9 Eylül 2008 Salı

Dead Man

Hayatı kendi hâlinde yaşayan, hiyerarşik düzende herhangi bir yükselme kaygısı gütmeyen insanların gün gelip de efsane mertebesine erişme olasılığı nedir? Örnek arasak yığınla buluruz da, pekçoklarına göre bu dediğim ancak filmlerde olur. Eh, ne tesadüf, benim vereceğim örnek de aslında tamamen bir filmden olacak. Sıradışı karakterler ve özgün hikâyeler yaratma konusunda birçok meslektaşından ustalıkla ayrılan Amerikalı yönetmen Jim Jarmusch'un izleyicinin burnuna ironi kokularını çaldıran yapıtı Dead Man'in bahsini edeceğim. Her filminde sevdiği sanatçılara ve eserlere göndermeler yapmaktan, aslında o sanatçıları ve eserleri filmlerinde bilfiil yaşatmaktan vazgeçmeyen, bunu da 7.sanatın hakkını vererek yapan yönetmenin, belki de, en iyi filmidir Dead Man. Biraz bunun hakkında konuşacağım.
Muhasebecilik yapmak üzere evinden çok uzaklara giden sıradan bir adamın aniden bir efsaneye dönüşmesinin öyküsüdür bu Dead Man. William Blake, Cleveland'dan vahşi batının çorak topraklarına birkaç ay önce başvurduğu işe kabulü için gittiğinde, beklenmediği anda eline kan bulaştırır. Kentin ağası peşine adamlarını takmıştır, çünkü Blake artık bir katildir. Baygın bir hâlde iken ormanda Nobody tarafından bulunduğunda, göğsüne saplanmış olan kurşunun da farkına varır en nihayetinde. Blake'nin göğsündeki kurşunu bir türlü çıkaramayan Nobody ise hayatının bir bölümünü şehirde geçirmiş bir kızılderilidir. Şehirde yaşarken "Beyaz Adam" hakkında ilgisini uyandıran tek gerçek ünlü şair William Blake olmuştur. Ormanda rastladığı baygın adamın göğsünden bir türlü çıkaramadığı kurşun ise, onu yıllar önce ölmüş olan şairin bir başka bedende yeniden can bulmuş olduğuna ikna eder. Nobody'in şaire bir vicdan borcu var gibidir ve bunun da ormanda rastladığı adamın ruhunu huzura kavuşturmaktan geçtiğine inanmaktadır. Ağaçların altında göğsündeki kurşun ile yatmakta olan ve peşindeki tetikçilerden bihaber olan William Blake ise şair adaşının adını duymuştur o güne kadar ne de Nobody'in konuşmalarına bir anlam verebilmektedir. Ne William Blake kızılderiliye düşündüğü kişi olmadığını anlatabilmektedir ne de Nobody yaralı kaçağa aklından geçenleri aktarabilmektedir. İki karakter arasındaki kopuk diyaloglara karşın yine de kendilerince birbirlerini anlayabilmektedirler. Bu da Jarmusch filmlerinde sıkça rastlanan bir başka özelliktir zaten. Vahşi batıya bir muhasebeci olarak gelen ancak kazara bir katile dönüşen William Blake'nin kuralsızlığın defterinin tutulduğu yerde hayatta kalabilmek için kalemi eline alışının efsanevi öyküsüdür Dead Man.
Kapıları kapalı çalışma odasından her daim "Ustalara Saygı" tadında yapımlar çıkaran Jim Jarmusch'un bu filminde göndermeler yaptığı isim ise tahmin edilebileceği üzere 18'inci yüzyılın bilinen şair ve ressamlarından William Blake. Öyle ki insana film izlediğini hissetiren yapımın henüz ilk dakikalarından itibaren adeta bir şiirin üzerine görüntüler silsilesi oturtulmuş olduğu yargısına varıyorsunuz. Neil Young'un tamamen doğaçlama usulü hazırladığı soundtrack de, bu kanıyı destekliyor. Bir şiirin okunuşunda ara ara vurgunun artırılması gibi beklenmedik anlarda filmi desteklemek için kendini gösteriyor adeta. Filmden bir diyalog ile devam edelim. Artık silahlanan ancak silah kullanmasını dahi bilmeyen Blake'ye Nobody yapmış olduğu bir hitapta "Bu silah dilinin yerini alacak. Onun aracılığıyla konuşmayı öğreneceksin. Ve şiirin artık kanla yazılacak" sözlerini kullanmaktadır. Bu da şair William Blake ile katil William Blake arasındaki dönüşüme ucundan da olsa dokundurulmuş olduğunun kanıtıdır.
Filmin en büyük artısı oyuncularu demek isterdim, ancak değil. Aslan payı kesinlike Jim Jarmusch'un. Ancak yine de bu denli özenle hazırlanmış ve rollere cuk diye oturmuş isimleri belirtmeden geçemeyeceğim. Bir kere başrolde, William Blake rolünde, bir türlü Oscar'a kavuşamayan aktör Johnny Depp'i görüyoruz. Kendisini alışılageldik Depp'in çok dışında görüyoruz, ancak elbette ki olumsuzluk gütmüyor bu söylevim. Aksine, son derece memnuniyet verici. Johnny Depp'in yanı sıra filmde yer alan diğer ağırtoplar şu şekilde; Gary Farmer, Lance Henriksen, John Hurt, Robert Mitchum, Billy Bob Thornton ve Alfred Molina.
Genel olarak ele aldığımızda süresi, siyah-beyaz çekim tekniğinin kullanılması ve 1995 yılının bir ürünü olmasına karşın baştan sona bir çırpıda izleniveren bir film Dead Man. Hatta biraz daha abartıp tekrar tekrar izlenebilecek filmlerden bir tanesi olduğunu da söyleyebilirim. Şair ve ressam William Blake'nin önünde beline kadar eğilen film, ironi kokan anlatımı, harika yansıtılmış ölüm sahnelerine bile yerleştirilen şiirsel tınısı ve tematik müziği ile gerçek anlamda bir başyapıt.

Hiç yorum yok: