Beklediğimden daha komik buldum A.R.O.G.'u. Aslında daha doğru bir tabirle A.R.O.G.'a giden süreç, film ve filmden sonrasını bir bütün olarak ele alırsam bunu iddia edebilirim.
1 ay önceden almıştım biletimi. Fakat ilk güne değil, ta 11 Aralık'a. İlk gün dururken neden 6 gün sonrasına aldığımı sormayın, yanıtını ben de bilmiyorum. G.O.R.A.'dan bu yana bir komedi filmine ciddi anlamda güldüğümü hatırlamıyorum. Buna yabancı yapımlar da dahildir. Ne idüğü belirsiz, 3 günde çekilen, ilkokul esprileri ile belden aşağı komikliklerle dolu ve film adı altında yutturulmaya çalışılan Türk menşeili yapımlardan bahsetmiyorum bile.
A.R.O.G. vizyona girmeden evvel yerden yere vurulacağını tahmin ediyordum. Millet olarak pek bir şey beğenemiyoruz biz, hele söz konusu sinemaysa hiç! Gözünün üstünde kaşı olmayanı idam sehpasına gönderiyoruz gözümüz kara... Velhasılı kelam yanılmadım da. Film hakkında yapılan yorumların yüzde 75'i olumsuzdu. Neye dayanarak? Karşılaştırmayı da çok seviyoruz biz. G.O.R.A.'dan daha iyi değilmiş kimilerine göre. Bana göre çok daha iyi olmasının yanında, "Daha iyi olacak" diye iddia eden mi vardı ki? Tüm bu curcunanın giderek büyümesinin yegâne sebebi olsa olsa bir yıl önce başlayan reklamlar olabilir. Beklentiler artmıştı haliyle...
Gelelim benim A.R.O.G. macerama... Cinebonus Antalya Migros AVM'de izleme fırsatı buldum filmi. Sinema salonunun en baba tarafıdır en arkadaki koltuklar. Yanınıza bilmişin, çatlağın, gerizekalının birisi gelmezse film tadından yenmez. Şansım bu defa pek yaver gitmemiş olacak ki yanıma tam da yukarıda saydığım özelliklere sahip bir hatun oturdu. Bayan olması felaketin boyutunu ikiye katlıyor tabii. Yaklaşık 45 dakika sürecek olan reklam kuşağı başladığında başıma geleceklerin sinyalini de almış oldum yavaştan. Gariptir, reklamların her birinde öyle ya da böyle bir İstanbul manzarası yer alıyordu. Yanımdaki hatun kişisi saydırmaya başladı: "Aha bak burası Çiçek Pasajı", "İstinye Park'daki sinema perdeleri bu salonun tavanı kadar, eheuheu", "Boğaziçi Köprüsü'nü özledim, keh keh"... Bir insanın durduk yere neden Boğaziçi Köprüsü'nü özleyeceğini düşünürken film başladı. Film başladı başlamasına da ben beyaz perdede gördüklerime mi yoksa yanımdaki gerizekalıya mı gülmem gerektiği konusunda şüpheye düştüm. "Neydi o gökyüzünden düşen siyah kapı?", "Ahaha viagara şelalesi dedi yahu", "Topa atlayan kaleci başkasıydı, valla başkasıydı" gibi kendisinin zeka seviyesini kavramama yardımcı olan cümleler kurmaya devam etti. 15 dakikalık ara verildiğinde biraz nefes alacağımı umuyordum ki nafile... Ekranda yeniden beliren bir reklam... Reklamda ellerindeki para destelerini savurup duran şahıslar ve yanımdaki aptalın sarfettiği "Ahaha, aynı ben yahu" cümlesi. İşte o an Allah'a yaklaştığım andı!
Burada bu kadar saydırdım kendisine ama bunları okuduysa kendisine yine bir teşekkür etmek isterim. O olmasaydı A.R.O.G.'dan bu kadar haz alamazdım sanırım.
Peki filmi nasıl buldum? Sinema kültürü Empire State'nin tepesinde gezen Türk sinemaseverlerin aksine amacına ulaşmış, haliyle başarılı bir yapım olarak niteleyebilirim A.R.O.G.'u. İnsanlar ne bekliyordu bu filmden onu anlayamıyorum. Oscar'a aday olmasını mı acaba? Kemal Sunal, Şener Şen, İlyas Salman... Bu insanlar bir döneme damgasını vurmuş, Türk sinemasında bir komedi kültürü oluşturmuş isimlerdir. Her biri devrini tamamladı, sahayı yeni isimlere bıraktılar. Biz bekliyoruz ki yeni isimlerin hepsi onların bıraktığı izleri takip etsin. Hayır, kusura bakmayın ama yok öyle bir dünya. Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer... Hepsi de kendi yollarını çiziyorlar. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama bu böyle, böyle de devam edecek.
Yukarıda da belirttim. Cem Yılmaz filmin reklamını bir yıl öncesinden bu yana yapıyordu. Haliyle beklentiler arttı ama bu sadece Türkiye'de değil, dünyada böyle. İddialı yapımların duyurusu, afişleri, fragmanları aylar önceden izleyici karşısına sunulur. Bu açıdan bakarsak da ben Cem Yılmaz'ı aklarım.
A.R.O.G., G.O.R.A.'nın aksine daha çok göndermeler üzerine kurulmuş bir film. Esprileri doğrudan göze sokmak yerine, satır aralarına yerleştirmeyi seçmiş bir yapım. Yani Cem Yılmaz piyasadaki kalıplaşmış komedi filmlerinden sıyrılmayı denemiş. Kimi göndermeler havada kalmış olsa da bunun denenmiş olması takdiri hak ediyor. Ben anladığım, anlamadığım, yakaladığım ve yakalayamadığım tüm göndermelere gülmeyi başardım. Deyim yerindeyse şapşala döndüm ama filme gitmekteki niyetim de bu değil miydi zaten?
Eleştirilerim de var tabii. Dile getirmek isterim... Film senaryo bakımından ele alırsak G.O.R.A.'nın yanında terazide hafif kalıyor. Kimi bölümlerin zorlama çıkmış olduğu ilk bakışta göze çarpıyor. Fakat Cem Yılmaz zekasının ürünü esprilerle pek de önemsemiyorsunuz bu durumu. Absürdizm forever!
En takıldığım nokta ise durmaksızın gözümüze Cem Yılmaz sokulması oldu. Tamam, tabii ki film bir Cem Yılmaz filmi, elbette ki kendini ön plana çıkaracak, fakat sen bizi bir Hasan Kaçan, bir Özkan Uğur'la kandırmış oldun film öncesinde. Bir ara kendimi Bir Tat Bir Doku'yu yeninden izliyorum sandım. Bunun da tek nedeni Cem Yılmaz'ın kendisine üç rol vermiş olması ve bütün esprileri bu rollere pay etmiş olması. Ne yalan söyleyeyim ben bu filme G.O.R.A.'ya güldüğümden daha fazla güldüm, çoğunluk anlamsız bulabilir ama yine de bu durumu garipsedim. Neticede Cem Yılmaz, G.O.R.A.'da da birden fazla rolü kendisine saklamış fakat tüm malzemeyi tek başına midesine indirmemişti.
Çok önemli bir mevzu daha var. O da son dönemdeki birçok yapımda olduğu üzere belaltı esprilere başvurulmamış olması... Evet, filmin bir veya iki sahnesinde küfür duyduk, fakat küfür zaten tadında bırakıldığında komedi filmlerinin olmazsa olmazıdır, ki A.R.O.G.'daki söz konusu sahneler kesinlikle sırıtmadı. Buradan anlıyoruz ki küfür konusunda aşırıya kaçmadan da komedi üretilebiliyormuş.
A.R.O.G. hakkında şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Sizin de söyleyecekleriniz varsa yorum tuşunun aşağıda bir yerlerde olduğunu belirtip, Ekşi'deki son cümlem ile bu yazıyı bitiriyorum:
"Bağırmayan taraftar siktirsin gitsin!"
Avrupa’nın geleceği belirsizleşiyor
-
Avrupa Birliği entegrasyonu sürecini taşıyan *“Fransa-Almanya motoru”*,
fena halde tekliyor. Bu iki ülke büyük ekonomik siyasi zorluklarla, aslında
...
3 gün önce
1 yorum:
arog,arog,arog..hala gidemediğim film..ya çok kötü eleştiriler geldi bana:(gtsem mi,gtmesem mi?ama yok ya gidiyim gidiyim...
Yorum Gönder