28 Aralık 2008 Pazar

Love Actually

Mükemmeliyeti aramayı bir kenara bırakalım. Pencereyi döven kar ile yağmura ve ısıtmaya çalıştığımız odamıza kapı altlarından sinsice sızan soğuğa inat içimizi ısıtacak bir şeyler yapmanın vakti geldi sanırım. Kışın tadını böyle çıkarmalı insan. Koymalı mesela bilgisayarına ya da DVD oynatıcısına bir film, izlemeli. Yanından kahvesini eksik etmemeli. Fakat içmeden önce salına salına yükselen kahve dumanı içe çekilmeli ki ciğerler de nasiplensin. Sırtımızdaki battaniye çoktaaan bedenimizle bütünleşmiş olsun. Amerikan filmlerinin bize gıpta ettirdiği o Noel günlerini yaşayamıyoruz belki bu topraklarda, ancak bazı şeyleri kendimizce yaşamanın yollarını keşfediyoruz bu sayede, üstelik kimse özelimize karışamıyor böyle anlarda ve bunun yaşattığı hazzın önüne geçebilecek tek bir Allah'ın kulu da olmuyor.
Love Actually tam da yukarıda çizmiş olduğum tablonun eksik kısmını tamamlıyor aslında. Size de sadece o kısmı tabloya yapıştırmak kalıyor. Film dilimize "Aşk Her Yerde" olarak çevrildi. Orijinal isimlerin Türkçe'ye çevrilmesi konusundaki fiyaskolar yanında bu çeviri masum duruyor aslında. Filmin ilk dakikalarında kulağımıza çalınan "Aşk aslında her yerdedir, siz sadece bakmasını bilin" tarzındaki söylem buna önayak olmuş olabilir pek tabii. Her ne kadar bana "Yok öyle bir dünya" dedirtmiş olsa da ister istemez inanmak istiyor insan iki buçuk saat boyunca kendisine sunulanlara. Pesimizm forever!
Sekiz farklı karakter, her biri farklı bir hikâyeye sahip ve yine hepsi tek bir filmde biraraya geliyorlar. Sokakta duysak "Yok artık" diyeceğimiz türden hikâyeler pek çoğu... Hizmetçisine gönlünü kaptıran bir başbakan, aşk acısından öleceğini düşünen - sanırım 12 yaşındaki - bir çocuk, kocasından şüphe eden bir eş, vurdumduymaz bir rock yıldızı, iki erkek arasında kalmış bir genç kız, gönül verdiği kişinin dilinden anlamayan bir adam, işini gerçeğe vuran bir porno yıldızı, ve 2 yıllık arkadaşına hislerini açıklayamayan bir kadın... Hepsi Noel arifesinde kaderlerine bir çıkaryol bulabilmek için Love Actually'de biraraya geliyor.
Filmin sundukları sadece öyküleri ile sınırlı değil. Siz farkına varmadan kırmızı halıyı seriyorsunuz, ünlü isimler onun üzerinde yeteneklerini sergileyip sizi mutlu ediyorlar. Oyunculuğundan zerre haz etmediğim Hugh Grant'ın beni yegane şaşırtmışlığı bu filme tekabül eder. Karayip Korsanları'nın Davy Jones'i Bill Nighy'e katıla katıla gülebileceğimi ilk olarak bu filmde keşfettim. Bu isimler ile bitmiyor tabii yıldızlar geçidi... Keira Knightley, Liam Neeson, Emma Thompson, Rodrigo Santoro, Martine McCutcheon - ki kendisi beni benden almıştır - ve Alan Rickman gibi isimleri hep birlikte görmek de izleyenleri mutlu edecektir. Ayrıca Rowan Atkinson, Elisha Cuthbert, Billy Bob Thornton, Claudia Schiffer ve Dennis Richards'ı ucundan azıcık göstermek gibi bir bonus da var...
Haydi ben son zamanlarda epey melankolik takılıyorum - ve bu durum bir süre daha böyle gidecek gibi görünüyor - diye oturup ilk paragrafta saydıklarımı yaptım ve Love Actually'i yeniden izledim, siz ne maksatla izleyeceksiniz? Hemen söyleyeyim... Yeni yıl kapıya dayandı... Bir planınız yoksa eğer, yani Taksim'e falan gidip kurtlarınızı dökmeyecekseniz, evinizde oturup Love Actually izleyerek selamlayabilirsiniz 2009'u. Ne de olsa bu film Home Alone ile birlikte izlenebilecek en iyi yılbaşı filmidir.

Hiç yorum yok: