İnsanoğlu bir umudun peşinden sürüklenip gitmeyi sever. Sonucunu pek çok zaman düşünmez ama elden başka çare gelmeyeceği için bulduğunu sandığı piyango biletinin bir köşesine tutunup, talih onu nereye sürüklüyorsa oraya doğru sürüklenir. Hangimiz hayatın anlamını bir şeye yüklemiyoruz ki? Umuda, hayal kırıklıklarına, aileye; paraya, mala, mülke ve bazen bir köpeğe…
Carlos Sorin’in Arjantin Hikâyeleri’nin devamı olarak nitelediği ve 2004 yılında çektiği Bombón: El Perro, Patagonya, çöl, rüzgâr, rüzgârın savurduğu hayatlar, işsizlik ve köpekler üzerine kurulmuş hayatın içinden bir öykü.
Coco Villegas tamirci olarak çalıştığı akaryakıt istasyonunun kapısına zincir vurmasıyla birlikte artık işsizdir. Güney Amerika’nın değerli ağaçlarının dallarından yaptığı bıçak saplarını satarak geçimini sürdürmeye karar verir, fakat fiyatları çok yüksek tuttuğu için bu işte başarılı olamaz. Tüm bunların yanında 20 yıldır yüzünü görmediği bir eşe, vurdumduymaz bir evlada ve sürekli tekleyen bir otomobile sahiptir. Kendisini Patagonya’nın uçsuz bucaksız yollarına vurduğu günlerden birinde güzelliği ve zekası sessizliğinde buluşmuş bir dostla tanışır. Coco, adı Bombon olan bu dört ayaklı arkadaşıyla iyi bir ikili olacaklarına adı gibi emindir.
Trump! Nasıl yani? (2)
-
Pazartesi günü, *Trump*’ın açık farkla (oy sayımı ilerledikçe açık farkla
olmadığını görüyoruz) kazanmasına yol açan dinamikleri tartışmıştım. Bugün *“Tru...
7 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder