29 Eylül 2008 Pazartesi

Pazartesi Notları #45

  • Kısa bir aranın ardından yeniden merhaba. Gönül istiyor ki hiç aksatmadan devam edeyim. Ancak evdeki hesap ne zaman çarşıya uymuş ki! Verilecek olan araların çok daha kısa sürmesi dileğimle…
  • İnternet sitelerine uygulanan sansürlerin kalkmasını umutla beklerken yenileri ile karşılaşıyoruz. Bunun son örneğini ünlü evrim bilimci Richard Dawkins’in internet sitesinde gördük. Adnan Hoca olarak bilinen şahsın bir kitabını tiye alan Dawkins’in internet sitesi bu sebepten ötürü kapatıldı. Evrim denen şey varsa, biz onu geriye doğru yaşıyoruz. Bundan adım gibi eminim.
  • Çevrecinin daniskası ve saz arkadaşları o güzel deyişleriyle günümüze neşe katıyorlar. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı bu vecizelerin son örneğine “Yeşillik görmek isteyen varsa manava gitsin” diyerek imza atmış. İmam cemaat ilişkisi kapsamında “case study” olur bu!
  • Bir kez daha AIHM kapılarındayız. “Yeni bir şeyler söyle” dediğinizi duyar gibiyim. Kültür Bakanlığı bir kitap yayınlamış ve kitapta Çingenelerden “Kafatasları küçük”, “Kadınları geniş kalçalı ve şişman”, Yankesicilik, hırsızlık ve fuhuş yoluyla geçimlerini sağlarlar” gibi küçük düşürücü ifadelere başvurarak bahsetmişler. Patavatsızlığı diz boyu yaşayanlar için çok da garip olmasa gerek.
  • Bilog bahsetmişti Kadıköy Bahariye’deki The End’den. Kendisine de üstad Mario Levi tarif etmiş. Mekânı Bilog’un tarifiyle bulamayınca üstada danışmaya gittim. Pek de güzel anlattı, elimle koymuşum gibi buldum. The End nedir ne değildir? Buraya gelelim. Arşivi son derece geniş, adım atacak yerin bulunmadığı bir DVD dükkânı. Türkiye’de ulaşılamayan filmlerin DVD’lerini bile bulmak mümkün. Üstelik fiyatlar da aklınızın alamayacağı ölçüde uygun. Çantalar dolusu filmle çıkarsanız bu duruma şaşırmamalısınız. Yerini de belirteyim o halde. Bahariye’den Moda’ya doğru çıkarken Adliye Sarayı’nı ardınızda bıraktıktan ve sağınıza kiliseyi aldıktan sonra hemen karşıdaki ara sokağa dönüş yapıyorsunuz. İnci Pastanesi’nden hemen sonraki sokak oluyor burası. 10-20 metre kadar ileride, sağda… Pek çok kült filmin kahramanlarının son derece gerçekçi maketlerine bile sahip olabilirsiniz. Ancak onlar için biraz daha fazla ödemek zorunda kalabilirsiniz.
  • Bir Erdal Eren vardı, ne oldu ona? Aklandı efendim. İdamından 28 yıl sonra suçsuz olduğu kanıtlandı. “Büyü de baban sana, büyü de büyü… Büyüyüp de 17’ne geldiğinde baban sana idamlar alacak…”
  • Orhan Pamuk’un Türkçesi’ne olan hayranlığım gün geçtikçe büyüyor. Masumiyet Müzesi’nin ikinci cümlesidir; “Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi?” Seviyorum ben bu adamı!
  • Başbakanın ve arkadaşlarının ileri geri söylevleri bizim için sıradanlaştı artık, pek yadırgamaz hâle geldik açıkçası. Ancak benim kafama takılan biraz daha farklı. Bir süredir izliyorum da insanlığımdan utanıyorum. Bir “şerefsiz” kelimesidir gidiyor. Herkes birbirini şerefsiz addediyor. “Sen şunu ispatlayamazsan şerefsizsin”, “Şerefsiz değilsen açıklarsın” gibi… Ne kadar meraklısınız yahu. Dombilisiniz lan hepiniz!
  • Kâzım Kanat’ı kaybettik. Bir hayli sarsıldım. Beni daha çok sarsan ise kendisinin bir anda badem gözlü olmasıydı. Şimdiye dek hiç kimseden Kâzım Kanat hakkında olumlu bir şey duymamıştım ki başta Beşiktaşlı arkadaşlarım olmak üzere herkes merhumu öve öve bitiremiyor. Sokakta gördüklerinde yüzüne küfredenler, arkasından ağızlarına geleni söyleyenler… Acaba diyorum, ömründe bir gün olsun yüzüne karşı saygı, sevgi ifade eden oldu mu bu adamın? “Yorumlarıyla Beşiktaşlılar’ı kanser ediyor be abi”… Ulan Beşiktaşlılar bu adamı kanser etti be!Işığı bol olsun.
  • Sakıp Sabancı Müzesi’nde Salvador Dali Sergisi açıldı. Yaklaşık 2 ay boyunca ziyaretçilerini ağırlayacak. Gitmek lâzım, görmek lâzım…
  • Suudi Arabistan’da bir din adamı Mickey Mouse’nin öldürülmesi gerektiğini iddia etmiş. Gerekçesi de bu çizgi kahramanın dokunduğu her şeyi kirletmesiymiş. Akıl fikir… Çok mu şey istiyoruz?
  • Hava almak için pencereyi açıyorum. Yakın bir apartmandan ablanın teki de benimle aynı eylemi ifa etmekte. Bir an göz göze geliyoruz. O vakit abla perdeyi kıvrak bir hareketle türban şekline getiriyor. El çabukluğu marifet… Ben mi günaha girdim şimdi, yoksa o mu? Mantık bu mu?
  • Bir İbrahim Erkal vardı, ne oldu ona? Ne olduysa olduğu yerde kalsın bir zahmet. Böyle daha güzel.
  • Şu magazin programları iyiden iyiye insanı iğrendirmeye başladı. Öyleydi zaten, giderek artıyor. Barış Akarsu’nun ebediyete doğru adım attığı gece “Islak Islak yaz bilmemkaç bilmemkaça gönder Barış Akarsu’dan Islak Islak melodisi cebine gelsin” reklamı yapan zihniyet, Hadi Çaman’ın vefatıyla birlikte yeniden işbaşına geçti. Yahu gerçek sanatçılara şimdiye dek ne zaman yer verdiniz programlarınızda, iş duygu sömürmeye geldiğinde ise gün doğuyor. Bir de fona müzik koymuyorlar mı… Televizyon denen sirk midemi bulandırıyor midemi!
  • Yokluğum sırasında Rick Wright da bu dünyadan ayrıldı, Pink Floyd öksüz kaldı. Işığı eksik olmasın…
  • Bakıyorum da hâlâ Deniz Feneri’nin reklamları dönmekte. Halkı hükümete bağışa mı çağırıyorlar ne yapıyorlar!
  • Ben küçükken Sınır Ötesi adında bir program vardı. Ergun Candan adlı şahsın parapsikolojik yaşanmışlıklardan derlenmiş öyküleri canlandırılıp gösterilirdi. Sunucusu da, yanlış olmasın, Berna Laçin’di. Tırsa tırsa izlerdim, ama izlerdim, sonra da uyuyamazdım. Evet!
  • “Abi derse gidiyorsan benim yerime de imza atar mısın”lar… Yine başladı!
  • Nerede bir EyTiyEm’e ATM diyen bir insan var, işte ben o insanı çok seviyorum. İnsan dediğin öyle olacak arkadaş. “Bence X kişisi çok different bir şahıs” dememeli mesela…
  • Hapşırdığımız o saliselik anı bir düşünün. Bana hep ilginç gelir. Hayat, her şey durur o anda. Ölüm denilen şey o anın uzun versiyonu olsa gerek. Evet!
  • “Çok mu ayıp hâlâ mutluluk istemek?"
  • Cengiz Özakıncı… Israrla okuyunuz efendim.
  • Yağmur mutlu ediyor beni. Hep etmiştir… Erken başladı bu sene… Hiç eksik olmasın kış boyunca.
  • 29 Ekim’de… Mustafa sinema salonlarını süsleyecek. Elbette vakit kaybetmeden izleyeceğiz. Altında Can Dündar’ın imzası olan her yapımı gözüm kapalı okurum, izlerim. İkinci bir Sarı Zeybek geliyor ey ahali… Hem de müzikleri Goran Bregoviç tarafından yapılmışı…
  • Dikkatinizi çekti mi, benim çekti çünkü, Ramazan Ayı’nın gelmesiyle birlikte başbakanın gaflarının sayısı birdenbire artış gösterdi. Hani orucun başa vurması bu olsa gerek. Son olarak insanların bayrama tatil demesine takmış kendisi. Ayrıca koskoca Ramazan Bayramı’na Şeker Bayramı demek de neyin nesiymiş!
  • Denize daldığınız an hiçbir şey yapmadan sualtını izlemek gibisi yoktur. O an dışarının gürültüsüne suyun tarif edilemez sessizliğini tercih ettiğiniz andır. Nefesiniz yetse de süzülüp gitseniz bir süre…
  • Bazen çok garip e-postalar alıyorum. Geçtiğimiz günlerde elime ulaşan bir tanesi garip olmaktan öte çok komikti. Aynen şu şekilde, ne noktasına ne de virgülüne dokunmadan; “selam bilader anlamadığım birşey var benim. bu dinlenmesi gerekenler neden dinlenmek zorunda? çok mu yorulmuşlar, yol yorgunu mudurlar?”
    Ben böyle takipçi istiyorum işte. Selam olsun sana bilader!
  • Neden elime geçen her yonca üç yapraklı olmak zorunda?
  • Yıllar yılı hiç bıkmadın
    Büyük bir aşkla bağlandın
    Yeri geldi sabahladın
    Bütün ömrünü harcadın
    Şimdi söyle neredesin sen?
    Oldu mu bırakıp gitmen?
    Keşke çıkıp şaka desen
    Ne olur Alpaslan Dikmen

1 yorum:

MOBIUS dedi ki...

Bu haftaki Pazatesi Notları iyi geldi, söylemeden edemeyeceğim :)

Bir de "bilader" diyen kardeş çok şekermiş yahu, onu da söylemeden geçemedim.

Bu kadar :)