"Onunla tanışana kadar kaybedecek hiçbir şeyi yoktu" mottosuyla yola çıkan bir film İstiridye. Avustralya ve İngiltere ortak yapımı olan ve 2004 yılında izleyicinin karşısına çıkan bu "bağımsız" film balık pazarlarını dolandırarak para kazanan bir adamın, Jack Flange'nin, hikâyesinden bir kesit sunuyor ve seyirciyi 87 dakika boyunca ekran başında hoş bir tebessümle tutmayı başarıyor. Özellikle ağır geçen bir haftanın sonunda cuma akşamı evinizde en güzel koltuğunuza kıvrılıp, oldukça sakin ama bir o kadar da cüretkâr bir film izlemek isterseniz Oyster Farmer tam size göre.
Jack Flange sıra dışı bir adamdır. Yalan söylemekte üstüne yoktur, hırsızlık yapmakta da. Ancak 24 yaşındaki bu adam için aşk konusunda diğerlerinde olduğu kadar başarılı değildir.
Jack'in kız kardeşi Nikki geçirdiği bir trafik kazasından sağ olarak kurtulsa da kazanın bıraktığı fiziksel hasarlardan kurtulabilmesi için tedavi görmesi, tedavi için de para bulunması şarttır. Bu amaçla "evlerinden" uzağa, Avustralya'da muhteşem bir nehir kenarına konuşlanmış bir balıkçı kasabası olan Hawkesbury'e giderler. Jack kardeşi için para kazanmak zorundadır. Yeni kasabalarındaki ilk icraatı bir balık pazarını soymak olur... Kaptığı parayı hemen kendine kargo yoluyla gönderir. Ancak günler geçtikçe ortada bir sorun olduğunu anlar. Balık pazarından çaldığı para bir türlü posta kutusuna gelmemektedir. Jack kendi silahıyla vurulmuştur. Ortada bir hırsız daha vardır. Jack bu paranın çalıştığı istiridye çiftliğindeki komşularından biri tarafından çalındığından şüphelenir. İlk başlarda bu şüpheleri son derece çekici bir kadın olan, lâkin geride bıraktığı yaşam pek de parlak olmayan Pearl üzerine odaklanır. Ancak bu şüpheler daha sonra yerini yüreğinde aniden oluşacak aşk tohumlarına bırakır. Tüm bunlar olup biterken Jack'in çalıştığı istiridye çiftliğinde herkes bir küvet yüzünden birbirine girer.
Oyster Farmer'ın konusu hakkında bu kadar bilgi yeter sanırım. Ben 10 üzerinden 8'i layık gördüm ama öyle herkesin rahatlıkla beğenebileceği türden bir olduğunu da söyleyemem. Öncelikle sessiz ve ağır ilerleyen filmlere ne kadar dayanıklığı olduğunuzun muhasebesini yapmalısınız kafanızda. Sonra kendinize "geçer not" verebiliyorsanız başlayın bu romantik komediyi izlemeye. Film bittiğinde hiçbir hissetmeyecek olursanız da en azında bir belgesel film tadı veren Hawkesbury Nehri'nin nefes kesen görüntülerine eşlik etmiş olmak "cast" akarken mutlu bir gülücükle ekrana bakmanızı sağlayacaktır.
Avustralya-İngiltere ortak yapımı olan Oyster Farmer'ın yönetmeni bu filmle üçüncü yönetmenlik deneyimini yaşayan Anna Reeves. Yönetmen ilk yönetmenlik deneyimini 1994'de yaşayıp, 1995'den 2004'e kadar hiçbir yapımda kamera arkasında veya önünde yer almamış olsa da, İstiridye'de çıkarmış olduğu işi görünce kendisini takdir etmemek mümkün değil.
Oyuncu kadrosunda pek tanıdık isim yok. Benim gözüm sadece başroldeki Jack Flange karakterini canlandıran Alex O'Loughlin'i bir yerlerden ısırdı. Filmi izlerken "nereden" olduğunu hatırlayamasam da film bittikten sonraki araştırmalarım kendisini The Holiday'de görmüş olabileceğimi söyledi. Her ne kadar teyit edemesem de kendisinin oynadığı diğer yapımları izleme fırsatı bulamadığım için The Holiday'de görmüş olabileceğimi sanmaktan başka yapabileceğim birşey yok. Filmdeki bir diğer "güzel" öğe de Pearl karakterini canlandıran Diana Glenn. Filmi izlerken, eğer erkekseniz, "Geçin şu Jack'i de bana Pearl'ü gösterin" diye inletebilir bu kadın sizi :)
Uzun lafın kısası bir yerlerden bulun bu filmi, ekleyin arşivinize. İzleyeceğiniz zamanı da iyi seçin. Rahat kafayla izlemenizde ya da rahatlamak istediğinizde izlemenizde fayda var, ortası olmasın ama. Eğer ki romantik bir aşk öyküsü olsun, komedi ile harmanlansın ve eşsiz manzaralara doyursun beni diyorsanız, izleyin efendim!
Trump! Nasıl yani? (2)
-
Pazartesi günü, *Trump*’ın açık farkla (oy sayımı ilerledikçe açık farkla
olmadığını görüyoruz) kazanmasına yol açan dinamikleri tartışmıştım. Bugün *“Tru...
15 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder