Amerikan sinemasının aksiyon anlaşıyını yerle yeksan eden bir yapımın bahsini edeceğim. O bilindik Hollywood aksiyonlarını aslında şöyle bir düşününce anlıyoruz ki aslında bu adamların yaptıkları aksiyon falan değil. Bildiğiniz hikâye... Evet, aslında hikâye yazıyor adamlar. Filmin başında yakışıklı kahramanımızı görürüz. Onun hayat öyküsüne tanıklık ederiz. Sadece bunlar bile bir filmin ilk yarısını götürür. Sonra kahramanımızın geçmişte yaptıklarının hesabını ödeyeceği ana geliriz ki dananın kuyruğu göz açıp kapayıncaya kadar kopar. Elimizde kalan kıssadan hissedir... Aksiyon değil!
Halbuki Fransızlar'ın ellerinden çıkma Banlieue 13'ü izledikten sonra bir aksiyon filminin aslında nasıl yapılması gerektiğini görüyoruz. Diyoruz ki "Bana masal anlatma, doğrudan konuya gel". Bu filmde de zaten doğrudan konunun içinde buluyoruz kendimizi. Birkaç dakika geçmeden de kalan dakikalarda nasıl bir filmin bizi beklediğini anlayabiliyoruz. Sahip olduğu aksiyon ve sinema tarihinin en güzel kovalamaca sahneleri ile çizgi film ve çizgi roman dünyasının imkânsızlıklarını beyaz perdeye harikulade bir şekilde aktarıyor bu film.
Yönetmenlik koltuğunda Pierre Morel'in oturduğu Banlieue 13'ün kamera arkasındaki esas ağır topu Luc Besson. Le Grand Bleu, Léon, Nikita, The Fifth Element, Taxi ve The Transporter gibi pek çok üst düzey filmin altında imzası bulunan Besson, Banlieue 13'de karşımıza senarist olarak çıkıyor ve film bir anda sıradışı filmler yaratma konusundaki tutkusunun bir ürünü oluveriyor.
Peki ne anlatıyor Banlieue 13? 2010 Paris'indeyiz... Şehir Banlieue 13 ve kalan taraf olmak üzere ikiye ayrılmış durumda. Öyle ki bu iki bölgeyi bir hayli uzun bir duvar ayırmakta. Banlieue 13 ise suç oranının son derece yüksek olduğu, hiçbir hukuk kuralının geçerliliğinin olmadığı ve herhangi bir devlet dairesinin dahi yer almadığı belalı bir bölgedir. Leito ise bu bölgede büyümüş ve masumiyetini koruyabilmiş biridir. Ona göre adalet esastır ve er ya da geç yerini bulmalıdır. Banlieue 13'de kendi saltanatını kurmuş olan çete lideri Taha'ya karşı vermesi gereken bir savaş vardır. Tüm bu hengame içinde Fransa hükümetinin elindeki bir nötron bombası Taha ve adamları tarafından el geçirilir. Fakat bomba istenmeden çalıştırılır. Hükümetin elinde 24 saat vardır. Bu süre içerisinde bomba etkisiz hale getirilmezse 2 milyon insan hayatını kaybedecektir. Görevi yüklenen polis memuru Damien Tomaso'nun bu görevin altından tek başına kalkamayacağına inananlar Damien'in yanına Leito'yu da verirler.
77 dakikalık bir film Banlieue 13. Fakat bir aksiyon filminin kısa ve öz olabileceğini de kanıtlamakta. Olması gerektiği gibi başlıyor ve olması gerektiği gibi sona eriyor. Zaman mı? O da su gibi akıp geçiyor.
Trump! Nasıl yani? (2)
-
Pazartesi günü, *Trump*’ın açık farkla (oy sayımı ilerledikçe açık farkla
olmadığını görüyoruz) kazanmasına yol açan dinamikleri tartışmıştım. Bugün *“Tru...
18 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder