çağrıştıracak bana. Elimde olsa filmin adını da değiştireceğim, The Joker koyacağım. Öyle ya, film afişi olarak bile onun yer aldığı afişi kullandım. Tıpkı resimdeki gibi arkasını döndü, ve yaptığı müthiş finalin ardından bir kez daha "Gitme"nin işe yaramazlığını yüzümüze vurdu. Jack Nicholson beni bağışlasın!
Avrupa’nın geleceği belirsizleşiyor
-
Avrupa Birliği entegrasyonu sürecini taşıyan *“Fransa-Almanya motoru”*,
fena halde tekliyor. Bu iki ülke büyük ekonomik siyasi zorluklarla, aslında
...
2 gün önce
1 yorum:
filmi henüz izlemediğim için film hakkında bir şey diyemiyorum ama imdb ve heath ledger konusundaki fikirlerine katılmadan da edemiyorum :)
Yorum Gönder