19 Ekim 2007 Cuma

Dinlenmesi Gerekenler (4) - Gayret Et Güzelim

Gitmem gerek bu şehirden
Bir rüya oldun sevdamın gergefinde
Neden çocuklar beni gösteriyor
Yağmur yağsa güneşin yerine
Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret
Sensizlikten olsa gerek
Çekilmez oldu buralar
Hep benle beraber bulamadıklarım
Bak cesaretim yok artık
Geç oldu yorgunum
Yine deli oldum sayende
Saçında rüzgar
Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret
Ayrılıktan olsa gerek
Gecikiyor sabahlar
Hep benle beraber unuttuklarım
Dönmüyor epeydir başım
Denizler yalan
Sevmek ateş olurmuş derler
Yanmak yalan
Şimdi öyle uzak ki geldiğim yollar
Yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz
Bir çocuktum sevmiştim
Avuçlarımda aynalar
Gayret et güzelim elini uzat
Ha gayret güzelim gayret
Biter elbet bu yağmur sabret

DÜŞ SOKAĞI SAKİNLERİ

Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi

Ünlü gazeteci Emin Çölaşan'ın Hürriyet Gazetesi'nden kovulduktan sonra kaleme aldığı ve başlığıyla Uğur Mumcu'ya atıfta bulunduğu kitabı Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi piyasaya sürüleli iki hafta bile olmamasına karşın önümüzdeki hafta 60.baskısını yapmaya hazırlanıyor. Hürriyet Gazetesi'nin son dönemde takındığı tavır ve Emin Çölaşan'ın bunun aksi yönde yazdığı yazılar Çölaşan'ın gazetedeki işine son verilmesiyle sonuçlanmıştı. Bu doğrultuda düşündüklerini halka daha rahat ve daha özgür bir şekilde aktarmak isteyen Çölaşan bu kitapta memleketin gidişatı üzerindeki düşüncelerini aktarıyor. Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi piyasada 10 YTL üzerinden satılıyor.

16 Ekim 2007 Salı

Marceau ve Lambert Portakal'a Geliyor!

Kabul ediyorum, başlık biraz pazar yerinde pazarcıların attıkları naralara benzedi. Günün getirdiği yorgunluğa veriyorum bunu. Neyse, zaten konumuz bu değil! Malum bu hafta sonu 44.Antalya Altın Portakal Film Festivali ve festivalin dünyaya açılan yüzü 3.Uluslararası Avrasya Film Festivali başlıyor. Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından da geçtiğimiz günlerde festival için kente gelecek olan Türk ve dünyaca ünlü sanatçılar birer birer basına açıklandı. Basın toplantısında kendim bizzat bulunamasam da ayrıntıları merakla takip ettim ve bu sene her sene adından daha da fazla söz ettiren festivalin bu sene de birbirinden ünlü konuklara ev sahibi olacağının müjdesini aldım. Bu isimlerden ikisi dünyaca ünlü Fransız aktrist Sophie Marceau ile bir o kadar meşhur Amerikalı aktör Christopher Lambert olacakmış. Bu isimlerin yanı sıra festival kapsamında şehre iştirak edecek önemli isimler arasında sinema dünyasının yeni dahilerinden ve Elizabeth: The Golden Age'in yönetmeni olan Pakistanlı yönetmen Shekhar Kapur, 4 kez Goya Ödülü'ne aday olarak gösterilen İspanyol aktör Jordi Mollâ, Lady In The Water, Rabbit-Proof Fence ve Psycho gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini üstlenmiş Christopher Doyle, ünlü İngiliz yönetmen Nicolas Roeg, Harry Potter and the Goblet of Fire'da tuttuğunu koparan gazeteci Rita Skeeter karakterini canlandıran Miranda Richardson ve efsanevi film Doctor Zhivago'da başrol oynayan Rita Tushingham yer alacak.
Festivale katılacak Türk sanatçıların isimleri de şöyle; Barbaros Erköse, Bergüzar Korel, Burhan Öcal, Cansel Elçin, Cansu Dere, Cem Özer, Cem Yılmaz, Ceyda Düvenci, Demet Akbağ, Demet Evgar, Derya Alabora, Ebru Ceylan, Erkan Oğur, Ezel Akay, Fadik Sevin Atasoy, Genco Erkal, Güven Kıraç, Handan İpekçi, Halil Ergün, Halit Ergenç, Hülya Koçyiğit, İlhan Erşahin, Kenan Işık, Kıvanç Tatlıtuğ, Lale Mansur, Levent Üzümcü, Meltem Cumbul, Naz Elmas, Nejat İşler, Özge Özberk, Özgü Namal, Pelin Batu, Reis Çelik, Saadet Işıl Aksoy, Sedef Avcı, Selda Alkor, Semih Kaplanoğlu, Seray Sever, Serra Yılmaz, Sezen Aksu, Tamer Karadağlı, Tardu Flordun, Uğur Polat, Yavuz Turgul, Yılmaz Erdoğan, Zeki Demirkubuz ve Zuhal Olcay.
Gözlerim Şener Şen ve Nuri Bilge Ceylan'ı da aradı ama seneye ödül almak için gelirler inşallah.

En Seksi Süper Kahramanlar

Fantastic Four'un ikinci filminin DVD'si piyasaya çıkınca internette bir site bunun şerefine sinema tarihinin en seksi 10 süper kahramanını seçmiş. Listede ilk sırayı ünlü video oyunu Tomb Raider'ın güzel kahramanı Lara Croft'u canlandıran Angelina Jolie almış. Jolie zirveye oyların %36'sını alarak kurulmuş. Anket sonuçlarına göre sinemaseverlerin en seksi bulduğu ikinci süper kahraman Fantastic Four filminde Sue Storm karakterini canlandıran Jessica Alba olmuş. Alba pastadan %19'luk bir dilim almış. Ankette bronz madalya ise Catwoman rolünde izlediğimiz Halle Berry'e gitmiş. Esmer güzel oyların %11'ine sahip olmuş. Listenin geri kalanı ise şu şekilde sıralanmış:
4- Catwoman --> Michelle Pfeifer (%10)
5- Barbarella --> Jane Fonda (%8)
6- Wonderwoman --> Lynda Carter (%6,5)
7- Buffy Summers --> Sarah Michelle Gellar (%5)
8- Batgirl --> Alica Slyverstone (%2)
9- Elektra --> Jennifer Garner (%1,5)
10- Bionic Woman --> Michelle Ryan (%1)

14 Ekim 2007 Pazar

"In Rainbows" Fiyaskosu

Daha önceki yazılarımdan birinde de değinmiştim Radiohead'in son albümü olan "In Rainbows"a. Albümün müzik dünyasında bir ilki başlatarak, Radiohead hayranlarının "istedikleri fiyata" sahip olabileceklerinden bahsetmiştim. Yalnız bu uygulama grubu tamamen hayalkırıklığına uğrattı. Tahmin edildiği üzere albümü alan hayranların üçte birlik kısmı albüme tek kuruş dahi ödemedi. İngiliz The Times gazetesinin bu doğrultuda yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre albüme verilen ortalama tutar 5,78 EURO. Bununla beraber 67 kişi albüme 14,45 EURO'dan fazla bir değer biçmiş. 10 kişilik bir kitle ise albüme 57 EURO vermiş. Demek ki sadece Türk insanı değilmiş bedava sirkeyi baldan tatlı bulan.

12 Ekim 2007 Cuma

Sadece Ay-Yıldız

Son günlerde televizyonda dönen bir reklam var. Söz konusu reklam Milli Takım sponsoru Turkcell'in... Arka arkaya gelen üzücü şehit haberleri ve yaklaşan Yunanistan maçı yüzünden milli duygularımızı alevlendirmeyi başaran, televizyonda her gördüğümde tüylerimi diken diken yapan, beni ilk kez bir reklam filmine ağlatan bu reklamı paylaşmak istedim. Türk insanının birbirine ne kadar bağlı olduğunu gözler önüne seren reklamla Turkcell de hedefine ulaşmış olacak. Eh bize de tebrik etmek düşer...
NOT: Cat Stevens'ın Lady D'arbanville'ini güzel değiştirmişiz ama :)

10 Ekim 2007 Çarşamba

Be Hey Dürzü!

OKUMADAN ÖNCE NOTU YA DA SADECE "NOT": Aşağıdaki dizeleri bilmeyen olduğunu sanmıyorum ancak şu günlerde yeniden hatırlamakta fayda var, özellikle son satırları...

BE HEY DÜRZÜ!

Ne ararsın Tanrı ile aramda?
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne?
Yoksa sana bir zararı, içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hâli sakın unutma.
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma,
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

NEYZEN TEVFİK

Ömer Hayyam'dan (1)

Sevgili, seninle biz bir pergel gibiyiz
İki başımız var, bir tek bedenimiz
Nereye dönersek dönelim seninle
Nihayet baş başa verecek değil miyiz?

------------------------------------------

Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.

------------------------------------------

Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler...

------------------------------------------

Tanrı bizi çamurdan yarattığında,
Biliyordu bu dünyada işimiz ne olacak.
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir,
O halde cehennemde beni niçin yakacak?

------------------------------------------

Can yoldaşı dostlar çekilip gittiler
Ecel çiğnedi hepsini birer birer
Yan yana oturmuştuk hayat sofrasına
Bizden birkaç kadeh önce sızıp gittiler…

------------------------------------------

İnsan son nefese hazır gerekmiş
Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş.
Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz
Böylece dirilirsek işimiz iş.

Hepimiz 13 Şehidiz!

KORKMA, SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK!

9 Ekim 2007 Salı

"Harry Potter ve Ölüm Yadigârları" Artık Türkçe

Harry Potter serisini sona erdiren kitap olan Harry Potter ve Ölüm Yadigârları bugünden (9 Ekim 2007) itibaren Türkçe olarak piyasada. Dünyadaki en erken çevrimlerden biri olan kitabın Türkçe basımı serinin diğer kitaplarında olduğu gibi yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yapıldı ve kitabı dilimize yine Sevin Okyay ve oğlu Kutlukhan Kutlu çevirdi. 700 sayfadan oluşan serinin son kitabında yazar J.K.Rowling, bundan önceki altı kitapta ucunu açık bıraktığı Dumbledore'un ölüp ölmediği, Snape'in gerçekten hain olup olmadığı, Ölüm Yadigârları'nın neler olduğu, R.A.B.'nin kimliği, Lord Voldemort'un akıbeti ve daha niceleri gibi soruların cevaplarını tek tek veriyor. Kitabın iç kapağında yazanlar ise şöyle:
Harry Privet Drive'da bekliyor. Voldemort ve onun meşhur yandaşları olmaksızın güvenli bir şekilde oradan uzaklaşırken ona eşlik etmek için Zümrüdüanka Yoldaşlığı geliyor - tabi eğer yapabilirlerse. Ama ya sonra Harry ne yapacak? Dumbledore'un ona bıraktığı önemli ve imkansız gibi görünen görevi nasıl yerine getirecek?
Harry, karanlık, tehlikeli ve imkansız gibi görünen bir görev üstlendi: Voldemort'un geriye kalan Hortkuluklarını bulmak ve onları yok etmek. Harry hiç bu kadar yalnız hissetmemiş ya da gölgelerle dolu bir gelecekle yüzleşmemişti. Ama Harry görevini tamamlamak için bir şekilde içindeki gücü bulmak zorunda. Kovuk'un sıcaklığını, güvenini ve arkadaşlığını geride bırakıp, korkmadan ya da tereddüt etmeden kendisi için planlanmış olan yolu izlemeli.Harry Potter serisinin yedinci ve son bölümünde, J.K. Rowling, sabırsızlıkla beklenen pek çok soruyu cevaplamak için muhteşem sır perdesini kaldırıyor. Büyüleyici, zengin olay örgüsü, nefes kesici kıvrım ve dönüşler, kitapları tekrar, tekrar ve tekrar okunacak olan yazarın hikaye anlatıcılığında bir kraliçe olduğunu doğruluyor.

Yapı Kredi Yayınları tarafından piyasaya sürülecek olan kitap 9 Ekim 2007 Salı günü sabah saat 10:00'da okurları ile buluşacak. Kitabın satış fiyatı 30 YTL.

EDIT: Sağdaki fotoğrafta havamı attığım üzere kitabı bugün akşam saatlerine doğru en yakın D&R'dan aldım. Alırken de çok garip duygular içinde olduğumu fark ettim. Şimdiye dek hiçbir Harry Potter kitabını alırken böyle hissetmemiştim. Adını da koyamıyorum ki daha garip olanı bu. Aylardır kitap hakkında "spoiler"e maruz kalmamak için yırtındım. Bunda da başarılı oldum şu ana kadar. Kitabı elime aldığımda kapıldığım büyünün bununla hiç alakasının olmadığını anladım. Başka bir şeydi işte. Kimlerin ölüp kimlerin kaldığı pek önemli değildi aslında. Mağazadan çıkınca yolda kapağa daldığımda anladım aslında ne olduğunu. Elimdeki kitap bittikten sonra artık başka Harry Potter olmayacaktı benim için. Belki en sevdiğim kitabı sorsanız düşünmeden Yüzüklerin Efendisi diye yanıtlarım ama bu çok farklıydı işte. Yüzüklerin Efendisi'ni keşfettiğimde bütün kitapları hazırdı ve ardı ardına okuma fırsatım olmuştu. 2000 yılında tanıştığım Harry Potter'a ise ancak 2007'de son noktayı koyabileceğim. Okurken pek farkında değildim ama şimdi daha rahat anlıyorum ki bu kitap yaşantımda aslında önemli rol oynamış. Bir kitabın bitişine üzülüyorsam eğer varsayımım doğru olsa gerek. Kitabı alalı 6 saat kadar oluyor ve şu an benim oyuncağım haline gelmiş durumda. İşin garibi henüz herhangi bir detay görme korkusuyla kitabın kaç sayfa olduğunu bile son sayfasına bakarak öğrenemiyorum. Dün başladığım bir Orwell kitabına lanet okuyorum. Çünkü huyum değildir başladığım bir kitabı yarıda bırakıp bir başkasına başlamak. Arkadaşını satmaktan farkı yoktur benim için. Ölüm Yadigârları'nın sadece kapağına bakmakla ve arka kapak yazısını tekrar tekrar okumakla yetiniyorum şimdilik. "En kısa zamanda okuyacağım" da demeyeceğim çünkü okumaya başladığımda tadını çıkara çıkara son vereceğim Harry'nin hikâyesine.
Bu arada belirtmek istedi canım. Eve geldiğimde ders çalışmakta olan ve en son okuduğu kitap Cin Ali olan 18 yaşındaki kardeşim kitabı elimden kaptı ve son sayfayı aramaya başladı. "Ne yapıyorsun lan sen?" soruma "Harry'nin akıbetini merak ediyorum" diye cevapladı ve sayfaya baktıktan sonra sırıttı. Ben de cevabı "Ben o kitabı bitirene kadar Harry Potter hakkında tüm bildiklerini unutacaksın ve lafını bile açmayacaksın" diyerek yapıştırdım. Öyle kaldı...
EDIT 2: Fotoğrafın üzerindeki tarihi kaale almayın efendim. Fotoğraf 10 Ekim 2007 saat 00:23'de çekilmiştir. Makinem kafayı yemiş biraz da...

8 Ekim 2007 Pazartesi

Fahrenheit 451

"Kitaplar bir tür depo gibidir ve biz onlarda unutacağımızdan korktuğumuz şeyleri saklarız. İçlerinde büyülü bir şey yoktur. Büyü, sadece o kitapların anlattıklarındadır, evrenin parçalarını birleştirip bize nasıl elbise gibi sunduklarındadır".
Sansürü, televizyonu, totaliter rejimleri ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzını en keskin biçimde eleştiren yapıtlardan biri olan Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 isimli romanından alıntıdır bu sözler. Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı bilimkurgu yazarlarından olan Ray Bradbury bu eserinde bir itfaiyeci olan Guy Montag'ın hikâyesinden bir kesit sunar. Öykü yazılı olan her şeyin yasak olduğu bir toplumda geçer. Gün gelmiştir ve artık itfaiyecilerin görevi söndürmek değil yakmak olmuştur. Yaktıkları şeyler ise kitaplardan başka bir şey değildir. Yaygın olan ortak kanıya göre okumayan insanlar düşünmek zorunda kalmayacaklardır ve bu durum da onları üzüntüden ve sıkıntıdan uzak kılacaktır. Ülkenin herhangi bir yerinde evinde kitap barındırdığı anlaşılan birinin işi çok zordur. Böyle anlarda itfaiye binasında çalan alarmın ardından harekete geçen ekip önce kitabı imha ederler. Eğer kitabın sahibi dirençle karşılık verirse onun da sonu farklı olmaz.
Böyle bir ortamda geçen hikâye yine bir itfaiyeci olan Guy Montag'ın gözünden anlatılır. Montag yıllar yılı hiçbir şeyin nedeni sorgulamadan yakmıştır hep. Gün gelir sokaklarına yeni taşınan bir ailenin 17 yaşındaki kızıyla arkadaş olur. Clarisse adındaki bu küçük kız Montag'ın hayatının akışını değiştirecektir. Montag hayatının tüm yanlışlarını doğrularıyla değiştirme kararı almıştır. Kısa zaman sonra karısı dahil herkesin televizyonun esiri olmasını şaşkınlıkla karşılamaya başlar. Yıllardır evinde sakladığı birkaç kitabı saklı oldukları yerden çıkarmanın zamanı gelmiştir artık. Yıllar önce bir parkta karşılaştığı ve kitap sakladığından adı gibi emin olduğu, ancak nedense dokunmayı dahi düşünmediği Faber isimli ihtiyar adam gelir aklına birden. Bir şekilde ona ulaştıktan sonra hâlâ kitap saklayan birileri olduğunu öğrenir. Kitapları kaybolmaması için kelime kelime ezberleyen bu insanlarla düzene karşı umutsuz bir savaşa girişirler.
Fahrenheit 451 ülkemizde İthaki Yayınları tarafından piyasaya sürülmüştür ve 238 sayfadır.

Büyük Filmlerden Büyük Replikler - Volume 9

"I’ll make him an offer he can’t refuse." (The Godfather - Al Pacino)

6 Ekim 2007 Cumartesi

The Children of Hûrin

The Children of Hûrin, John Ronald Reuel Tolkien'in "tamamlanamamış öykülerinden" biridir. Aslına bakılırsa bu kitap Kayıp Öyküler Kitabı ve Silmarillion'da da yer bulan Turin Turambar'ın öyküsünün ayrıntılı bir şekilde anlatılmasından ibarettir. Öykü bilindik Orta Dünya hikâyesinden çok çok öncelere, henüz Hobbitler Orta Dünya'ya adım atmadan çok önceye dayanır. Ayrıca kitapta öyküsü anlatılanlar alışılagelmiş Elfler, Cüceler veya Hobbitler değildir. Turin'in öyküsü öz be öz insan ırkının öyküsüdür.
Kitabın başında eseri babasının el yazmalarından toplayıp genişleten Christopher Tolkien'in bir de önsözü bulunur. Bu önsözde mahdum Tolkien, Tolkien hayranlarının büyük bir çoğunluğunun sadece Yüzüklerin Efendisi hakkında bilgi sahibi olduğunu söyler ki bu doğrudur. Bu insanların büyük bir bölümü ne Silmarillion'u, ne Kayıp Öyküler Kitapları'nı ne de Hobbit'i okumuştur. Hâl böyle olunca Tolkien'in hayal dünyasına Yüzüklerin Efendisi ile giren biri aslında hikâyenin başını kaçırmıştır. Bu tarih dersine İlk Çağ ve Orta Çağ'ı pas geçip direkt olarak Yeni Çağ'dan başlamakla eşdeğerdir. O yüzden her ne kadar The Children of Hûrin diğer Tolkien eserlerine oranla daha yalın bir dile sahip olsa da öncesinde en azında Silmarillion okunmalıdır diye düşünüyorum.
The Children of Hûrin ülkemizde Hûrin'in Çocukları adıyla İthaki Yayınları tarafından Eylül 2007'de piyasaya sürüldü. Kitabın sayfa sayısı 357.

Dinlenmesi Gerekenler (3) - Eylül Akşamı

Hiçbir neden yokken ya da biz bilmezken tepemiz atmış ve konuşmuşuzdur.
Onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiçbir şey yapmamış ve susmuşuzdur.
Aynı anda aynı sessiz geceye doğru "İçim sıkılıyor" demişizdir.
Aynı sabaha uyanırken kimbilir aynı düşü görmüşüzdür.
Olamaz mı? Olabilir.
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında...
Belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir.
Belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa birkaç mektup atmışızdır.
Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında.
Aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belki birkaç gün arayla.
Olamaz mı? Olabilir.
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında...
Bostancı dolmuş kuyruğunda sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir.
Sabah 7.30 vapuruna sen koşa koşa yetişirken, ben yürüdüğümden kaçırmışımdır.
Aynı anda başka insanlara "seni seviyorum" demişizdir.
Mutlak güven duygusuyla başımızı başka omuzlara dayamışızdır.
Olamaz mı? Olabilir.
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu eylül akşamı dışında...

BÜLENT ORTAÇGİL

PS: Bu sözler için daha ne denebilir ki?

Kusturica Portakal İçin Geliyor

Arizona Dream, Çingeneler Zamanı, Babam İş Gezisinde, Kara Kedi Ak Kedi gibi filmlerle tanınan ve Underground filmiyle Altın Palmiye'yi kucaklayan dünyaca ünlü Boşnak yönetmen Emir Kusturica 44.Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne onur konuğu olarak katılacak. Yalnız bu konuda çatlak sesler de çıkmaya başladı. Altın Portakal'ı daha iyi yerlere getirmek için elimize çok iyi bir fırsat geçmişken gündemi farklı noktalara çekme çabası içinde birileri. Bir grup insanın dün Antalya'da yaptığı basın toplantısı Emir Kusturica'nın Antalya'ya gelmesiyle ilgiliydi. Söylediklerine göre Bosna'nın Sırplar ile yaptığı savaşta Kusturica kendi halkını satıp Sırplar'dan yana bir tavır kullanmış. Hatta bununla da kalmayıp "Boşnak ve Müslüman olmaktan utanıyorum" gibi bir laf da etmiş. Tabii bunların tümü ülkemizin belli bir yere gelmesini istemeyen, beyinleri örümcek ağlarıyla kaplanmış kişiciklerin iddiası. Bu şahıslar işi daha da ileri götürüp Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı'na Kusturica'nın kente gelmemesi yönünde baskı yapacaklarını ve aksi bir durumun söz konusu olması durumunda ise festival boyunca protesto yapacaklarını belirtmişler. Peki kim mi bu şahıslar? Saadet Partisi Antalya il teşkilatının üyeleri... Şaşmamak gerek sanırım!

Wag The Dog

Why does a dog wag its tail? Because the dog is smarter than the tail. If the tail was smarter, it would wag the dog"! (Neden bir köpek kuyruğunu sallar? Çünkü köpek kuyruğundan daha akıllıdır? Eğer kuyruk köpekten akıllı olsaydı, işte o zaman kuyruk köpeği sallardı)... Bu sözle başlar 1997 yapımı Wag The Dog!
Geçtiğimiz hafta Kamuoyu dersinde hocamız bütün ders araçlarını kaldırmamızı istedi. Sonra da benden gidip bir yerlerden DVD Player bulmamı istedi. Sabahın köründe yarı uykulu bir şekilde sınıfa çekip gelmeme dua etmeyen hoca, sanırım beni uyandırmak istiyordu. Radyo, Sinema ve Televizyon bölümünden rica ettim ve aleti kaptığım gibi sınıfa getirdim. Allah'tan hoca benden önce sınıfa televizyonu getirtmiş. Aksi takdir de bir televizyon kucaklayıp geldiğimi düşünemiyorum. Neyse, konumuz bu değil. Her dersi son saniyesine kadar işlemeyi hastalık haline getirmiş olan hocamız o gün bizi ters köşeye yatırdı. İş yine bana düştü. DVD Player'ı TV'ye bağladıktan sonra (O an kendimi hademe gibi hissetmedim değil hani) bana bir cd uzattı. Yalnız cd'nin üzerinde herhangi bir etiket yoktu ve aklıma türlü şey geldi. Sonra dedim kendi kendime "Oha! Saçmalama" diye ve bu kısa monoloğu sona erdirdim. DVD'yi playera sürdükten sonra çıkan menüden anladık ki hoca bize sabahın 9'unda film izletecekti. Filmin adı da Türkçe'ye Başkanın Adamları olarak çevrilen Wag The Dog'du. Film başlarken hoca sınıfı terk etmek üzereydi, tek bir kelime etmeden. Seslendik hocaya bir açıklama yapması için. Şöyle bir cevap aldık: "İzleyin bu filmi. İmza kâğıdı bende. İmza atıp çıkamayacaksınız yani, zuhahahhaha"... "İyi, güzel, seyredelim de nereden çıktı ki şimdi bu sabah sabah?" diye geri döndük biz kendisine. "Çocuklar bunu izleyin, sonra da aynı senaryoyu Türkiye üzerinde düşünmenizi istiyorum. Sonra da buna uygun bir makale yazıp gelin haftaya" dedi. Ve gitti...
Film başladı. Sabahın ilk saatleri olması ve sınıfın alabildiğine karanlık olması benim ve birçok arkadaşın ekrana boş boş bakmasına yol açtı. Ancak film biraz ilerledikçe ve biz kendimize gelmeye başladıkça filmin enterese etmeye başlamıştı çoğunluğu. Robert De Niro'nun canlandırdığı reklamcı Conrad Brean'ı hararetli bir toplantının ortasında görürüz filmin başında. Kriz masası oluşturulmuştur. Amerika Başkanı seçimlere kısa süre kala bir sex skandalı ile gündeme gelmek üzeredir. Böylesine sansasyonel bir haberin medyada yer bulması demek Başkan'ın seçimi keybetmesine eşittir ve birilerinin, başkanın adamlarının, bir şeyler yapması gerekmektedir. Kriz masasının oluşturulma nedeni de budur zaten. Karar alınır... Onlara göre başkanın sex skandalı halka sadece uydurma bir savaş ile unutturulabilir. Taşlar dizilmiştir ve masum kurban olarak da Arnavutluk seçilmiştir. Conrad Brean, bir film yapımcısı olan ve Dustin Hoffman'ın canlandırdığı Stanley Motss'a giderek yardımını ister. Böylece ikili Başkanı kurtarmak uğruna Arnavutlar'ı zan altında bırakacak bir medya tuzağı kurmaya başlarlar.
Gerçekten de film izleyen bir insan içinde bulunduğumuz dünyaya daha da kuşkulu bakmaya başlıyor. Gördüklerimiz değil de bize gösterilenlerin gerçek ne kadar gerçek olduğunu sorgulamaya başlıyoruz. Son olarak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum ki filmin çekildiği zaman Clinton'un Lewinski Skandalı'yla aynı yıllara tekabül eder. Böyle de bir bilgi vermek istedim :)

4 Ekim 2007 Perşembe

Facebook Şeysi...

İki haftadır arkadaşlarımın soru bombardımanına uğruyorum. Karşıma çıkan "Facebook'a üye misin?" diye soruyor. İlk başlarda meraktan soruyordum "Neymiş ki Facebook?" diye ben de. Aldığım cevaplar bir nevi Yonja benzeri site olduğu yolundaydı. İyiydi, güzeldi de ben Yonja falan kullanmamıştım. Üstüne üstlük o siteye karşı bir tavır sergiliyordum. Neyse... Facebook'a üye olup olmadığımı merak edenlerin sayısının giderek artması sinirlerimi de bozdu haliyle. En son dün beni havaalanına bırakacak olan arkadaşımın arabasında iki başka arkadaş tarafından yöneltildi aynı meraklı soru. Artık insanları başımdan defetmeyi düşündüğüm için "En kısa zamanda üye olacağım" dedim. Akşam eve geldiğimde ise bir ara aklıma geldi Facebook şeysi... Girdim ve üye oldum. Bir müddet vakit geçirdikten sonra 180 derece döndüm. Oldukça başarılıydı bu Facebook şeysi. Neden mi? İlkokul aşkımdan, çocukluk arkadaşlarıma kadar hepsini buldum da ondan...

Radiohead'den Bir İlk!

Ünlü İngiliz progressive rock grubu Radiohead yeni albümü In Rainbows'u yepyeni bir uygulama ile piyasaya süreceğini açıkladı. Grubun internet sitesi olan Radiohead.com'dan yapılan açıklamaya göre 10 Ekim'de çıkması beklenen söz konusu albümün satışı sadece internetten gerçekleştirilebilecek. Yalnız beklenen yenilik ve sürpriz tabii ki bu değil. Radiohead hayranlarının merakla beklediği albüm sadece internetten alınmakla kalmayacak. Albümü satın almak isteyen biri albümü almak istediği fiyatı da kendi belirleyecek. Her ne kadar grup albümü finansal açıdan riske atsa da, bu karar hayran kitlesi tarafından haklı olarak sevinçle karşılanmış. Albüm 2 Ekim'den itibaren Radiohead'in sitesinde siparişe açılmış durumda. Saldıralım!

2 Ekim 2007 Salı

Anket Sonucu

Yaklaşık 1,5 aydır sitede dönmekte olan anket gün itibariyle sona ermiştir. Peki ne sormuştuk bu ankette? Hatırladığım kadarıyla başarılı yönetmen Tim Burton'un şimdiye dek yaptığı en iyi filmi sormuştum. Ankete katılan 26 kişinin verdiği oylar sonucunda %34'ü oluşturan 9 kişinin Tim Burtonla ilgilenmediğini öğrendik. Beni üzdü tabii bu durum ama saygılıyız herkesin düşüncesine tabii. Bunun dışında oylar şu şekilde dağıldı:
Beetlejuice: 5 oy (%19)
Edward Scissorhands: 4 oy (%15)
Big Fish: 4 oy (%15)
The Nightmare Before Christmas: 2 oy (%7)
Diğer: 2 oy (%7)
Ed Wood: 0 oy (%0)

PS: Ankete katılan herkese hayrına verdikleri oylar için teşekkürü bir borç bilirim efendim! Saygılar...