3 Mart 2008 Pazartesi

Juno

Bazı filmler vardır, büyük beklentileri beraberinden getirir izleyici için. Kimisini çekileceği anons edildiği günden beri beklersiniz, kimisinden ise film görücüye çıktıktan sonra haberiniz olur. İkinci kategoride yer alan filmlere sözüm... Vizyona yakında hangi filmler girecekmiş diye alırsınız elinize bir sinema dergisi, açarsınız rastgele bir sayfa ve karşınıza çıkan herhangi bir film hakkındaki makaleyi okumaya başlarsınız. Yazı boyunca film övülür, alttan verilen gaz ile en kısa zamanda gidip görmeniz istenir. Sonra uyanan merakınız sizi harekete geçirir. Harıl harıl araştırırsınız bu filmi. Bir bakmışsınız film Oscar dahil birçok büyük ödüle göz kırpmaktadır. Sonu belli bir macera halini almıştır sizin içinde bulunduğunuz durum. Filmi izlemek farz olmuştur. Soluğu sinema salonunda alırsınız. En nihayetinde film başlar. İlerler, ilerler ve ilerler... Işıklar yanar. 10 dakika ihtiyaç molası vardır önünüzde. "Herhalde ikinci yarısında film hakkını verecektir" diye beklersiniz. Bir müddet geçip de gitme vaktiniz geldiğinde ise "Eee bu muydu?"ya kaçan bir düşünce hakim olur aklınıza. Ya siz anlamıyorsunuzdur sinemadan ya da film gerçekten abartıldığı kadar yoktur. İzleyen arkadaşlarınıza sorduğunuzda biraz olsun rahatlarsınız, çünkü onlar da filmi kalburüstü bulanlardandır.
Geride bıraktığımız Akedemi Ödülleri'ne en iyi film ve en iyi kadın oyuncu dahil 4 adaylıkla katılan Juno da bahsini ettiğim filmlerden biridir bana göre. Güzeldir ama, dediğim gibi, ahım şahım değildir. Ismarlama bir filmdir. Yeni nesil Amerikan sinemasının çamurda bıraktığı ayak izlerini sıkı sıkıya takip eden bir yapımdır. Mesaj kaygısı içermezse olmazdır. Filmin ayakta kalan tek yanı Little Miss Sunshine gibi sıcak bir film olması ve 1987 doğumlu oyuncu Ellen Page'in kayda değer oyunculuğudur.
Bu kadar dil döktük, peki nedir bu filmin içeriği? Amerika'nın kürtaj olayına karşı duruşu bellidir. Kendileri bu konuda son derece katıdırlar. Juno'da ise 16 yaşında istemeden hamile kalan bir kızın içine düştüğü ikileme şahitlik ederiz. Aradan geçen 2 aylık sürece rağmen başına gelen olaya bir türlü inanmak istemeyen Juno arka arkaya yaptığı hamilelik testlerinden hep negatif sonuç alınca umudunu tamamen kaybeder. Akabinde tüm cesaretini toplayarak ailesine içinde bulunduğu durumdan haberdar eder. Tek isteği karnında taşıdığı canı aldırmaktır. Ancak böyle bir durumun muhtemelen başına açacağı olayların muhasebesini de yapan Juno kararını başka bir seçenekten yana kullanır.
Oscar adayı Kanadalı yönetmen Jason Reitman filmin yönetmenliğini üstlenen isim. Kendisini Thank You For Smoking gibi başarılı bir yapımdan tanıyoruz. Oyuncu seçimlerinde son derece riskli davranmış. Ancak görünen o ki bu risk ona fazlasıyla başarılı bir şekilde geri dönmüş. 20 yaşındaki Ellen Page'e filme ismini veren Juno karakterini layık görmüş. Genç oyuncu ise bu filmde gerçekten usta işi bir oyun ortaya koymuş. En iyi kadın oyuncu dalında Oscar'a da aday olmuş. Pek bir ciddiyeti kalmayan Oscar'ı umursayıp umursamadığınızı bilmiyorum ama bu anektodu vermesem olmazdı.
Bunun dışında beyaz perdenin Elektra'sı Jennifer Garner da ters köşe bir rol ile karşımıza çıkıyor. Alias'dan sonra ilk defa bu kadar başarılı bir performans gösterip öncelikle beni hayrete düşürmeyi başardı kendisi.
Öyle ya da böyle Juno böyle bir film. Oscar'ın ne hallere düştüğünün kanıtı belki de. Kötü film mi? Değil! Fakat fazlası da değil. Her şeye rağmen bana bu kadar şeyi yazdırmayı başarmış, değil mi?

Hiç yorum yok: