25 Ekim 2007 Perşembe

Unknown

Tanımadığınız birisine ne kadar güvenebilirsiniz? Peki ya bir sabah kalktığınızda geçmişinize dair hiçbir şey hatırlamıyorsanız etrafınızdaki herkesin yabancı geldiği bir dünyada korkmaz mıydınız? Unknown'daki 5 adamın başına gelenler bundan farklı değildir.
Bir sabah gözlerini nerede olduğunu bilmedikleri, çıkışı olmayan bir depoda açarlar. Dahası bilmedikleri tek şey nerede oldukları değildir, kim oldukları konusundaki dahi en ufak fikirleri yoktur. Kurtuluşları iki şeye bağlıdır; birbirlerinden şüphe etmek ya da birbirlerine güvenmek.
İçlerinden ilk gözlerini açmayı başaran Jean Jacket olur. Kim olduğunu bile hatırlamayan bu adam kalkıp da etrafına baktığında biri sandalyede bağlı duran, biri burnu kırık ve baygın halde yerde yatmakta olan, biri omzundan vurulmuş ve sağ kolundan bir demire kelepçelenmiş, bir diğeri de bilinçsizce yere serilmiş olan dört adam görür. Kim olduklarını merak etmesine fırsat kalmadan onlar da ayılır ve bir filmde Leonard'ın yaptığı gibi geçmişlerini sorgulamaya başlarlar. Ancak zaman geçip de taşlar yerine oturmaya başladığında anlarlar ki içlerinden bazıları "iyi adam", bazıları ise "kötü adam"dır.
2006 yapımı Unknown'un yönetmen koltuğunda Simon Brand isimli yeni yetme bir yönetmeni görüyoruz. Oyuncu kadrosuna baktığımızda ise en azından filmin kamera arkasındaki isimlerden daha iyilerine rastlıyoruz ki bunlardan biri Jean Jacket karakterini canlandıran; The Count of Monte Cristo, The Passion of the Christ ve Deja Vu gibi filmlerden tanıdığımız yetenli oyuncu James Caviezel. Caviezel dışında filmde görmekten mutlu olduğum bir diğer oyuncu da, her ne kadar az görünse de, İsveçli aktör Peter Stormare. Bu iki ismin dışında görünce "aha lan biliyorum ben bu adamı ama adı neydi ya?" diyeceğiniz bir isim var. Bu ismi gördüğümüz filmlerin başını Saving Private Ryan, The Green Mile ve We Were Soldiers çekiyor. Neyse haydi ismini de vereyim; Barry Pepper.
Unknown'u izlemeden önce yapmanız gereken en önemli şey beklentilerinizi pek yüksek tutmamak. Filmi bu şartlar altında izlediğiniz takdirde, son yarım saatte arka arkaya patlayacak olan sürprizlerle de birlikte, sevebilme ihtimaliniz (bkz. Yılmaz Erdoğan) çok yüksek. Açıkçası filmin benim üzerimde bıraktığı etki pozitif ve 10 üzerinden 7'yi rahatlıkla layık görüyorum. Yine de iyi bir yönetmenin elinde çok daha fazlasını bulabilirdik. Sağlık olsun!

Hiç yorum yok: