Busan’da ‘büyük resim’
-
Busan’daki *Trump-Şi* zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret
savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın
jeopol...
2 gün önce
"People once believed that when someone dies, a crow carries their soul to the land of the dead. But sometimes, something so bad happens that a terrible sadness is carried with it and the soul can't rest. Then sometimes, just sometimes, the crow can bring that soul back, to put the wrong things right." (The Crow - Rochelle Davis)
Dünyadaki her şehrin farklı bir havası, kendine özgü bir büyüsü vardır. Tek başına sahip olduğu özellikle ayırır kendini diğer birçok şehirden. Barcelona kültür şehridir mesela. Tiyatroları ve sanatsal faaliyetleri ile ünlüdür. Barcelona'yı ziyaret edecek kitlenin şehri öncelikli tercih sebebidir bu. Sonra İstanbul mesela... Her semti, her caddesi, her sokağı buram buram tarih kokan kenttir. Milyonları içine çeker bir girdap misali. Bir kere girdiğiniz de çıkışı yoktur ya, aynen öyle işte. Ve Paris elbette... Onu rakiplerinden farklı kılan ne tarihidir ne de kültürü. Paris "aşıkların kenti" olması sebebiyle farklıdır. Birçok yeni evli çiftin balayı için düşünüdükleri ilk kent değil midir, ya da kaç sevgili düşünmemiştir Eiffel'in altında el ele tutuşmayı?
Bir pilottu kardeşim.
44.Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ödüller 28 Ekim Pazar günü Antalya Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi'nde düzenlenen muhteşem kapanış gecesiyle sahiplerini buldu. Festival kapsamınde "En İyi Film" ödülü Yumurta'ya giderken, "En İyi Yönetmen" ödülünün sahibi ise Yaşamın Kıyısında filmiyle Fatih Akın oldu. Gecenin sunuculuğunu Meltem Cumbul ve Halit Ergenç yaparken sinemaya emek vermiş birçok isim de geceye iştirak etti.
"Onunla tanışana kadar kaybedecek hiçbir şeyi yoktu" mottosuyla yola çıkan bir film İstiridye. Avustralya ve İngiltere ortak yapımı olan ve 2004 yılında izleyicinin karşısına çıkan bu "bağımsız" film balık pazarlarını dolandırarak para kazanan bir adamın, Jack Flange'nin, hikâyesinden bir kesit sunuyor ve seyirciyi 87 dakika boyunca ekran başında hoş bir tebessümle tutmayı başarıyor. Özellikle ağır geçen bir haftanın sonunda cuma akşamı evinizde en güzel koltuğunuza kıvrılıp, oldukça sakin ama bir o kadar da cüretkâr bir film izlemek isterseniz Oyster Farmer tam size göre.
Bu akşam arkadaşlarla yemeği nerede yiyeceğimize karar verdik ve okuldan çıktık. İstanbul'da Küçükbakkalköy'de yer alan ve favorimiz olan bir mekana gidiyorduk. Lokantaya 200 metre kala bir akvaryumcunun dükkanının önüne koyduğu beyaz tahta dikkatimi çekti bir anda. Şoku atlattıktan sonra teknolojinin de yardımıyla tahtayı fotoğrafladım. Üzerinde yazanlar gerçekten anlamlı :)
"Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk, anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."
Tanımadığınız birisine ne kadar güvenebilirsiniz? Peki ya bir sabah kalktığınızda geçmişinize dair hiçbir şey hatırlamıyorsanız etrafınızdaki herkesin yabancı geldiği bir dünyada korkmaz mıydınız? Unknown'daki 5 adamın başına gelenler bundan farklı değildir.
Bülent Uygun... Türk futbolunun nam-ı diğer Asker Bülent'i... Sakaryaspor'da başlayan futbol kariyerine renkdaş ve ezeli rakip Kocaelispor'da devam etti. Futbolculuğu dikkat çekmiş olacak ki 1993 senesinde İstanbul'un Anadolu yakasına taşınmak zorunda kaldı. Fenerbahçe'de harika bir performans ortaya koydu ve takımdaki ilk yılında gol krallığına ulaştı. Attığı her golden sonra tribünlerin önüne gelip asker selamı çakışını izledik hep.
"Keaton always said 'I don’t believe in god, but I’m afraid of him'. Well I believe in god, and the only thing that scares me is Keyser Soze." (The Usual Suspects - Kevin Spacey)
Yağmurun dünya üzerindeki her şeyi temizleyebileceği ve hatta her şeyin üzerine bereket yağdırabileceğini söylenir hep. Peki öyle midir gerçekten? Yağmurun temizleyemeyeceği, üzerine bir çarşaf çekip örtemeyeceği birşey yok mudur? İnsanların birbirine uyguladığı vahşet karşısında ne yapabilir? Bunu durdurabilecek gücü var mıdır bulutlardan düşmekte olan yağmur damlacıklarının? Peki ya insanoğlunun en acımasız ve en gereksiz icadı olan savaş söz konusu olursa... Her kurşundan dökülen kanı temizleyebilir mi yağmur? Belki suyla karışan kırmızı toprak tarafından emilir, fakat kaybedilenlerin yüreklerde bıraktığı anılar ve acılar nasıl unutturulur? Dünyada kaç yılı birbirine namlu doğrultmadan geçirmeyi başarmıştır ademoğlu? Yeryüzünde, kimilerinin harita üzerindeki yerini dahi bilmediği yerlerde, sokağa ekmek almak için çıkan insanların beş dakika sonra evlerinde olabileceklerinin garantisi var mıdır? Bu şartlar altında yaşamın bir yerlerinden tutmaya çalışan insanların neler çektiğinden Londra'da, Paris'te, Viyana'da, Roma'da bir kafeteryada kahvesini yudumlamakta olan insanların haberi var mıdır? Sadece televizyonda gördükleri ve gazetelerde okudukları onlara savaşın tanımını yapabilir mi? Günümüzde barışın istisna olduğu dünyada yaşayan ile yaşamayan için anlamı çok farklıdır savaşın. Sonbaharın gelmesi, yağmur taneciklerinin toprağı ıslatması hiçbir şeyin üzerini örtememektedir maalesef...
Filmin son bölümünde ise ikinci hikâyeden aşina olduğumuz Kirkov'un öyküsünü bize aktarır Manchevski. Ünlü fotoğrafçı uzun yıllar sonra ülkesine dönmüştür. Ancak hiçbir şey hayallerindeki gibi, bıraktığı günkü gibi değildir. Bir zamanlar birlikte okula gittiği arkadaşları ile birbirlerinin kasabalarına giremedikleri için artık görüşememekte, etnik ayrım yüzünden bir zamanlar aşık olduğu kadını görememektedir. Yıllar önce bırakıp gittiği evinin önüne geldiğinde ise ağzından tek kelime çıkar Kirkov'un: "Savaş!"... Makinasını fırlatıp atan Kirkov her ne kadar artık yeni bir yaşam arasa da savaş insanların hayatından hiç çıkmadığı gibi onun hayatının geçtiği film şeridini de yine bir ucundan yakalamayı başarır.
Ünlü gazeteci Emin Çölaşan'ın Hürriyet Gazetesi'nden kovulduktan sonra kaleme aldığı ve başlığıyla Uğur Mumcu'ya atıfta bulunduğu kitabı Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi piyasaya sürüleli iki hafta bile olmamasına karşın önümüzdeki hafta 60.baskısını yapmaya hazırlanıyor. Hürriyet Gazetesi'nin son dönemde takındığı tavır ve Emin Çölaşan'ın bunun aksi yönde yazdığı yazılar Çölaşan'ın gazetedeki işine son verilmesiyle sonuçlanmıştı. Bu doğrultuda düşündüklerini halka daha rahat ve daha özgür bir şekilde aktarmak isteyen Çölaşan bu kitapta memleketin gidişatı üzerindeki düşüncelerini aktarıyor. Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi piyasada 10 YTL üzerinden satılıyor.
Kabul ediyorum, başlık biraz pazar yerinde pazarcıların attıkları naralara benzedi. Günün getirdiği yorgunluğa veriyorum bunu. Neyse, zaten konumuz bu değil! Malum bu hafta sonu 44.Antalya Altın Portakal Film Festivali ve festivalin dünyaya açılan yüzü 3.Uluslararası Avrasya Film Festivali başlıyor. Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından da geçtiğimiz günlerde festival için kente gelecek olan Türk ve dünyaca ünlü sanatçılar birer birer basına açıklandı. Basın toplantısında kendim bizzat bulunamasam da ayrıntıları merakla takip ettim ve bu sene her sene adından daha da fazla söz ettiren festivalin bu sene de birbirinden ünlü konuklara ev sahibi olacağının müjdesini aldım. Bu isimlerden ikisi dünyaca ünlü Fransız aktrist Sophie Marceau ile bir o kadar meşhur Amerikalı aktör Christopher Lambert olacakmış. Bu isimlerin yanı sıra festival kapsamında şehre iştirak edecek önemli isimler arasında sinema dünyasının yeni dahilerinden ve Elizabeth: The Golden Age'in yönetmeni olan Pakistanlı yönetmen Shekhar Kapur, 4 kez Goya Ödülü'ne aday olarak gösterilen İspanyol aktör Jordi Mollâ, Lady In The Water, Rabbit-Proof Fence ve Psycho gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini üstlenmiş Christopher Doyle, ünlü İngiliz yönetmen Nicolas Roeg, Harry Potter and the Goblet of Fire'da tuttuğunu koparan gazeteci Rita Skeeter karakterini canlandıran Miranda Richardson ve efsanevi film Doctor Zhivago'da başrol oynayan Rita Tushingham yer alacak.
Fantastic Four'un ikinci filminin DVD'si piyasaya çıkınca internette bir site bunun şerefine sinema tarihinin en seksi 10 süper kahramanını seçmiş. Listede ilk sırayı ünlü video oyunu Tomb Raider'ın güzel kahramanı Lara Croft'u canlandıran Angelina Jolie almış. Jolie zirveye oyların %36'sını alarak kurulmuş. Anket sonuçlarına göre sinemaseverlerin en seksi bulduğu ikinci süper kahraman Fantastic Four filminde Sue Storm karakterini canlandıran Jessica Alba olmuş. Alba pastadan %19'luk bir dilim almış. Ankette bronz madalya ise Catwoman rolünde izlediğimiz Halle Berry'e gitmiş. Esmer güzel oyların %11'ine sahip olmuş. Listenin geri kalanı ise şu şekilde sıralanmış:
Daha önceki yazılarımdan birinde de değinmiştim Radiohead'in son albümü olan "In Rainbows"a. Albümün müzik dünyasında bir ilki başlatarak, Radiohead hayranlarının "istedikleri fiyata" sahip olabileceklerinden bahsetmiştim. Yalnız bu uygulama grubu tamamen hayalkırıklığına uğrattı. Tahmin edildiği üzere albümü alan hayranların üçte birlik kısmı albüme tek kuruş dahi ödemedi. İngiliz The Times gazetesinin bu doğrultuda yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre albüme verilen ortalama tutar 5,78 EURO. Bununla beraber 67 kişi albüme 14,45 EURO'dan fazla bir değer biçmiş. 10 kişilik bir kitle ise albüme 57 EURO vermiş. Demek ki sadece Türk insanı değilmiş bedava sirkeyi baldan tatlı bulan.
OKUMADAN ÖNCE NOTU YA DA SADECE "NOT": Aşağıdaki dizeleri bilmeyen olduğunu sanmıyorum ancak şu günlerde yeniden hatırlamakta fayda var, özellikle son satırları...
Harry Potter serisini sona erdiren kitap olan Harry Potter ve Ölüm Yadigârları bugünden (9 Ekim 2007) itibaren Türkçe olarak piyasada. Dünyadaki en erken çevrimlerden biri olan kitabın Türkçe basımı serinin diğer kitaplarında olduğu gibi yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yapıldı ve kitabı dilimize yine Sevin Okyay ve oğlu Kutlukhan Kutlu çevirdi. 700 sayfadan oluşan serinin son kitabında yazar J.K.Rowling, bundan önceki altı kitapta ucunu açık bıraktığı Dumbledore'un ölüp ölmediği, Snape'in gerçekten hain olup olmadığı, Ölüm Yadigârları'nın neler olduğu, R.A.B.'nin kimliği, Lord Voldemort'un akıbeti ve daha niceleri gibi soruların cevaplarını tek tek veriyor. Kitabın iç kapağında yazanlar ise şöyle:
"Kitaplar bir tür depo gibidir ve biz onlarda unutacağımızdan korktuğumuz şeyleri saklarız. İçlerinde büyülü bir şey yoktur. Büyü, sadece o kitapların anlattıklarındadır, evrenin parçalarını birleştirip bize nasıl elbise gibi sunduklarındadır".
"I’ll make him an offer he can’t refuse." (The Godfather - Al Pacino)
The Children of Hûrin, John Ronald Reuel Tolkien'in "tamamlanamamış öykülerinden" biridir. Aslına bakılırsa bu kitap Kayıp Öyküler Kitabı ve Silmarillion'da da yer bulan Turin Turambar'ın öyküsünün ayrıntılı bir şekilde anlatılmasından ibarettir. Öykü bilindik Orta Dünya hikâyesinden çok çok öncelere, henüz Hobbitler Orta Dünya'ya adım atmadan çok önceye dayanır. Ayrıca kitapta öyküsü anlatılanlar alışılagelmiş Elfler, Cüceler veya Hobbitler değildir. Turin'in öyküsü öz be öz insan ırkının öyküsüdür.
Arizona Dream, Çingeneler Zamanı, Babam İş Gezisinde, Kara Kedi Ak Kedi gibi filmlerle tanınan ve Underground filmiyle Altın Palmiye'yi kucaklayan dünyaca ünlü Boşnak yönetmen Emir Kusturica 44.Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne onur konuğu olarak katılacak. Yalnız bu konuda çatlak sesler de çıkmaya başladı. Altın Portakal'ı daha iyi yerlere getirmek için elimize çok iyi bir fırsat geçmişken gündemi farklı noktalara çekme çabası içinde birileri. Bir grup insanın dün Antalya'da yaptığı basın toplantısı Emir Kusturica'nın Antalya'ya gelmesiyle ilgiliydi. Söylediklerine göre Bosna'nın Sırplar ile yaptığı savaşta Kusturica kendi halkını satıp Sırplar'dan yana bir tavır kullanmış. Hatta bununla da kalmayıp "Boşnak ve Müslüman olmaktan utanıyorum" gibi bir laf da etmiş. Tabii bunların tümü ülkemizin belli bir yere gelmesini istemeyen, beyinleri örümcek ağlarıyla kaplanmış kişiciklerin iddiası. Bu şahıslar işi daha da ileri götürüp Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı'na Kusturica'nın kente gelmemesi yönünde baskı yapacaklarını ve aksi bir durumun söz konusu olması durumunda ise festival boyunca protesto yapacaklarını belirtmişler. Peki kim mi bu şahıslar? Saadet Partisi Antalya il teşkilatının üyeleri... Şaşmamak gerek sanırım!
Why does a dog wag its tail? Because the dog is smarter than the tail. If the tail was smarter, it would wag the dog"! (Neden bir köpek kuyruğunu sallar? Çünkü köpek kuyruğundan daha akıllıdır? Eğer kuyruk köpekten akıllı olsaydı, işte o zaman kuyruk köpeği sallardı)... Bu sözle başlar 1997 yapımı Wag The Dog!
İki haftadır arkadaşlarımın soru bombardımanına uğruyorum. Karşıma çıkan "Facebook'a üye misin?" diye soruyor. İlk başlarda meraktan soruyordum "Neymiş ki Facebook?" diye ben de. Aldığım cevaplar bir nevi Yonja benzeri site olduğu yolundaydı. İyiydi, güzeldi de ben Yonja falan kullanmamıştım. Üstüne üstlük o siteye karşı bir tavır sergiliyordum. Neyse... Facebook'a üye olup olmadığımı merak edenlerin sayısının giderek artması sinirlerimi de bozdu haliyle. En son dün beni havaalanına bırakacak olan arkadaşımın arabasında iki başka arkadaş tarafından yöneltildi aynı meraklı soru. Artık insanları başımdan defetmeyi düşündüğüm için "En kısa zamanda üye olacağım" dedim. Akşam eve geldiğimde ise bir ara aklıma geldi Facebook şeysi... Girdim ve üye oldum. Bir müddet vakit geçirdikten sonra 180 derece döndüm. Oldukça başarılıydı bu Facebook şeysi. Neden mi? İlkokul aşkımdan, çocukluk arkadaşlarıma kadar hepsini buldum da ondan...
Ünlü İngiliz progressive rock grubu Radiohead yeni albümü In Rainbows'u yepyeni bir uygulama ile piyasaya süreceğini açıkladı. Grubun internet sitesi olan Radiohead.com'dan yapılan açıklamaya göre 10 Ekim'de çıkması beklenen söz konusu albümün satışı sadece internetten gerçekleştirilebilecek. Yalnız beklenen yenilik ve sürpriz tabii ki bu değil. Radiohead hayranlarının merakla beklediği albüm sadece internetten alınmakla kalmayacak. Albümü satın almak isteyen biri albümü almak istediği fiyatı da kendi belirleyecek. Her ne kadar grup albümü finansal açıdan riske atsa da, bu karar hayran kitlesi tarafından haklı olarak sevinçle karşılanmış. Albüm 2 Ekim'den itibaren Radiohead'in sitesinde siparişe açılmış durumda. Saldıralım!
Yaklaşık 1,5 aydır sitede dönmekte olan anket gün itibariyle sona ermiştir. Peki ne sormuştuk bu ankette? Hatırladığım kadarıyla başarılı yönetmen Tim Burton'un şimdiye dek yaptığı en iyi filmi sormuştum. Ankete katılan 26 kişinin verdiği oylar sonucunda %34'ü oluşturan 9 kişinin Tim Burtonla ilgilenmediğini öğrendik. Beni üzdü tabii bu durum ama saygılıyız herkesin düşüncesine tabii. Bunun dışında oylar şu şekilde dağıldı: